Şu gayet açık:
15 Temmuz darbe girişiminin net bir otopsisi yapılmadan, Türkiye’de 15 Temmuz’dan bugüne kadar olup bitenleri anlamanın imkan ve ihtimali yoktur.
‘Rus uçağını 20 sn’de düşürecek teknolojiye sahip bir ülke ve ordusu, 9 saat başkentinde uçan bir uçağı neden düşürmemiştir?’
15 Temmuz’un temiz bir röntgen resmi çekilmeden, bu girişimin esas tetikleyici nedenleri ve kurgulamasında asli rol alanlar adıyla sanıyla ortaya konmadan yapılan analizlerin gerçeklikle ilgisi sıfıra yakındır.
İnatla pompalanan, ‘F..Ö darbesi’ başlıklı resmi söylemin kuyruğuna takılıp bu ezberi tekrar etmek, Türkiye’de kendisini muhalefet kesimine ait görenlerin, istisnasız, Saray tarafından kullanılmasının devamı anlamına gelecektir.’Devamı’ demek, Türkiye’de faşizm inşaatının tamamlanması demektir.
Darbe görünümlü kalkışmanın kendisini sorgulama ve anatomosini çıkarma fırsatı aslına bakarsanız 15 Temmuz’u izleyen günlerde doğmuştu. Ne yazık ki kuru bir kınama dalgası ile yetinildi; hemen ardından CHP’nin Yenikapı davetine katılması ile Saray damgalı iktidar oyununda yeni ve faydalı bir perde açılmış oldu.Bu perde açıldığı andan itibaren darbe girişimini sorgulama faslı da taca çıkarıldı.
Esasen medya büsbütün dize getirilmiş olduğu için ondan resmi söylemin kopyala-yapıştır’ından başka bir şey beklenmiyordu; ama bir-iki istisna dışında bağımsız ve sol medya da acıdır ki, darbe girişimi arkasında ‘F..Ö’den başka pek bir şey göremedi, belki de görmek istemedi.
Muhalefet de zayıf kaldı, Darbe Girişimi Komisyonu adı altında kurulan, Cumhurbaşkanı’nın ‘aç-kapa’sına bağlı çalışan yapıya hizmet ederek çarkta figüran oldu. Gültan Kışanak gibi gerçekleri anlatmaya çalışanlar da kendisini hapiste buldu.
Komisyon aylardır sürüncemede kalmış raporunu yayınladı önceki gün. Aslına bakarsanız, ölü doğmuş bir bebektir bu. Tamamen Saray’ın uzaktan kumandasına bağlı çalışan bir heyet, darbe girişiminin dört kilit ismini sorgulayamadı, çünkü gelmediler, umurlarında bile olmadı, çünkü Komisyon’a saygıları sıfırdı. Kimdi bunlar? Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Yıldırım, MİT Müsteşarı Fidan ve Genelkurmay Başkanı Akar. Bu dört ismin ifadelerinin yer almadığı, MİT’in ‘kontrollü’ yanıtlarını yazılı olarak ilettiği bu rapor, bu yüzden yok hükmündedir. Tek faydası – o da varsa – iyi kötü bir kronolojiyi içermesidir diyelim de adil olsun.
Soru sormak, soruları çoğalta çoğalta sorgulamak yeterliydi oysa. Bu, iktidarını yalan ve kandırmayla pekiştirmiş, böyle olduğu artı tescillenmiş bir hükümetin her dediğinde bit yeniği aramakla ilgiliydi, ama olmadı. Bir toplum, kapıldı gitti yalanların rüzgarına ve bugünlere kadar gelindi. Bu arada kimse 166 generalin -TSK tepesinin yarısının – neden hapiste tutulduğunu da merak etmedi, onca subayın işkenceden geçtiğine dair iddialara da sessiz kaldı. Sessiz kalanlar arasında, bir zamanlar Ergenekon-Balyoz günlerinde, Silivri önünde kamp kuran subay yakınları vardı; ama bu kez o kerli-ferli subayların hiçbiri, şu anda sadece sanık durumundaki silah arkadaşlarının haklarına zerre kadar sahip çıkmadı. Bir kurumda beraber gün ve gecelerini geçirdikleri arkadaşlarını düpedüz sattılar, kurumun çökmesine böylece katkıda bulundular.
