Koray DÜZGÖREN
Tutuklanma, görevden alınma hatta tayin edilme korkusu ile savcılık-yargıçlık yapılabilir mi? Bu savcıların, yargıçların yaptıkları işe yargılama denilebilir mi? Dağıttıkları şey adalet olabilir mi?..
Sevgili Baskın Oran bana not geçmiş.
“Böyle bir yerde yaşayabildiğimiz için hepimize Nobel versinler” diyor.
Bunu niye söylüyor? Söylemek değil aslında isyan ederek haykırıyor.
Feth… oldukları iddiasıyla tutuklu olarak yargılanan 21 gazeteci arkadaşımızın, tahliye kararı verildikten hemen sonra, tepeden gelme bir emirle yeniden gözaltına alınıp tutuklanmalarına tepki gösteriyor.
Baskın Hoca bunu söylerken eminim daha Cumhuriyet Gazetesi yazar ve yöneticileri hakkında hazırlanan iddianameyle ilgili haberleri görmemişti.
Cumhuriyetçi arkadaşlarımın hepsi, ülkede var olduğu söylenen sağcısıyla solcusuyla bütün terör örgütlerinin tümüne hizmet etmekle suçlanıyorlar ve haklarında da ağır cezalar isteniyor.
Arkadaşlarımız bu suçu, gazetenin oluşturdukları yayın politikası ve yazdıkları haber, yorumlarla, çizdikleri karikatürlerle işlemişler.
Baskın Hoca bu iddianame hakkında bilgi sahibi olsaydı acaba o zaman ne derdi?
Ama ben, onun notunu okuyunca şöyle söylendiğimi hatırlıyorum:
“Bize Nobel vb. ödülleri vermelerine gerek yok, bu sessizlik, bu suskunluk bizim normal hayatımız.”
Yargı erki, yargı gücü fiilen ortadan kaldırılıyor ve vesayet bir yana emir kulu bir yargı yaratılıyor, kimsenin sesi bile çıkmıyor. Yargının ortadan kaldırılması demek ülkede adalet dağıtması gereken gücün yok olması demek. Bir ülkede adalet sağlanamazsa o ülke ayakta durabilir mi?
Ülkede 100 tane hukuk fakültesi var. Binlerce hukuk hocası. Ama bir tek ses yok. (İstisnalar malum)
100 binin üzerinde avukatın temsil edildiği Baralor Birliği var. Yargının fiilen yok edilmesi, başkanının umurunda bile değil. Bugünlerde, anayasa değişikliğinin bazı maddelerinin satır aralarında, elinde büyüteçle, Türkiye’nin bölünmesine ilişkin kodları arıyor.
Yargı mensubu sıradan bir memur mu?
Yargı ortadan kaldırılıyor, adalet diye bir kavram zaten pek yoktu, ancak kırıntısı vardı, şimdi o dahi yokediliyor. Yargı, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’ne dönüştürüldü. Kadastrocular sakın alınmasınlar. Yaptıkları işi küçümsemek değil amacım. Ama yargı organıyla Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nün fonksiyonları, işlevi aynı mı?
İktidarın işine gelmeyen bir karar alan yargı mensubu, hemen görevden alınıyor, meslekten çıkarılıyor, hatta tutuklanıyor. Bu da yetmiyor; Kamuda çalışan bir yakını varsa işten atılıyor, çocuğu burs ya da kredi almışsa bursu, kredisi kesiliyor, hatta malına mülküne el konulabiliyor.
Bu şartlarda hangi savcı, hangi yargıç önündeki yasayı, mevzuatı, içtihatı uygulamaya cesaret eder. Hangi yargıç, uluslararası hukuk ilkelerini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını takar. Hangi yargıç hukukun en temel ve en genel ilkelerini dikkate alır.
Ya da hangi ilkeli, hukukun üstünlüğüne saygı duyan, inanan yargı insanı bu bir zamanlar saygın olan mesleğe girmek, sıradan bir emir kulu olmak ister?
Hukuka, vicdana uygun verilecek bir kararla, son olayda görüldüğü gibi birkaç saat içinde görevden alınmayı kim göze alır?
Düşünün, son olayda savcı dahil mahkeme heyeti olduğu gibi görevden alındı. Hem de iktidarın ve Saray’ın adeta olağanüstü yetkilerle donatılmış tetikçisinin talimat niteliğindeki mesajından hemen sonra.
