‘Toplum İşkenceye ‘Oh Olsun’ Diyor, Hiç Vicdan Titremesi Hissetmiyor’

Psikoterapist Murat Paker: Toplum düşman olarak damgalananlar için bir kalp sıkışması, bir vicdan titremesi hissetmiyor. O derece ağır bir yıkım var ki Türkiye’de, bir iktidar değişimiyle düzelecek durumda değiliz artık.
İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Yard. Dr. Murat Paker, toplumun bir kesiminin darbe girişim sonrası işkencelere destek verdiğini belirterek “Toplum düşman olarak damgalananlar için bir kalp sıkışması, bir vicdan titremesi hissetmiyor. Yaygın bir şekilde işlenen suçlara destek veriyor” dedi.
BirGün gazetesine konuşan Paker, “Otoriterleşme dozu artıkça muhalif kesimler üstündeki baskının hem çeşitleri hem de şiddeti artar. İşkence, otoriter iktidarların sevdiği veya göz yumduğu bir siyasi disiplin yöntemidir. Otoriter iktidarlar işkenceyi teşvik edebildikleri gibi, çoğu zaman doğrudan emir vermeseler dahi işkence için gerekli koşulları hazırlar” ifadesini kullandı.
Dr. Murat Paker’le yapılan söyleşinin öne çıkan bölümleri şöyle:
15 Temmuz darbesinden sonra, işkence yapıldığı açık, yüzü gözü kan revan içinde insanlar televizyonlarda gösterildiler. Gözaltında olan insanların darp edilmesinin işkence sınıfına girdiği bilinmesine rağmen bu görüntülerin bütün dünyaya gösterilmesinin altında tabii ki ibret, misilleme, intikam gibi duygular vardı. Otoriterleşme dozu arttıkça yukardan bir emir gelmesine gerek olmadan, alt düzeydeki kişiler kendilerini öyle serbest, yasaların üstünde ve kuralların dışında hissederler ki, ellerindeki gücü kolaylıkla istismar ederler. Dolayısıyla kötülük ürer böyle ortamlarda, bataklık gibi.
TÜRKİYE’NİN DAHA BETERLERİNİ YAŞAMA İHTİMALİ YÜKSEK
İktidarın kendini güvende hissetmemesi, dünya konjonktürü, Ortadoğu’nun içinden geçmekte olduğu sancılı süreç ile Kürt meselesi… düşünüldüğünde, daha da kötü, daha baskıcı bir yöne doğru savrulma ihtimali var Türkiye’nin.
Toplum o kadar kutuplaştırılmış durumda ki, mesela saçı yolunan kadın, toplumun bir kesimi için o kadar düşman olarak damgalanmış ki, onu gördüğü zaman buna tepki göstermeyen insan muhtemelen şöyle hissediyor: Bu kadın zaten bizden değil, onlardan. Yani hakikat ona bükülmeden ulaşsa bile düşman olarak damgalananlar için bir kalp sıkışması, bir vicdan titremesi hissetmiyor. Bütün bunlar toplumun bazı kesimlerinin de yaygın bir şekilde işlenen suçlarda en azından dolaylı, pasif desteği, sorumluluğu olduğunu gösteriyor bize.
Toplum işkence mağdurlarının fotoğraflarını görmese bile 12 Eylül’ün ne olduğunu biliyordu. Hapishanelere doldurulan, işkencelerde ölen insanlar, sokaklarda öldürülen insanlar… Ama toplumun önemlice bir kesimi o darbenin yanında durduğu için, bazı pis işler görmezden gelindi, böylece işkenceye pasif, dolaylı bir destek verildi.
Türkiye üçe bölünmüş durumda. Bir tarafta Kürtler, bir tarafta dindar muhafazakâr kesim, bir tarafta da laik kesim var. Bu kesimler ortak acıları, ortak zeminleri, köprüleri büyük ölçüde kaybettiler. Bir toplumsal kesimin acısı diğeri tarafından “oh olsun” diye karşılanıyorsa ortak bir toplumsallıktan bahsedemeyiz. Karşıt tarafların birbirlerini her zaman düşman gibi görmeleri gerekmez, rakip olarak da görebilirler ancak bunun için belli kurallar gereklidir. Mesela futbolda iki takım birbirini kesmiyorsa, bu belli kurallar sayesindedir.
Güç rejimi var şu anda, hukuk rejimi değil. Adalet ve hakikat duygusu çok çok zedelendi, bu da düşmanlık duygusunu körüklüyor. Adalet ve hakikatin bu kadar zedelenmesi bir toplum için olabilecek en büyük melanet. Bu o kadar kötü bir şey ki, diyelim ki bir mucize oldu ve yarın çok düzgün bir şekilde ülkemizi yeniden kurabileceğiz. Hangi siyasi grup ya da eğilim iktidara gelirse gelsin, hangi yetkiler elinde olursa olsun, bu ülkeyi toparlaması çok çok zor olacak, o derece ağır bir yıkım var şu anda Türkiye’de, özellikle de sosyo-psikolojik alanda. İktidar değişimiyle düzelecek durumda değiliz artık.