10 ay kadar önce o hazin tabloya bakınca, ‘madem bu kadar yalana kanmaya düşkünlük var, o halde darbe davalarının başlamasını ve duruşma ifadelerinin verilmesini beklemek gerekecek’ diye düşünmüştüm.
Gerçeğin fena bir huyu vardır: Er ya da geç gelir, kapınızı çalar.
Şimdi gelin, Sincan’daki Ankara 17’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlanan ‘çatı davası’nda (darbe girişimini üstlenen ‘Yurtta Sulh Konseyi’nin üyesi olduğu iddia edilen 38 sanığın da aralarında bulunduğu) 221 sanıklı ilk duruşmalarda verilen bazı ifadelerden bazılarına bakalım.
Tuğgeneral Erhan Caha, “Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı’nın ifadesi çok önemlidir. Aksakallı, ‘Kriz anlarında personele birliği terk etmeme emri verilir. Personele bu emir verilseydi darbe açığa çıkardı’ demiştir.Hayatını bu mesleğe vermiş insanlar bunu düşünemiyorlar mı?Bu girişim öğrenilir öğrenilmez personel ikaz edilmiş olsaydı bu olayların hiçbiri yaşanmazdı. Ben ve benim gibi olan binlerce personel de bu rezilliği yaşamazdı” demiş ve daha sonra, Genelkurmay Başkanı Org Hulusi Akar’a yazdığı şu mektubu okumuş:
“Bu darbe girişimine karar veren, önceden planlayan, çeşitli evlerde veya askeri birliklerde toplantılar yapan grup içinde hiçbir şekilde yer almadığım gibi, olay günü önceden yapılan planlamalar doğrultusunda hareket eden biri de değilim. Soyut ve yönlendirme sonucu ismim kasıtlı olarak bu konseyle ilişkilendirilmiştir… Bu vahim ve menfur darbe teşebbüsü, Genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları ve MİT müsteşarının, planı, bilgisi ve kontrolü dahilinde olmuştur. Huzurda gelip tanık sıfatıyla dahi olsa dinlendiklerinde bu durum ortaya çıkacaktır. 15 Temmuz akşamı gelen istihbaratla TSK, sözde darbe kumpası içine itilmiş ve nihayetinde bugün tasfiye aşamasına gelinmiştir.Kimdir bu planın arkasında olanlar? 16 Temmuz’da olayın aslı anlaşıldığında anladım ve gördüm ki TSK bir kumpasa maruz kalmış, ben de kurulan bu kumpasın mağdurlarından biri olmuşum.”
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin şanlı tarihine binlerce askere haksızlık ve hukuksuzluk yapılmasını engelleyemeyen bir komutan olarak geçeceksiniz.”
Genelkurmay başkanlığı general-amiral şube müdürü Albay Cemil Turhan:
“Bir darbe girişimi oldu. Ama bu darbe girişimini tamamen F..Ö’cüler yapmıştır diyemem. Çünkü TSK içerisinde farklı ekipler vardır. Bu ekipler içinde muhafazakar yönü ağır basan bir ekip var. Bu ekip genelde F..Ö’cü olarak anılır.”
Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) mensubu Kurmay Albay Fırat Alakuş:
”Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı duran bütün terör örgütlerine karşı mücadele ettim. F..Ö ile ne ilgim ne de irtibatım var. Menfur darbe girişimini kim, kimler, ne zaman, ne şekilde planladı bilmiyorum. Darbe teşebbüsünde doğrudan ya da dolaylı bir şekilde icraatım olmadı diye düşünüyorum. Genelkurmay başkanlığının emniyetini sağlamak için emir komuta içinde görevimi icra ettim. Ben ve timimim darbeciler tarafından tuzağa düşürüldüğüne inanıyorum.”
Tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş:
”Marmaris’e giden ekibin başında yer aldım. Bize verilen emir Cumhurbaşkanının Marmaris’ten alındıktan sonra Ankara’ya güvenli bir şekilde getirmekti. Biz tim olarak 15 Temmuz saat 22.25’de göreve hazırdık ve görevi beklemeye başladık. 4 saat boyunca Çiğli Üssünde bekledik. Kalkışımız saat 02.25 civarıdır. Cumhurbaşkanımızın otelden ayrılışı saat 00.30-00.40 civarıdır. Saat 01.40 sıralarında da Dalaman’dan uçağı kalkmıştır. Cumhurbaşkanı orada yok iken, bütün dünya İstanbul da olduğunu bilirken, verilen emir gereği biz Marmaris’e yönlendirildik. Birileri bizi orada 4 saat bekletti. Bu birileri sivil değil askerdi.Kim olduğunu halen bilmiyorum. Cumhurbaşkanı alma emrini Semih Terzi den aldık. Cumhurbaşkanı’nın alınma görevini kabul ettim. Emir verilirken darbe yapılacağı söylenmedi ama emir-komuta zincirinde bir ihtilal olduğunu düşünmüştüm. Bu Çarşamba gününden beri konuşuluyordu.
“Bekletilme talimatını Akıncı Üssü Hareket Merkezinden aldık. Hüseyin adlı soyadını hatırlamadığım bir yarbayla görüştüm. Ama emri verenlerin hangi generallerin olduğunu biliyorum. Talimatın emir komuta zinciri içinde yapıldığını düşünüyorum. O generalin kendisinin açıklamasını bekliyorum.”
“Biz gitmeden orada bir askeri hareketlilik olmuş. Otelin saat 00.00 ve 00.20 arası kamera görüntüleri silinmiş. Dalaman’daki uçağın bulunduğu kameralar elle çevrilmiş ve hiçbir görüntü yok. Radar kayıtlarında 3 tane helikopterin gözüktüğü net olarak var. Bizden önce bir askeri hareketlilik olmuş. Delil dosyasında olan silahlar ve şarjörler bize ait değildir. Cumhurbaşkanının kıl payı kurtulduğu operasyonu yapan Tim’i ya bu davalarda öğreneceğiz ya da tarihe bırakacağız. Sonuç olarak Cumhurbaşkanın orada olmadığını bile bile bizi oraya gönderen bir irade var.”
“Ben F..Ö’cü değilim. Bu elbise benim üzerimde durmaz. Ben F..Ö’cü değilim, Gülenci değilim.Ben hiçbir tarikata üye değilim. Hiç bir imamın, hiç bir hocanın, kimsenin önünde diz çökmedim, el öpmedim bu benim karakterime uygun değil.”
‘Darbenin askeri kanadının 1 numaralı ismi’ olmakla suçlanan eski Hava Kuvvetleri komutanı Akın Öztürk:
“Bayrak, vatan ve ülkem için gerekirse canımı vereceğim yönünde ettiğim yemine halen ölsem dahi sadığım. Böyle bir hainlik suçlamasıyla yargılanmam bana verilebilecek en büyük cezadır. 46 yılını orduya vermiş bir insanım. Bu hain darbe girişimiyle ilgim, hiçbir katkım, hatta haberim bile yoktur. Ben bu rütbe ve yaşa gelmiş bir insan olarak silah arkadaşlarıma silah doğrultacak bir insan değilim. Şehit aileleriyle aynı acıları paylaşıyorum.”
“O gece koruma astsubayım İsmail Keskin telefonla arayıp ‘Genelkurmayda saldırı olmuş’ dedi. Bunun üzerine koruma astsubayımı kaldığım lojmana çağırdım. Kendisinden neler olup bittiğini öğrenmesi için Genelkurmay Harekat Merkezi’ni arattım ancak telefona çıkan subay Mehmet Partigöç’ten bilgi alabileceğimizi söylemiş. Bunun üzerine koruma astsubayım Mehmet Partigöç’le görüştü. İddianamede iddia edildiği gibi ben direkt görüşmedim.”
”Akıncı Üssü 143. Filo’ya gittim. Akar’ın da tutulduğu odaya girdim. Burada Akar dışında yanılmıyorsam Kubilay Selçuk, Ömer Faruk Harmancı, Hakan Evrim ve Mehmet Dişli vardı. Genelkurmay başkanı bana, ‘Bunlar darbe yapmak istiyor, bunlarla konuş ikna et, vazgeçsinler’ dedi. Ben de genelkurmay başkanımızın ifadelerini kullanarak, ‘Yanlış yaptıklarını, vazgeçmelerini’söyledim.”
