[Analiz: Semih Ardıç]
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Halkbank’ı müdafaa etmek adına bazı cümleler sarf etti. Bu esnada istifhamları çoğalttı. Evvela şu hususun altını çizeyim: Halkbank ya da bir başka banka sebebiyle Türkiye’nin ‘kara para aklamak’, ‘ABD bankacılık kanunlarını ihlal’ ve ‘terörizmin finansmanı’ gibi ithamlara maruz kalmasından elem duyuyorum. Ortaya çıkan deliller Reza Zarrab ve Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın Amerika’da tevkif edilmesinin bir komplodan ibaret olmadığını gösteriyor. Acı hakikat bu.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Türkiye’nin itibarı ve bankacılık sisteminin istikbalini tehdit eden bahse konu davayı külliyen reddedememiş, cılız sözlerle geçiştirmiştir. Oysa 79 milyonun alnına ‘kara para’ lekesini kim ya da kimler sürmüşse her birerlerinin bağımsız mahkemelerde en ağır biçimde cezalandırılması beklenirdi. Suça bulaşanların hukuk yolu ile cezalandırılabilseydi Türkiye bu beladan alnının akı ile çıkacaktı. Bırakın adaletin Türkiye’de tecelli etmesini, şimdilerde Zarrab ve Atilla’nın serbest bırakılması için örtülü ödenek üzerinden karanlık pazarlıklar yapılıyor. Bunlar suçluluktan başka neyin emaresidir. Amerikan hukuk sisteminde rüşvetle netice alınamayacağını bile bile dolambaçlı yollara giriyorlar. Memleketi dünyaya rezil ediyorlar.
BELGELER DEVLETTE, SUÇSUZLUĞU İSPAT ETSENİZE
Aynı aymazlık ve pişkinlikle konuşmaya devam ediyorlar. ABD’nin İran için tespit ettiği müeyyidelerin delinmesinde Halkbank’ın katiyen kullanılmadığını kapı gibi belgelerle ispat edememiş bir hükümet ve onun ciddiyetten uzak, ezber cümleleri tekrar eden bakanları Türkiye’yi ateşe atıyor. Referandumda ‘evet’ cephesinde gedik oluşmasın diye Amerika’da görülen bir davaya dair doğru-yanlış demeden beyanat veriliyor.
Halkbank’ın bu kirli ticarete karıştırılmadığına inanmak istiyoruz. Evet, Türkiye’nin en önemli değerlerinden biridir bu banka. Suç isnadı varsa suçsuzluğa bakanlar karar veremez. O husus mahkemelerin inhisarındadır. 17 Aralık 2013’te Zarrab ve avanesini suç üstü yakalandığında böyle bir fırsatın eşiğine gelinmişti. Adalet mekanizması tersine çevrildi. Polis müdürleri ve savcıları hapse atıldı. O gün iktidarda olmanın verdiği güç sarhoşluğuyla kapatabildikleri yolsuzluk ve rüşvet iddiaları artık okyanus ötesinde gazete ve televizyonlarda haber olarak veriliyor. Sahte faturalardan, Halkbank’ın para transferlerinin gıda ve ilaç çerçevesinin dışına taştığından bahsediliyor. Her bir iddia hakkında isimler, tarihler, adresler, para tutarları gibi ayrıntılar da var haberlerde. Bu ve benzeri vahim ithamları tek kalemde tekzip etmek yerine Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in “Halkbank’ın arkasındayız.” sözleri kimseyi tatmin etmez.
ŞİMŞEK, O SÖZLERİ ABD’DE SARF EDEBİLİR Mİ?
Şimşek’in sözlerini baştan sona okudum. Güya Halkbank’ı müdafaa etmiş. Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’dan tek kelime bahis yok. El insaf! Atilla kim? Halkbank’ın müşterisi mi? Bekçi mi, çaycı mı? Halkbank’ın tepesindeki üç-dört isimden biri olarak gittiği ABD’de niye tutuklandı? Yüz milyonlarca dolar işlemi şahsî hesaplarından mı yaptı? Böyle bile olsa netice değişir mi?
Banka kamu bankası, tevkif edilen isim o bankanın beyne’l-milel bankacılıktan mesul müdür muavini. Sokaktaki bir insan değil. Madem küresel normlara zıt bir işlem yapılmadı, o halde Mehmet Hakan Atilla’nın Amerika’da bir dakika bile hapiste kalmasını nasıl kabul edebiliyorsunuz? Haberi alır almaz Türkiye’nin en meşhur avukatlarını ilk uçakla New York’a niye yollamadınız? Bütün işlemler siyasî iradenin tensip ve teşviki ile yapılmadı mı? Atilla, banka adına imza attığına göre ortada suç yoksa bu tutukluluk neyin nesi? Beyan ettiğiniz üzere suçsuz ise masum bir vatandaşınızı Amerikan mahkemelerinde yüzüstü mü bırakacaksınız? Şimşek, aynı sözleri Amerika’da sarf edebilir mi? Kendinden bu kadar eminse savcıya yazılı bilgi notu vererek adaletin tecelli etmesine ve bir masumun hürriyetine kavuşmasına katkıda bulunmayı hiç düşünmez mi?
17 ARALIK FEZLEKELERİ İMHA EDİLECEK
Başta da ifade ettim, dertleri başka. Yalan ve rüşvet üzerine kurulmuş bir ekonominin en karanlık döneminin gün yüzüne çıkmasını istemiyorlar. Suçun ikrarı halinde Zarrab ve Atilla ile mahdut kalmayacak ki bu dosya! Türkiye’yi ortadan ikiye bölen başkanlıkta ısrar etmeleri de bu yüzden. Sandıktan ‘evet’ çıkması halinde şu ana kadar pranga vurarak zapt ettikleri mahkemeleri, 17 Nisan’dan itibaren Saray’a bağlı çalışan bir komisyona dönüştürecekler. Kuvvetler birliğinde tek adamın dediği dedik, çaldığı düdük olacak. 17 Aralık fezlekeleri de bir daha açılmamak üzere Saray mahkemeleri tarafından imha edilecek.
Varsın Mehmet Şimşek ve diğer bakanlar haber kıymetini haiz suâllere cevap vermesin. İktidar kibri ile gülüp geçsinler bakalım… Onların vermediği cevapları İranlı işadamı Reza Zarrab ile beraber 24 Nisan’da hâkim karşısına çıkacağı açıklanan Halkbank Genel Müdür Muavini Mehmet Hakan Atilla verir belki de. ‘Gizli tanık 1’ her kimse doyurucu cevaplara o da kapı aralayabilir.
Kim bilir?
(TR724)