Türkiye 4 yıl gibi kısa bir sürede insan hakları, adalet ve özgürlükler adına neredeyse tüm kazanımlarını tüketti. Temel insan hakları değerleri noktasında Batı’ya birkaç adım mesafeye gelmişken çok kısa sürede fersah fersah uzaklaştı. İlerleme raporları olarak kamuoyuna duyurulan Türkiye raporları ise büyük çatlakları göz önüne serdi. Son olarak AKPM İnsan Hakları Komitesi üyeleri Türkiye’de iç hukukun bittiğini, adaletin reddedildiğini söyledi. İç hukukun bittiğinin, Avrupa Parlamentosu üyelerince de ifade edilmesi AİHM başvuruları için önem arz ediyor.
Türkiye’nin üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin veya üye olmak için 50 yıldır çabaladığı Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi doğrudan etkileyecek durumu söz konusu değil. Bu kurumlar Avrupa standartlarında hayat sürmek için (ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel, anlamda) ülkelere sadece rehber olabilirler. AKP iktidarlarının 2012’lere kadar olan bölümünde, bu rehberlik olumlu ve yapıcı biçimde kullanılarak ciddi mesafeler katledilmişken, sadece Erdoğan hâkimiyetinin hissedildiği 2013 sonrası dönemde ise Batı ile çatışmacı, rehberliği reddeden politikalar, sorunları da beraberinde getirdi. Bir yandan yolsuzluk operasyonlarını örtmek için Hizmet Hareketi cadı kazanına atılırken diğer taraftan iktidarı sağlamlaştırmak için tüm muhalif kesimler baskı altına alındı. İnsan hakları ve adalet tanımaz bu yeni süreçle birlikte Avrupa Birliği ile ipler de kopma noktasına geldi. Türkiye’nin kurucusu olduğu Avrupa Konseyi ile bağların devam etmesi adına çaba gösteren taraf ise yine Avrupa Konseyi oldu…
Son olarak AKPM İnsan Hakları Komitesi üyelerinden Alman Bernd Fabritius ve ALDE grubundan İsviçreli Raphael Comte “Türkiye’de insan hakları ihlalleri iddialarına yönelik, iç hukuk yollarının bulunmamasına” dair ortak bildiri yayınladı.
Türkiye’de iç hukuk yolları tükenmiştir
AKPM insan hakları komitesi raportörleri EPP grubundan Alman Bernd Fabritius ve ALDE grubundan İsviçreli Raphael Comte’in “Avrupa Konseyine üye ülkelerde hukukun üstünlüğüne yönelik yeni tehditler, seçilmiş örnekler ve OHAL” başlıklı açıklamalarına göre Türkiye’de iç hukuk tükenmiş durumda. Raportörler, Avrupa insan hakları sözleşmesinin (AİHS) OHAL ile ilgili 15. maddesine ilişkin sapmaları, Türkiye’de işlerinden atılan, tutuklanan veya gözaltına alınan kişilerin haklarını arama adına etkili iç hukuk yollarının bulunmadığını konusundaki endişelerini dile getirdiler.
Raportörlerin, bahsettiği AİHS’in OHAL ile ilgili 15. maddesi şu şekilde:
Madde 15 – Olağanüstü hallerde askıya alma
- Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, ancak durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla bu Sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.
- Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında, 2. madde ile 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ve 7. maddeyi hiçbir suretle ihlale mezun kılmaz.
- Bu maddeye göre aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirir.
Yine 15. Madde içerisinde yer alan OHAL ilan edilmesi halinde dahi hiçbir suretle askıya alınamayacak maddeler ise şöyle: Yasama hakkı, işkence yasağı, kölelik ve zorla çalıştırılma yasağı, cezaların yasal olma zorunluluğu.
Peki, raportörler neden bu maddeleri tekrar gündeme getirdi? Çünkü Türkiye’de işleyen sistem (adı her ne ise), başta Erdoğan olmak üzere, yargı mensupları ve güvenlik güçleri Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini tekrar tekrar ihlal ediyor.
İşkence, yaşam hakkının ihlali, adam kaçırma, adil yargılamayı engelleme gibi yüzlerce maddeledik temel insan hakları ihlalleri, başta Birleşmiş Miletler ve Uluslararası Af Örgütü raporları olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti üzerinde bağlayıcılığı bulunan tüm uluslararası kurumlar tarafından dile getirildi, raporlaştırıldı.
Adalet ertelendi, adalet reddedildi
Fabritius, Anayasa Mahkemesi hakimleri, yüzlerce yüksek mahkeme hakim, 5 HSYK üyesi ve Türkiye’de bulunan hakim ve savcıların dörtte birinin gözaltına alındığını veya tutuklandığını söyledi. Fabritius “Bu durum, yargı sisteminin düzgün işleyişini ciddi olarak bozdu, yeni gelen veya görevine devam eden yargıçlar ise yargı bağımsızlığı adına olumsuz sonuçlar doğurmasına rağmen meslektaşlarını işten çıkarmaya devam ettiler” söyledi.
Comte ise, KHK’ların sebep olduğu mağduriyetleri gidermeye yönelik oluşturulan OHAL komisyonunun hala aktif olmadığını dile getirirken mevcut durumdan kaynaklanan pek çok davada Anayasa Mahkemesinin çözüm adına etkinliğini hala göstermediğini söyledi. Devam etmekte olan acil önlemlerin (OHAL’in ) parlamenterlerin yargılama öncesi tutuklama gibi veya farklı bireysel etkileri gibi geri donuşu olmayan olumsuz sonuçlarının olduğunu söyledi. “Anayasa Mahkemesi kararlarını aylarca açıklanamayacak bir şekilde erteledi. Adalet ertelendi adalet reddedildi” dedi.
Öte yandan her iki raportör de raporların hazırlanması sürecinden Türkiye’yi ziyaret etme niyetini sürdürdüklerini, Türk makamları ile açık veya yapıcı görüşmelere yapmak istediklerini dile getirdi.
(tr724)