Tetikçinin mesajı şöyleydi:
“Adı belli F..Ö’cüleri tahliye eden her savcı ve hakim meslekten ihraç edilecek. DEVLET’in kesin kararı budur. Herkes bunu bilsin. Adalet Bakanlığımız, HSYK harekete geçti. Hainler salınmayacak Allah’ın izniyle.”
Bu konuda iki gün önce Artı Gerçek’te yayınlan analizimde şunları yazmıştım:
“Ve bu talimat anında yerine getirildi. Başsavcı Vekili’nin devreye girerek ilgili savcılara emir verdiği ve böylece tahliyelerin önüne geçildiği öğrenildi.
Başsavcı vekiline kimin emir verdiğini şimdilik bilmiyoruz ama Cem Küçük tweet’inde, “Adalet Bakanlığımız harekete geçti” dediğine göre bizzat Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ya da yine Adalet Bakanı’nın emir ve komutasında olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu olmalı.
Tweet’lerden saatler sonra, gazeteciler hakkında yeniden gözaltı kararı verildi.
Gözaltı kararının duyulmasının ardından Küçük, bir tweet atarak yeniden gözaltı talep eden savcıyı kutladı:
“Hain F..Ö’cüler için yeniden gözaltı kararları çıkıyor. Helal olsun bu savcılarımıza.”
İktidar yargıdan mutlak itaat istiyor
Gerçekten de olaydan sonra “F..Ö’nün medya yapılanması” davasında 21 gazeteciye tahliye kararı veren Mahkeme Başkanı İbrahim Lorasdağı, hâkimler Barış Cömert, Necla Yeşilyurt Gülbiçim ve duruşma savcısı Göksel Turan, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından açığa alındı.
Konu hakkında açıklama yapan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “Açığa alma, görevden alma anlamına gelmez” ifadelerini kullandı.
HSYK Başkanvekili operasyonu, “Yargıya olan saygınlığı sıkıntıya sokmamak için…” gerçekleştirdiklerini söyledi. Başkanvekili Mehmet Yılmaz, “tahliyelerin maksatlı tahliyeler olduğu, hukuka uymadığı, gerçekle bağdaşmadığı noktasında iddialar” bulunduğu açıklamasını yaptı. Böylece atılan tweet’e gönderme yapmış oldu.
Yılmaz, “Toplumda kuşku oluşturmamak, yargıya olan saygınlığı sıkıntıya sokmamak, ilgili savcı ve hakimlerin de menfaatlerini korumak amacıyla soruşturmanın selameti açısından bu kişileri görevden uzaklaştırdık. Tüm bu iddiaların doğru olup olmadığı müfettiş raporlarıyla ortaya çıkacaktır” dedi.
Acaba böyle bir dertleri var mı? Aslında amaç, yargı mensuplarını korkuyla, baskıyla ve ceza tehdidi ile tamamen kapıkulu haline getirmek mi?
Nitekim gelen bilgiler de bu durumu doğruluyor.
Hakim İbrahim Lorasdağı, gazeteci Murat Aksoy ve Atilla Taş’ı tutuklayınca Sulh Ceza Hakimliği’nden 25. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na atanmıştı.
Yedi ay sonra bu sefer tahliye kararı vermek zorunda kalınca açığa alındı.
Böylece iktidar, kendi eliyle atadığı yargıçları görevden alarak tüm yargıya gözdağı veriyor. “Emir komuta zincirinden saparsanız başınıza bunlar gelir” demek istiyor.
Tutuklanma, görevden alınma hatta tayin edilme korkusu ile savcılık-yargıçlık yapılabilir mi?
Bu savcıların, yargıçların yaptıkları işe yargılama denilebilir mi? Dağıttıkları şey adalet olabilir mi?
Evet, Baskın hoca haklı. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, kanunların eşitlik ilkesiyle değil, kişiye göre yani keyfi uygulandığı, adil bir hukuk düzeninin olmadığı bu ülkede kimsenin gıkı çıkmıyor.
Bize böyle bir ülkede yaşayabildiğimiz için Nobel’i verseler de faydası yok.
Bize Nobel değil adil bir hukuk düzeni gerekiyor.
Bunun için de önce talep etmemiz, yani mücadeleyi yükseltmemiz şart.
Başka yolu yok.
Kaynak: http://www.artigercek.com/vesayeti-de-gectik-emir-kulu-yargi/