Erdoğanizm, Yeni Bir Din Mi Cehalet Mi?

[Analiz: Erman Yalaz]

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, geçen hafta Rusya’dan dönerken gazetecilere konuşuyor. Konu 16 Nisan Referandumu’nda hayır verenler. Erdoğan, “Her yerde bunun örneğini veriyorum. Peygamberimiz dahi, ki tüm insanlığa gönderilmiş bir peygamberdir, herkesi kucaklayamadı.” diyor.
Seçim dönemlerinde umre ziyareti yapmadan, meydanlarda Kur’an-ı Kerim ile oy istenmesine varıncaya kadar onlarca suistimale bir yenisi daha ekleniyor. Erdoğan, bu kez Hz. Muhammed’i (sav) örnek vererek, referandumda kendisine oy vermeyen başka siyasi fikirlerdeki kişileri, bu söylemle ötekileştiriyor. Bunu ilk kez mi yapıyor? Hayır tabi ki… Erdoğan ve şurekasının nefret söylemi, ötekileştirme  çetelesi kabarık…
Başlığa bakıp, ne demek istiyorsun, onlar cahilse, sen de cahillik yapıyorsun demeyin lütfen. İzah edeceğim her şeyi. Önce son 7 yılda ortaya saçılmış; somut hiçbir itiraza ve icraata konu olmamış Tayyip Erdoğan ile ilgili söylenmiş, hala sosyal medyada dolaşan şu laf-ı güzafları bir hatırlayalım.
“Biz başbakanımızın aşığıyız. Başbakanımız bizim için adeta ikinci peygamber gibidir” (Aydın İl Başkanı İsmail Hakkı Eser)
“Urfa şanlı ise, Maraş kahramansa; Rize, İstanbul ve Siirt’te mübarektir. Çünkü bu üç şehir TC tarihinin en büyük liderinin doğmasına vesile olmuştur” (Egemen Bağış- Bakan)
“… Sayın Başbakanımıza dokunmak bile bence ibadettir… Çünkü varlığıyla bize enerji veriyor…” (Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin)
“… Bu (açılış yapmak) başbakanımızın sünnetidir ya” (Milletvekili Agah Kafkas)
“Olum ben her gün, her Cuma bir tane ayet sallıyorum” (Egemen Bağış- Bakan)
“Peygamberimiz Mekke’yi fethedip oraya girerken muhtemelen tabii şimdi buradan biz çıktık, geri geldik ve Mekke’yi fethettik, insanlar fevç fevç İslam’a giriyorlar. Muhtemelen kendisine bir pay çıkardı oradan. Bakın biz böyle bir medeniyetin, böyle bir inancın temsilcileriyiz. İnsanın biraz gururlanması doğal bir şeydir, insanidir. Ama hemen ikaz ediliyor. ‘İstiğfar et, Allah tövbeleri çokça kabul edendir.’ Onun için biz kendimize pay çıkarmıyoruz başörtüsü yasağını kaldırdık diye” (Dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala)
“Tayyip, Allah yolunun bekçisidir, Tayyib’i üzmek Allah’ı üzmektir” (Partili bir kadın. İlahilerle Hakka Çağrı kitabı)
“Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider var. İşte bunun önünü kesmek istediler” (Düzce Milletvekili Fevai Arslan)
“Erdoğan için her gün 2 rekat şükür namazı kılınmalı” (İstanbul Milletvekili Oktay Saral)
….
PAÇALARINA KADAR CEHALET SÜZÜLENLERİN DEMESİ…
Padişahlık, Sultanlık, Başkanlık değil; bundan kaynaklanan övme hissi de değil. Bu başka bir şey. Erdoğan fanatizminin simgesi, şuur altı müktesebatını ortaya koyan örnekler bunlar. Tırnak içinde yazıyorum lütfen dikkat; ‘İkinci Peygamber gibidir’ ‘Doğduğu il Rize kutsaldır, hatta hanım memleketi mübarektir’ ‘Ona dokunmak ibadettir’, ‘Onun sünneti vardır’, ‘Onun gözdesi bakanlar her gün, her Cuma bir ayet sallar’, ‘Peygamber de gururlanmıştır, ikaz edilmiştir’ ama onlarda, AKP’lilerde, bakanlarda, yönetenlerinde gururlanma yoktur. ‘Onu üzmek Allah’ı üzmek gibidir’, ‘O Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplamıştır’, ‘Onun için şükür namazı kılınmalıdır’…
Yorucu, bir o kadar ağır, bir o kadar paçalarından cehalet süzülen kişilerin hadsizlikleri belki de.
Muhatap kişi, şimdi Cumhurbaşkanı, başkan… Dün Başbakan’dı. Konuşanlar, AKP’li. Kimi milletvekili kimi il başkanı, kimi bakan. Sözlerin üzerinden geçen yıllar suçu hafifletmiyor; ağırlaştırıyor. Çünkü bir iki tanesi dışında ihraç, tekzip, düzeltme olmamış.
İSLAMCILARIN BÜYÜK ÇIKMAZI: SLOGANCILIK
Bu bir ötekileştirme operasyonu. Siyasal İslamın en büyük çıkmazlarından biri; sloganlaştırma. Bunu yaparken dini ve bütün değerlerini kontrolsüz şekilde kullanma. Kendine pay çıkarıp, kendi düşüncesinden olmayanı diğer, başka; öteki ilan etme.
