Efendimiz’ın Ramazan’ı..

[Faik Can]

Ramazan orucu hicretin ikinci senesinde farz kılındı. Sahabe-i kiram efendilerimiz, Allah Resûlü (aleyhi’s-salâtü ve’s-selam) ile 9 sene Ramazan orucu tutma bahtiyarlığı yaşadılar. O’nunla beraber sahura kalkmak, iftar sofrasına misafir olmak ve teravihte O’nun arkasında saf tutmak ne büyük bir saadet, ne büyük bir devletti. Ashab efendilerimizin anlatımlarından o günlere biraz ayna tutmak hepimizi bunaltan bu süreçte inşallah inşiraha vesile olur.
Resûl-i Ekrem Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) mübarek üç ayların girmesiyle beraber müminleri Ramazan’a hazırlamak için çeşitli tahşidatlarda bulunur, gelecek ayın ne kadar önemli bir misafir olduğunu hatırlatarak gönülleri onu iştiyakla karşılamaya hazırlardı. İbn-i Hibban, Selman-ı Farisi’den (ra) naklediyor: “Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Şaban Ayının son gününde bize bir hutbe irad etti ve şöyle dedi: ‘Ey insanlar! Büyük ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize düştü. Öyle bir ay ki, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi o aydadır. Yine öyle bir ay ki, Allah Teâlâ gündüzlerinde oruç tutmayı farz kıldı, gecelerinde teravih namazı kılmayı nafile kıldı. Kim bu ayda hayırlı bir işle Allah’a yaklaşırsa başka aylarda bir farz edâ etmiş gibi olur. Kim bu ayda farz olan bir ibadeti yerine getirirse başka zamanda yetmiş farz yerine getirmiş gibi sayılır. Bu ay sabır ayıdır. Sabrın karşılığı cennettir’” (İmam Münziri-Et Tergib ve’t Terhib-2/ 94).
Ubade bin Samit (ra) anlatıyor: “Ramazan ayının başladığı bir günde Efendimiz şöyle buyurdu: ‘İşte bereket ayı Ramazan geldi. Artık Allah’ın rahmeti sizi kuşatır. O ay boyunca yeryüzüne bol bol rahmet iner. Günahlar affedilir. Dualar kabul olunur. Allah sizin iyilik ve ibadette yarışmanıza bakar da, bununla meleklerine karşı sizinle iftihar eder. Öyle ise, kulluğunuzla kendinizi Allah’a sevdirin. Asıl bedbaht olan da, bu ayda Allah’ın rahmetinden nasibini alamayandır’” (İmam Münziri-Et Tergib ve’t- Terhib-2/96).
Sahur yemeğine ehemmiyet verirdi
Fahr-i Âlem (sallallahu aleyhi ve sellem), ümmetinin sahura kalkmasını teşvik ederdi. Bu konuda hadis imamları pek çok rivayet nakletmişler. Bir tanesini numune olarak hatırlamak faydalı olur: “Sahur yemeği berekete sebeptir. Sizden biriniz bir yudum su içmekle de olsa sahuru terk etmesin. Çünkü sahura kalkıp yiyip, içene Allah rahmet etmekte ve melekler de istiğfarda bulunmaktadır” (Ahmed bin Hanbel-Müsned:3/44).
İbadet ve Kur’an okumayı çoğaltırdı
Ramazan bir ahiret panayırıdır. Onda her şey ukba eksenli olur. İbadet ayıdır Ramazan. Nebiler Serveri (aleyhis-salatu ve’s-selam) Ramazan ayına girince ibadette daha bir derinleşir, zikir ve tilaveti ayrı buudlara ererdi. Bu halini Ramazan’ın son on günü daha sıklaştırırdı.
Yine ashab efendilerimizin anlattıklarına göre Her Ramazan, gecenin bir vaktinde Efendimiz, Cebrail’le (as) buluşur ve her ikisi nöbetleşe Kur’an okurlardı. Bu hadiseye rivayetlerde ‘arz’ deniyor ki, Habibullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ruhunun ufkuna yürüyecekleri sene iki defa gerçekleşmişti. Biz bu sünneti bugün mukabeleler ile yaşatmaya gayret ediyoruz.
Cömertlikte zirveleşirdi
Ashabı, Rahmet Peygamberi’ni şöyle tanımlardı: “Kâne ecvede’n-nâsi ve kâne ahsene’n-nâsi (İnsanların en cömerdi ve en güzeli idi)”. Ramazan ayında bu sahavet alabildiğine taşar ve zirveleşirdi. Yeğeni İbn-i Abbas hazretleri naklediyor: “Resûlullah hayır hususunda insanların en cömerti idi. En cömert olduğu zaman da Ramazan ayı idi. Cibril her sene Onunla Ramazanda karşılaşır ve bu ramazan boyu sürerdi. Cibril’le karşılaştığı zaman Allah Resûlü hayır hususunda, esen rüzgârdan daha cömert olurdu” (Müslim-Fedail:50).
