[Tarık Toros]
Türkiye’deki belli gazetecilere, belli siyasetçilere, belli hesaplara vesaire, laf anlatmayı bırakalı yıllar oldu. Polemik çukuruna düşmem. Dileyen takipten çıkar, dileyen bloklar. Çekinmesinler, kolay kolay karşılaşmayacağız. Çıkarları, öncelikle kendilerini düşünmeyi gerektiriyor. Buna kimin ne diyeceği olabilir, neticede takipçilerine hesap verirler. Ne kadar itibarları varsa veya kaldıysa onu korumaya baksınlar. Kimsenin kimseden gazetecilik öğrenecek hali yok. Ve gazetecilik kimsenin de tekelinde değil.
KENDİNE PAY ÇIKARAN BETER OLSUN
Bir de şu çıktı:
“Ülkede yüzbinler mağdur, kurunun yanında yaş yandı, at izi it izine karıştı, bundan en çok yurt dışına kapağı atanlar yararlandı. Hatta, bundan çok memnunlar, ülkedeki zulmün ekmeklerine yağ sürdüğünü düşünüyorlar.”
Kestirmeden şunu diyeyim:
İçerideki mağduriyetten kendine pay çıkaran beter olsun! Yurt içinde ve dışında tanıdığım epey insan var. Kendi veya ailesi mağdur olmayan, sıkıntı yaşamayan bir tane bile örnek gösteremem. Bazılarının sülalesinden bir düzineden fazla insan gözaltına alınmış, tutuklanmış veya en hafifinden işini gücünü kaybetmiş, malına mülküne bankadaki parasına el konulmuş. Yurt dışına çıkanlar, çıkabilenler ise bırakın sıfırlamayı, sıfırın altında başlıyorlar. Ne o ülkenin dilini biliyorlar, ne çalışma-oturma izinleri var, ne de bir süre geçinmeye yetecek paraları. Bu konuda ahkam keserken gaddar olmamak lazım.
YAN GELİP YATAN YOK!
Bırakın örgütsel faaliyeti, insanların canını yakmak için soyadı tutan herkesi içeri tıktılar. Kocasını teslim olmaya zorlamak için karısını tutukladılar. Kimse ağaç kovuğundan çıkmadı, herkesin ülkede yakını akrabası var, onları fişleyip hayatı zindan ettiler. Babasının, annesinin cenazesine gidemeyen yığınla insan biliyorum ben. Bölünmemiş aile kalmadı. Boşanan, boşanma kertesine gelen bir sürü örnek var. Bütün bunlara maruz kalan birinin olan bitene sevinmesi, herhalde ruh sağlığı uzmanlarının alanına girer.
İHBARCIYI BAŞKA YERDE ARAMAYIN
Alemi nasıl bilirsin, kendin gibi. O hesap, olan bütün zulümlere gözünü kapayıp kuru yanarken ellerini ovuşturanlar, sıra yaşa gelince “Ama onlar terörist değil” diye veryansın etmeye başladı. Diğerleri yansın, kime ne! Aylar boyunca gözaltında işkenceye, hukuksuzluklara, aile dramlarına… 1 dolarlara, yasal bankaya para yatıranların, yasal okula çocuğunu verenlerin toplanmasına filan göz yumdular. “Tam temizlik için böyle gerekiyor” dediler. Şimdi sıra kendi arkadaşlarına gelince, “Yapmayın. Bu en çok dışarıdaki teröristlerin işine yarıyor” diye goygoya geçtiler. Kalpsiz, vicdansız, operasyonel beyinler, beyincikler işte.
AĞIR TRAVMA YAŞANIYOR
Hasan Hüseyin, mühim bir şairdir. 12 Eylül darbesinden sonra hapse düşmeyen solcularla ilgili dedikodular çıkınca kestirip atıyor, “Ne içeridekiler kahraman, ne dışarıdakiler hain” diye. Kahramanı haini bilmem. İçerideki çürüyor, dışarıdaki ise zulüm bitmeden travmayı atlatamayacak, onu bilirim.