Bu ötekileştirme dilinin mimarı kuşkusuz ismi anılan kişi. Onun da Gezi olaylarından itibaren şuuraltı müktesebatı hortlamıştı malum. Milyonlara ‘Çapulcular’ diyerek başladı iş. Öncesi de vardı tabi. ‘Artistik yapma! Hadi, ananı da al git buradan!’ demişti. (Mersin’de anamızı ağlattınız diyen çiftçiye)
İKİ AYYAŞ’IN YAPTIĞI YASA
Sonra hedef büyüttü. ‘Bi taraf olan bertaraf olur’ (TÜSİAD’a). Daha derin tartışmalara neden olan sözleri oldu. ‘İki ayyaşın yaptığı yasa muteber oluyor da  dinin emrettiği bir yasa sizin için neden reddedilmesi gerekiyor’ (Atatürk ve İnönü’ye kastetti tartışması başlamıştı), ‘Afedersin Ermeni’, ‘Kılıçdaroğlu, sen Alevisin, ben Sünni’, ‘Niye kaçıyorsun lan İsrail dölü!?’ (Kendini yuhlayan ve kaçan bir madenciye)
HAŞHAŞİ, PARALEL VE SONRASI
17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları açığa çıkınca Hizmet Hareketine, siyasilere ve muhaliflere karşı dili giderek ağırlaştı. ‘Paralel yapı’ ‘Haşhaşi’, ‘Sahte Peygamber’. Sonra sağ-sol, Kürt-Türk herkese salvolar; ‘Kalleşler, Hainler, Alçaklar, Darbeciler, Teröristler…’ Her seçimde yeni nefret kelimeleri söylendi. Bir vakit geldi, iç düşmanlar tükendi, tüketildi. Bu kez Almanya’ya Hollanda’ya, batıya yöneldi sözler, ‘Nazi kalıntısı, Faşist bunlar…’
ÖTEKİLEŞTİRME SİYASETİ ÜLKEYİ BÖLDÜ, BATIDAN UZAKLAŞTIRDI
Bütün bu sözleri söyleyenler, başta ve en çok da Erdoğan dini literatürü, kutsalları kullanırken hep bunu yaptı. Maalesef siyasetlerinin temeli olan bu nefret dili, derin yaralar açmasına rağmen, hiç değişmedi. Türkiye’yi gerçek demokrasiden, diyalogtan, hoşgörüden, çok kültürlülükten, batıdan, medeni değerlerden uzaklaştırdı. Ülkeyi kamplara böldü, ötekileştirdi, ötekileştirmeye devam ediyor.
Baştaki izahata dönelim. Bu bir yeni din değil. Erdoğanizm. Dini istedikleri gibi kullanma anlayışı. İslamcı Makyevelizm belki de. Politika yapma biçimleri bu. Hedefe giden yolda her yol mübah olduğundan seviye de söylem de, fikir de zikir de yerlerde…
Tam da Nuray Mert’in tespit ettiği gibi İslamcılık ile gerçek Müslümanlar arasındaki ayrımı ayan beyan ortaya koyan bir yaklaşımın tezahürü tüm bu söylemler.  ‘İslamcılık Çirkin İtiraf’ yazısında Hayrettin Karaman’ın şu yazısındaki cümleleri alıntılamış Nuray Mert:
“Ülkenin resmi ve anayasal düzeni İslamcı bir partinin kurulmasına ve amacını gerçekleştirmek için çalışmasına izin vermiyor. Peki, bu durumda siyaseti ve partiyi amaçları için kullanmak isteyen İslamcılar ne yapacaklar? Makul, zamanında, yerinde, usulüne uygun adımlar, söylem ve eylemlerle amaçlarına hizmet etmeye çalışacaklar… İslamcı, parti dahil bütün araçları ve imkânları davası için kullanır, kullanışsız olanlara iltifat etmez” (Hayrettin Karaman, Yeni Şafak, 30 Nisan 2017).”
MÜSLÜMANLIK İLE İSLAMCILIĞI AYIRMANIN EN GÜZEL YOLU
Mert şu satırlarla bitirmiş yazısını: “Bu şu demek; amaca ulaşmak için her yol mübahtır, yalan söylenebilir, sözlerine inanan insanlar aldatılabilir, kullanılabilir.
Dost, düşman kimse, ‘Müslümanlık’ ile ‘İslamcılığın’ ne kadar birbirinden ayrı şeyler olduğunu bu denli açık izah edemezdi. Öyle bir ‘İslamcı’ tablosu çiziyorlar ki, bırakın Müslümanlığı ‘haysiyetli bir insan’ tanımından o kadar uzak ki, düşmanları bile bu kadar ileri gidemezdi. Zira, ‘İslamcı’ diye tanımlanan kişi veya çevre, yalanı mübah, aldatmayı zaruri, gizli niyet taşımayı meşru ve makul görüyor.
‘İSLAMCI İSE SÖZÜNE GÜVENMEYECEKSİN, ALDATMAK MEŞRU, HER YOL MÜBAH’
Demek ki, karşınızdaki ‘İslamcı’ ise, sözüne güvenmeyeceksiniz, çünkü sözünün arkasında durmayacak. Yalan söyleyecek, çünkü onun için sizi, sistemi, hukuku, siyaseti amaçları için ‘kullanmak’, aldatmak meşru. Amacına ulaşmak için her yolu mübah saydıktan sonra, ‘atı alan Üsküdar’ı geçecek’ siz derdinize yanacaksınız.
Böyle bir amaç, böyle bir dava nasıl bir amaç ve davadır? ‘Müslümanlara yakışır düzen kurma’ iddiası, yalan söylememek, kimseyi aldatmamak, olduğu gibi görünmek gibi sıradan insan faziletlerini yok sayacak ama sonuçta kuracağı düzen ‘Müslümanca’ olacak! Bu nasıl bir mantıktır, bu nasıl bir ahlaktır?”
Evet nasıl bir ahlaktır bu? Tek kelimeyle, cahilin, cehaletin, düşmanlığın ahlakı olsa gerek.

(TR724)