“Genelkurmay başkanının sinirleri bozuktu, tedirgindi. Ancak enterne durumda değildi. Dışarıda çok sayıda silahlı kişi vardı. Genelkurmay başkanını darbenin başına geçirilmesi için oluşturulan ekipte olmadığım gibi bu konuda kendisini ikna çabam da olmadı.Bu husus genelkurmay başkanına sorulabilir.Genelkurmay başkanının ikna edilmemesi halinde benim genelkurmay başkanlığına getirileceğim iddia ediliyor. Beni kim ikna etmiş, ben ikna olmuş muyum?”
“Henüz ifadem alınmadan basında ‘Akın Öztürk itiraf etti’ şeklinde haberler yer aldı. Bunlar benimle ilgili yapılan algı operasyonlarının başlangıcıdır. Ankara Çukurambar’da darbecilerle toplantılara katıldığım yönündeki gizli tanık ifadeleri yalan olmasına rağmen basında bunlara doğruymuş gibi verildi.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski yaveri Kurmay Albay Ali Yazıcı:
“Beni Cumhurbaşkanı bizzat kendisi seçti. Hakkımda 3-4 ay araştırma yapmış. İlçe Ak parti ve muhtarlığa sordurmuş.MİT’ten bilgi istemiş. Benim bunlarla bir alakam olsaydı beni seçtirmezdi. Cumhurbaşkanına suikast suçlamasıyla yargılanıyorum. Her zaman yanında imkan varken yapmıyorum, Cumhurbaşkanımızdan ayrılınca suikast yapacağım söyleniyor. Bu akla yatkın değil.”
”Darbe olduğunu ben 15 Temmuz’da öğrendim ama darbe bir ay öncesinden dillendiriliyordu… (‘Kim yaptı darbeyi? sorusu üzerine) 10 aydır düşünüyorum bir sonuca varamadım.”
Genelkurmay Başkanı Org Hulusi Akar‘ın yaveri Yarbay Levent Türkkan:
”Benim her yanım dağılmış, 10 gün kendime gelememişim, ölmemden korktukları için serum bağlandı, röntgenim çekildi. Samimi ifadem yok, sanıklar hakkındaki iddialar buna dayandırılmasın.”
Genelkurmay Personel Başkanı Korgeneral İlhan Talu:
”2015 ve 2016 YAŞ’ta komuta katının emirleri doğrultusunda aldığım tedbirlerle F..Ö/PDY’ye yönelik etkin bir mücadele yürütülmüştür. 2015 YAŞ çalışmaları kapsamında ilk defa terfi sırasında bulunan general, amiral ve kurmay albaylar hakkında paralel devlet yapısı iltisakı olup olmadığı konusunda kuvvet komutanlıklarınca MİT’e kaynak araştırması yaptırılmış, bu çalışma YAŞ üyelerine takdim edilmiştir.”
“Ağustos 2015 şurası, daha önceki yıllarda icra edilen şuralardan farklı olarak TSK’daki paralel devlet yapılanmasına yönelik ilk ciddi tedbirlerin alındığı ve uygulandığı şuradır.”
”Partigöç’ün F..Ö/PDY üyesi olduğunu bildiğimden kalkışmanın F..Ö tarafından yapıldığını anladım.”
“Partigöç YAŞ da değerlendirmeye gireceği için MİT ve Emniyetten hassas kaynak araştırması yaptık. Partigöç’ün F..Ö’cü olduğu yönünde gelen bilgileri Genelkurmay Başkanına arz ettim. Genelkurmay Başkanı kendisine gelen kayıtlara inanmadıklarını belirtmişlerdir. Partigöç, bütün komutanların çok başarılı olduğu, karalamaya maruz kaldığı yönünde görüş bildirmişlerdir. Dönemin ikinci başkanı Yaşar Güler’e durumu sordum. Bir şey yok biz ona güveniyoruz, cevabını aldım. Partigöç, Genelkurmay Başkanı ve ikinci başkanın takdirlerini almıştır.”