EŞEKLİK BAKİ
Burada Doğan Grubu’na bir paragraf açmadan olmaz. Özellikle, 15 Temmuz sürecinde ilk andan itibaren siyasal iktidarın tezine teslim olan Hürriyet ve CNN Türk, Saray’a muazzam katkı sağladı. AHaber veya Sabah’ın yapamayacağı şeyi yaptı. AKP’nin söylemine mesafeli duran Sosyal Demokrat, Liberal, Beyaz Türk, Milliyetçi, Alevi, Kürt kitleyi ikna görevini üstlendi. Ve büyük ölçüde ikna da etti. Tüm yazarları, televizyon programcıları, sunucuları, muhabir ve editörleriyle buna abandı ve kendince tabuta son çiviyi çaktı, belki de çaktığını düşündü.
Yarın şu süreç masaya yatırıldığında “Ne yapalım, hata yapmışız. Yargı öyle deyince biz de sayfalarımıza taşıdık” gibi mazeretler yeterli olmayacak. Doğan Grubu, 28 Şubat’a göre, belki bin misliyle operasyonun içindeydi. Sebep oldukları linçler içinde “Vay Şerefsiz” manşeti attıkları Ahmet Kaya olayı münferit kalır. Hrant Dink’in katledileceği günlere doğru Hürriyet’in gerilimi pompalayan yayınlarını, Dink’i “düşmanlaştıran” yazıları dün gibi hatırlarım, Orhan Pamuk Nobel alınca “Nobel’e Ermeni gölgesi düştü” manşetini de… Hürriyet’in gazete olarak misyonu, 6-7 Eylül 1955 olaylarına kadar gider. Olayları çıkaran “Kıbrıs Türktür” derneğinin başkanı, aynı zamanda Hürriyet’in yazı işleri müdürüdür (Rıdvan Akar’ın “Unutulmayan 2 gün” belgeselini izleyin, Dailymotion’da var). Yarın devran dönerse, Doğan Grubu mensuplarını “eşeklik ettik” lafı kurtarmayacak. Zira, bu lafı pek bi severler. Onun için, başladıkları işi bitirmeyi onlar kadar isteyen yok.
Mini not: Başlıktaki ifade Murathan Mungan’ın. Önceki gün, Avukat Eren Keskin’le yolda karşılaşınca böyle demiş. Hal ve gidişat daha iyi ifade edilemezdi.
(TR724)
Türkiye’deki belli gazetecilere, belli siyasetçilere, belli hesaplara vesaire, laf anlatmayı bırakalı yıllar oldu. Polemik çukuruna düşmem. Dileyen takipten çıkar, dileyen bloklar. Çekinmesinler, kolay kolay karşılaşmayacağız. Çıkarları, öncelikle kendilerini düşünmeyi gerektiriyor. Buna kimin ne diyeceği olabilir, neticede takipçilerine hesap verirler. Ne kadar itibarları varsa veya kaldıysa onu korumaya baksınlar. Kimsenin kimseden gazetecilik öğrenecek hali yok. Ve gazetecilik kimsenin de tekelinde değil.
KENDİNE PAY ÇIKARAN BETER OLSUN
Bir de şu çıktı:
“Ülkede yüzbinler mağdur, kurunun yanında yaş yandı, at izi it izine karıştı, bundan en çok yurt dışına kapağı atanlar yararlandı. Hatta, bundan çok memnunlar, ülkedeki zulmün ekmeklerine yağ sürdüğünü düşünüyorlar.”
Kestirmeden şunu diyeyim:
İçerideki mağduriyetten kendine pay çıkaran beter olsun! Yurt içinde ve dışında tanıdığım epey insan var. Kendi veya ailesi mağdur olmayan, sıkıntı yaşamayan bir tane bile örnek gösteremem. Bazılarının sülalesinden bir düzineden fazla insan gözaltına alınmış, tutuklanmış veya en hafifinden işini gücünü kaybetmiş, malına mülküne bankadaki parasına el konulmuş. Yurt dışına çıkanlar, çıkabilenler ise bırakın sıfırlamayı, sıfırın altında başlıyorlar. Ne o ülkenin dilini biliyorlar, ne çalışma-oturma izinleri var, ne de bir süre geçinmeye yetecek paraları. Bu konuda ahkam keserken gaddar olmamak lazım.
YAN GELİP YATAN YOK!
