Savcı mı avcı mı belli değil, Hukuk Fakültesi mezunu ve cüppe giyen bazı şahsiyetlerin yazdığı Cumhuriyet gazetesi iddianamesi, bugün bu memlekette hukukun geldiği ya da gelemediği yeri gösteriyor. Ardından aynı yaklaşımı benimsemiş bir belge, Zaman gazetesi aleyhine açılan dava için hazırlanan iddianamede sırıttı.
Bu iki itham metni, hem Türk basını hem de Türk adaleti için ibretlik. Neyin nasıl yapılmaması gerektiği konusunda muhteşem örnekler. Hukuk ve İletişim Fakültelerinde vaka çalışması olarak yüksek lisans hatta doktora konusu.
Savcı mı avcı mı belli değil, Hukuk Fakültesi mezunu ve cüppe giyen bazı şahsiyetlerin yazdığı Cumhuriyet gazetesi iddianamesi, bugün bu memlekette hukukun geldiği ya da gelemediği yeri gösteriyor. Ardından aynı yaklaşımı benimsemiş bir belge, Zaman gazetesi aleyhine açılan dava için hazırlanan iddianamede sırıttı.
Biz birçok şeyi hep tersinden mi öğrenmek zorunda kalacağız?
İktidar, yargıyı ele geçirmiş, muhalefete adliye marifetiyle ceza kesiyor: Gözaltı, tutuklama, hapis, milletvekilliğini düşürme, ihraç, yayın yasağı, gazete kapatma, kayyım atama vs…
Muhalefet, üniversite ve medya en mağdur mecralar.
Oysa ki, gazete, bir fikir mecrası. Oradaki yazılar, çiziler, fotoğraf ve karikatürler insanlara bir öykü anlatıyor, bir mesaj veriyor. Hemfikir olmak, beğenmek zorunda değilsin. Karşı isen, sen de oturur yazı yazarsın, cevap verirsin, fikrini beyan edersin, tenkit edersin, rakibinin görüşlerini teşhir edersin, yalan ise yalanlarını ortaya döker, puan kazanırsın. Bunları yapamayınca, yapabilecek fikri donanımın yok ise, aslında haksız olduğunu sen de gizlice biliyorsan, işi polemik ve sataşmalarla da halledemeyeceğini görünce, kes biç yasakla!
Sanıyorlar ki mum yerine ampul koyunca bayrağa, yalan gerçek oluyor. Egemen ideolojiyi değiştirmek, yeni bir egemen ideoloji yaratmak o kadar kolay bir şey değil. Akıl ister, zeka ister, bilgi ister, birikim ister, ayrıca da zaman ister. Televizyon dizileri ile çözülecek bir mesele değil bu iş.
Yalan, son zamanlarda iktidarın önemli bir silahı, bir aracı haline geldi. Onlarda şöyle bir rahatlık var: ‘’Bir kere ben çok önemli ve çok yetkili bir kişiyim. Bu arada hatırlatayım ben %52 oyla seçilmiş bir adamım, yani milleti temsil ediyorum. Dolayısıyla ben ne dersem bu millet bana inanır, inanmak zorunda. Ben söylediğim herhangi bir şeyi ispatlamak durumunda değilim. Ayrıca devlet sektörünün de özel sektörün de medyası benden yana. Bu sayede ben bir şey söylediğim zaman sadece Türkiye değil bütün dünya benim söylediğime kulak vermek zorunda. Bak Nazi dedim Almanlara, Hollanda’ya… nasıl sallandı Avrupa? Yaa… Ulan siz kimsiniz be!’’.
Sanıyorlar ki mum yerine ampul koyunca bayrağa, yalan gerçek oluyor.
Egemen ideolojiyi değiştirmek, yeni bir egemen ideoloji yaratmak o kadar kolay bir şey değil. Akıl ister, zeka ister, bilgi ister, birikim ister, ayrıca da zaman ister. Televizyon dizileri ile çözülecek bir mesele değil bu iş.
“15 Temmuz Diriliş, 16 Nisan Yükseliş’’ diye bir slogan atıyorsun. Aksi gibi tam da o tarihlerde hem içeride hem dışarıda, hem de ciddi makamlardan ‘’Kontrollü Darbe’’ tezi gündeme geliyor. Darbe girişimi konusunda cevaplanmamış onlarca soru zihinlerde dolaşıyor.
Herhalde manşet olmak için söyledi. Ya da ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Bir bakan kalktı dedi ki, “YPG, komünist olmayan 500 bin Kürdü sürdü”!. Demek ki komünist Kürtler Rojava’da kaldı. Bakan bey bu cümleyi 60’ların 70’lerin arşivlerinden mi buldu çıkardı, yoksa bir danışmanı ona hoş bir tuzak mı hazırladı bilinmez, ama kayıtlara geçti artık. Hatırlarsınız, Celal Bayar da her sonbahar bitiminde ‘’Bu kış, komünizm gelecek!’’ derdi. Demek ki gelmiş de bizim haberimiz olmamış. E koca hariciyenin istihbaratı bizimkinden daha iyidir herhalde.
Benim açımdan artık sıkıcı bir hale gelmeye başlayan çapsız siyaset muhabbetleri işgal ediyor gündemi. Çünkü sona doğru yaklaştıkça, iktidar artık iyice zıvanadan çıktı.
Uzun yıllar Türkiye’de çalışmış, Türkçe de bilen Fransız bir meslekdaşım, son 10-15 yıl için geçerli hoş ve doğru bir tespit yapmıştı: “Aslına bakarsan Türkiye çok güzel bir memleket. Ciddi söylüyorum. 7 bölgede 4 iklim var. Dağı taşı denizi ovası enfes. İnsanları cana yakın. Hele biz gazeteciler için de çok canlı, hareketli bir ülke. Baksana günde en az üç kere gündem değişiyor. Yalnız burada vatandaş olmak zor!.’’ O zamanlar yabancı gazetecileri tutuklamıyor ya da sınırdışı etmiyorlardı..
KAYNAK: https://www.artigercek.com/memleket-yahsi-lakin-iktidar