“Benim bu konudaki hareket tarzımın ne olacağına dair birinci amirim Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’e sormam üzerine, ‘Bir şey yok, biz ona güveniyoruz’ cevabını aldım.”
“Bu önemli çalışmayı ben yürüttüm, şu anda ise tutukluyum. Bu çalışmayı yapan birisinin darbecilerle, F..Ö’cülerle hareket etmesi imkan dahilinde değildir.”
Mademki son gelen verileri bir bağlamda bir araya getirmek ve okurun büyük resmi görmesine-anlamasına yardımcı olmak için bu yazıya darbe davasında yargılanan subayların ifadelerinden en önemli kısımları aldık, Çatı Davası’ndan önce bir başka darbe davasında (toplam 30’a yakın irili ufaklı böyle dava var) bir yarbayın ifadesini de ekleyelim.
Bu ifade yazılı medyada yok ama birkaç blogda var. Doğrulatılamadığını, temkinli okunması gerektiğini, ancak içindeki soruların dikkate değer bulunduğu için bu yazıya eklendiğini de belirteyim:
”15 Temmuz günü ölen 249 insanımızın otopsileri neden yapılmadı? Neden balistik raporlarını dava dosyasına girmesini istememize rağmen almıyorsunuz? Kullandığım ve zimmetimde olan, askerlerimin kullandığı silahların seri numaraları ve mermi balistikleri de alınabilir olduğu halde neden alınmıyor?”
”(TSK’de) 600.000 subay, er ve erbaş var. Ama sadece 1000 Kişi darbe yapmaktan tutuklu… Bunların 670’i 16 yaşında askeri okul öğrencisi. Silahlarında mermi yok… Emrimiz altında bulunan 460 uçaktan sadece beş tanesi darbe girişimine katılmış. Keza bu uçakların silah ve mühimmatları seri numaraları ile belli. Kullanılıp kullanılmadıkları ortaya çıkarılabilir…
Rus Uçağını 20 sn’de düşürecek teknolojiye sahip bir ülke ve ordusu, 9 saat başkentinde uçan bir uçağı neden düşürmemiştir?”
”Ayrıca hali hazırda 13.000 tankımız bulunmakta ama ne hikmetse bizim 15 Tank ile Türkiye Cumhuriyetine darbe yapmak gibi bir niyetimiz olduğu söyleniyor… Yıllardır askeri eğitim almaktayız. Bu bize aptal demekle aynı şeydir…”
‘Hakim Bey; bağımsız bir yargı mensubuysanız, sözde darbe girişiminden 1 saat sonra tüm askeri birimlerinin kapılarına belediye araçları dolu olarak nasıl gelmiştir?
Binlerce kamyona ne zaman, nasıl kum doldurulmuştur?”
Şimdilik bu ifadeleri sunmakla yetineyim.
Bir sonraki yazıda, eldeki veriler ışığında, bu karanlık hadisenin netleşen kısımlarını, başka sorular da ekleyerek yorumlarım.
Son not:
TSK gibi köklü bir devlet kurumunun nasıl kırıldığı kadar ne kadar çürüdüğü de 15 Temmuz ve sonrasındaki gelişmeler zinciri ile iyice ortaya çıktı.
Utanç verici taraf, başta da dediğim gibi, bir zamanlar Ergenekon ve Balyoz’da yeri göğü ayağa kaldırmış olan, Silivri dışında kamp kuran, medyada silah arkadaşlarını feryat figan savunan üst rütbeli muazzaf veya emekli subayların, bu kadar derin soru işaretleri ve şüphelerle, işkence iddialarıyla kuşatılmış darbe davalarında şu anda sadece sanık konumunda bulunan; suçları varsa kanıtlanması gereken; ‘ben F..Ö’cü değilim!’ diye bas bas bağıran silah arkadaşlarının hukukunu savunmaktan fellik fellik kaçmalarıdır.
Başta İlker Başbuğ olmak üzere, bu konu, hak ve hukuk konusunda bu kadar seçmeci davranan, ‘kaçak güreşen’ eski ve mevcut komutanların peşini kolay kolay bırakmayacaktır.
Kaynak: Artı Gerçek