Bırakın örgütsel faaliyeti, insanların canını yakmak için soyadı tutan herkesi içeri tıktılar. Kocasını teslim olmaya zorlamak için karısını tutukladılar. Kimse ağaç kovuğundan çıkmadı, herkesin ülkede yakını akrabası var, onları fişleyip hayatı zindan ettiler. Babasının, annesinin cenazesine gidemeyen yığınla insan biliyorum ben. Bölünmemiş aile kalmadı. Boşanan, boşanma kertesine gelen bir sürü örnek var. Bütün bunlara maruz kalan birinin olan bitene sevinmesi, herhalde ruh sağlığı uzmanlarının alanına girer.
İHBARCIYI BAŞKA YERDE ARAMAYIN
Alemi nasıl bilirsin, kendin gibi. O hesap, olan bütün zulümlere gözünü kapayıp kuru yanarken ellerini ovuşturanlar, sıra yaşa gelince “Ama onlar terörist değil” diye veryansın etmeye başladı. Diğerleri yansın, kime ne! Aylar boyunca gözaltında işkenceye, hukuksuzluklara, aile dramlarına… 1 dolarlara, yasal bankaya para yatıranların, yasal okula çocuğunu verenlerin toplanmasına filan göz yumdular. “Tam temizlik için böyle gerekiyor” dediler. Şimdi sıra kendi arkadaşlarına gelince, “Yapmayın. Bu en çok dışarıdaki teröristlerin işine yarıyor” diye goygoya geçtiler. Kalpsiz, vicdansız, operasyonel beyinler, beyincikler işte.
AĞIR TRAVMA YAŞANIYOR
Hasan Hüseyin, mühim bir şairdir. 12 Eylül darbesinden sonra hapse düşmeyen solcularla ilgili dedikodular çıkınca kestirip atıyor, “Ne içeridekiler kahraman, ne dışarıdakiler hain” diye. Kahramanı haini bilmem. İçerideki çürüyor, dışarıdaki ise zulüm bitmeden travmayı atlatamayacak, onu bilirim.
EŞEKLİK BAKİ
Burada Doğan Grubu’na bir paragraf açmadan olmaz. Özellikle, 15 Temmuz sürecinde ilk andan itibaren siyasal iktidarın tezine teslim olan Hürriyet ve CNN Türk, Saray’a muazzam katkı sağladı. AHaber veya Sabah’ın yapamayacağı şeyi yaptı. AKP’nin söylemine mesafeli duran Sosyal Demokrat, Liberal, Beyaz Türk, Milliyetçi, Alevi, Kürt kitleyi ikna görevini üstlendi. Ve büyük ölçüde ikna da etti. Tüm yazarları, televizyon programcıları, sunucuları, muhabir ve editörleriyle buna abandı ve kendince tabuta son çiviyi çaktı, belki de çaktığını düşündü.
Yarın şu süreç masaya yatırıldığında “Ne yapalım, hata yapmışız. Yargı öyle deyince biz de sayfalarımıza taşıdık” gibi mazeretler yeterli olmayacak. Doğan Grubu, 28 Şubat’a göre, belki bin misliyle operasyonun içindeydi. Sebep oldukları linçler içinde “Vay Şerefsiz” manşeti attıkları Ahmet Kaya olayı münferit kalır. Hrant Dink’in katledileceği günlere doğru Hürriyet’in gerilimi pompalayan yayınlarını, Dink’i “düşmanlaştıran” yazıları dün gibi hatırlarım, Orhan Pamuk Nobel alınca “Nobel’e Ermeni gölgesi düştü” manşetini de… Hürriyet’in gazete olarak misyonu, 6-7 Eylül 1955 olaylarına kadar gider. Olayları çıkaran “Kıbrıs Türktür” derneğinin başkanı, aynı zamanda Hürriyet’in yazı işleri müdürüdür (Rıdvan Akar’ın “Unutulmayan 2 gün” belgeselini izleyin, Dailymotion’da var). Yarın devran dönerse, Doğan Grubu mensuplarını “eşeklik ettik” lafı kurtarmayacak. Zira, bu lafı pek bi severler. Onun için, başladıkları işi bitirmeyi onlar kadar isteyen yok.
Mini not: Başlıktaki ifade Murathan Mungan’ın. Önceki gün, Avukat Eren Keskin’le yolda karşılaşınca böyle demiş. Hal ve gidişat daha iyi ifade edilemezdi.
(TR724)