İftarda acele ederlerdi
Efendimizin iftarları bizim iftarlarımıza pek benzemezdi herhalde. Mükellef sofraların gelip kalktığı iftarlar değildi o sofralar. Zira O bir ömür boyu hiçbir zaman karnını tıka basa doyurmamış, ibadet edecek, hayatı idame ettirecek kadar bir şeyle iktifa etmişlerdi. Ondan dolayıdır ki, Hz. Âişe validemiz “Allah Resûlü’nün vefatından sonra bu ümmete gelen ilk bela karın tokluğu olmuştur” der.
İşte İnsanlığın İftihar Toblosu’nun iftar sofrasından birkaç söz:
Hz. Enes anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) akşam namazını kılmazdan önce bir kaç taze hurma ile orucunu açardı. Eğer taze hurma yoksa kuru hurma ile açardı. Eğer kuru hurma da bulamazsa birkaç yudum su yudumlardı” (Ebu Davud, Savm 22, (2556); Tirmizi, Savm 10). Bu sebeple hem namazda yemeğin ağırlığı oluşmasın hem de bir sünneti ihyaya vesile olsun diye, ezan okunur okunmaz bir hurma veya su ile iftarı açıp ardından akşam namazını kılmak, yemeği namazdan sonra yemek daha uygun olabilir.
Muaz b. Zühre anlatıyor: “Bana ulaştı ki, Allah Resûlü, iftar ettiği zaman şu duayı okurdu: ‘Allahumme leke sumtu ve ala rızkike eftartu – Ey Allahım senin rızan için oruç tuttum ve senin rızkınla orucumu açıyorum’” (Ebu Davud, Savm 22).
İbn-i Ömer anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam orucunu açınca şöyle derdi: ‘Susuzluk gitti, damarlar ıslandı, inşaallah teâla sevap kesinleşti’” (Ebu Davud, Savm 22).
Teravih namazı kılarlardı
Aleyh-i ekmelü’t-tahâya Efendimiz, Ramazan’ın ekstra hediyelerinden Teravih namazının ehemmiyeti üzerinde durmuş, müminlerin bu namazdan da olabildiğince nasiplenmesini tavsiye buyurmuşlardı. Bu konuda gelen bir rivayet şöyledir: “Kim mükâfatını Allah’tan umarak teravih namazını kılarsa geçmiş küçük günahları af olur” (Riyazü’s Salihin-2/463).
Teravih namazı Resûlullah devrinde camide cemaatle kılınan bir namaz değildi. Birkaç kere Efendimiz mescitte müminlerle beraber eda etmişlerdi. Daha sonraları, hilafeti devrinde Hz. Ömer (ra), sünnette mahmili bulunan bu meselede bir içtihatta bulunarak, cemaatle mescitte kılınmasına karar verdi. Allah (cc) ondan ebediyyen razı olsun. Âmin.
İtikâfa girerlerdi
İtikâf mescid ve mescid hükmünde bir yerde ibadet niyetiyle ikamet etmek demektir. İtikâf sünnetini Efendimiz, hayatı boyunca her Ramazan uygulamışlardır. Hz. Âişe validemiz bildiriyorlar: “Resûlullah Ramazan’ın son on günü girince geceleri ihya eder, ehil ve ailesini ibadet için uyandırır, ibadete daha ehemmiyet verir, diğer vakitlerinden daha çok ibadet gayretine ve çalışmasına girerdi” (Müslim-İtikâf:7).
Bir başka rivayette Âişe annemiz şöyle diyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vefat edinceye kadar Ramazan’ın son on gününde itikâfa girer ve derdi ki: ‘Kadir gecesini Ramazan’ın son on gününde arayın.’ Resûlullah’tan (aleyhissalâtu vesselâm) sonra, zevceleri de itikâfa girdiler” (Buhârî, Fadlu Leyletü’l-Kadr 3, İtikâf 1,14; Müslim, İtikaf 5; Muvatta, İtikaf 7; Tirmizî, Savm 71; Nesâî, Mesâcid 18,; Ebu Dâvud, Sıyâm 77; İbnu Mâce, Sıyâm 59).
Resûlullah’ın itikâfı konusunda Ebû Hureyre (ra) şöyle diyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) her Ramazanda on gün itikâfa girerdi. Vefat ettiği yılda ise yirmi gün itikâfa girdi. ” (Buhârî, İ’tikaf 17; Ebu Dâvud, Savm 78; İbnu Mâce, Sıyâm 58)
İbn-i Ömer radıyallahu anhüma’nın anlattığına göre: “Resûlullah (aleyhissalatu ve’s-selam) itikâfa girince, yatağı veya karyolası onun için, tevbe sütununun gerisine konulurdu. Yani uyumak için eve gitmez, mescitte istirahat buyururlardı” (Kütüb-ü Sitte muhtasarı-H. No:6510).
İbn-i Abbas’ın nakliyle Peygamber-i zişan Efendimiz itikâfın faziletini şöyle bildirmiştir: “Resûlullah (aleyhis-salatu ve’s-selam) itikâf hakkında: ‘O, günahları hapseder ve itikâf yapan kişiye bütün hayırları işlemiş gibi hayırlar kazandırır’ buyurdular” (Kütüb-ü Sitte muhtasarı-H. No:6512).
(tr724)