[Berk Uluç, yazdı]
Geçtiğimiz son iki haftada gerek Almanya Federal İstihbarat Dairesi (BND) gerekse de Anayasayı Koruma Kurumu (Bundesamt für Verfassungsschutz) Türkiye’ye dair yaptığı açıklamalar ve başlattığı soruşturmalarla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve Türk İstihbarat Teşkilatı’nı (MİT) son derece zor durumda bıraktı.
Daha açıkça ifade etmek gerekirse Almanya’da dış istihbarattan sorumlu Federal Haber Alma Servisi’nin başkanı (BND) Bruno Kahl ve Almanya’nın iç istihbarat servisi Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın (BfV) başkanı Hans-Georg Maassen’in 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında Gülen hareketinin olduğuna kimsenin inanmadığı yönündeki beyanatları Avrupa ve Türkiye’de ciddi tartışmalar doğurdu. Bu açıklamaların Erdoğan’ın Merkel’i hedef alan Nazi söylemlerinden hemen sonra yapılmış olması da şüphesiz son derece manidar.
MİT’İN YASADIŞI TAKİBİ
Bu açıklamalara müteakip Almanya Federal Başsavcılığı MİT başta olmak üzere farklı Türk tandanslı kurum ve kuruluşların (UETD) Gülen Hareketi mensuplarını Almanya’da takip ettikleri ve ele geçirdikleri bilgileri Türk makamları ile paylaştıkları gerekçesi ile federal bir soruşturma başlattılar.
Konuyla ilgili Passau kentinde bir açıklama yapan Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, bu tür izleme faaliyetlerini sert bir dille kınadı. “Alman topraklarında casusluk faaliyetlerinde bulunmak suçtur ve buna göz yumulmaz” ifadelerini kullanan Almanya İçişleri Bakanı De Maiziere, bu tür izleme faaliyetlerinin Almanya’nın iç istihbarat kurumu Anayasayı Koruma Dairesi tarafından takip edildiğini ve yasaların ihlal edilmesi durumunda Almanya’da ikamet etme izninin iptal edilmesi veya cezai soruşturma başlatılması gibi sonuçları olacağını kaydetti. Casusluk iddialarının sürpriz olmadığına da işaret eden De Maiziere, “Türkiye’ye böyle olamayacağını defalarca söyledik. Gülen Hareketi’nden bağımsız olarak burada Alman yasaları geçerli ve burada yaşayan kişilerle ilgili yabancı makamlar casusluk yapamaz” diye konuştu.
BASKI MEKANİZMASI SÖZ KONUSU
Konu ile ilintili diğer bir önemli değerlendirme ise Alman istihbarat uzmanı Erich Schmidt-Eenboom’un Alman Deutsche Welle gazetesine verdiği mülakatta kamuoyuna intikal etti. Kendisine sorulan ‘Türk hükümeti Almanya’da casusluk faaliyetlerini nasıl işletiyor sorusuna, Erich Schmidt-Eenboom: ‘Ajanları var. Geleneksel olarak Türk seyahat acentelerinde oturuyorlar, seyahat hareketlerini takip ediyorlar. Ya da bankalarda çalışıp Almanya’dan Türkiye’ye para transferini izliyorlar. Özellikle de cami derneklerinde faaller ve son dönemde okullar üzerinden de yurt dışındaki Türkleri geniş yelpazede MİT’in hizmetine alma çabalarına tanık oluyoruz. Ebeveynlerden bile diğer ebeveynler hakkında bilgi toplamaları isteniyor. Bu, giderek daha belirgin ve agresif hal alan toplu bir casusluk sistemi. Artık sadece muhalefetin izlenmesi değil, giderek artan boyutta bir baskı mekanizması söz konusu’ şeklinde ifadeler kullandı.
Erich Schmidt-Eenboom devamında ‘MİT’in hedefi korku iklimi yaratmak…Şimdi insanlar memleketlerine, Türkiye’ye tatile gitmekten korkar hale geldi. Açıkça Gülen hareketini savunan insanlarla yakın temastan korkuyorlar. BND Başkanı, ellerindeki verilere göre Türkiye’deki darbe girişiminin arkasında Gülen hareketinin bulunduğu iddiasının uydurma olduğunu açıklıkla ifade etti. Bir adım daha ileri gidip tüm yaşananların sadece sözde bir darbe olduğunu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın agresifleşmesine meşruiyet sağlamak için kurgulandığını söyleyen Batılı istihbarat teşkilatları da var’ gibi son derece kritik cümleler sarfetti.
AVRUPA’DA HAVA DEĞİŞTİ
Almanya’da ki casusluk tartışmalarının türevleri benzer şekilde bu hafta Danimarka, Hollanda ve Belçika gibi ülkelerin de gündeminde yer aldı. Bu kritik meselenin yalnızca Almanya’da değil, muhtelif ve Türk diasporasının yoğun yaşadığı AB ülkeleri tarafından da kamuoyuna mal olacak şekilde dikkatle takip edilmesinin, Avrupa’da ki Erdoğan ve Gülen Hareketi algısına da ciddi etkileri olacak.
Erdoğan’ın Hollanda başbakanı Rutte ve Almanya şansölyesi Merkel gibi Avrupa’lı siyasetçileri hedef alması; ardından ‘Avrupalı’lar dünyanın hiçbir yerinde güvenle gezemezler’ gibi ortalama Avrupa insanını tehdit eden ifadeleri; AB’nin 60. Yılı kutlamalarının Roma’da Papa’nın da katılımı ile gerçekleşmesi hadisesine ‘Haçlı Ordusu tekrar bir araya geldi’ şeklindeki Hristiyanlık dinini hedef alan söylemleri ve en son Almanya’da patlak veren Erdoğan ve MİT’in casusluk faaliyetleri, Avrupa’yı Erdoğan’a karşı daha da sert tedbirler almaya sevk edeceği beklentisi Avrupa kamuoyunda son derece yaygın bir kanaat haline gelmiş bulunmakta. Tüm bunlar yaşanırken, Gülen hareketi ve mensuplarının elinin Avrupa’da daha da güçlendiği ve güçleneceği tespiti yapmak yanlış olmayacaktır.
(tr724)
Daha açıkça ifade etmek gerekirse Almanya’da dış istihbarattan sorumlu Federal Haber Alma Servisi’nin başkanı (BND) Bruno Kahl ve Almanya’nın iç istihbarat servisi Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın (BfV) başkanı Hans-Georg Maassen’in 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında Gülen hareketinin olduğuna kimsenin inanmadığı yönündeki beyanatları Avrupa ve Türkiye’de ciddi tartışmalar doğurdu. Bu açıklamaların Erdoğan’ın Merkel’i hedef alan Nazi söylemlerinden hemen sonra yapılmış olması da şüphesiz son derece manidar.
MİT’İN YASADIŞI TAKİBİ
Bu açıklamalara müteakip Almanya Federal Başsavcılığı MİT başta olmak üzere farklı Türk tandanslı kurum ve kuruluşların (UETD) Gülen Hareketi mensuplarını Almanya’da takip ettikleri ve ele geçirdikleri bilgileri Türk makamları ile paylaştıkları gerekçesi ile federal bir soruşturma başlattılar.
Konuyla ilgili Passau kentinde bir açıklama yapan Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, bu tür izleme faaliyetlerini sert bir dille kınadı. “Alman topraklarında casusluk faaliyetlerinde bulunmak suçtur ve buna göz yumulmaz” ifadelerini kullanan Almanya İçişleri Bakanı De Maiziere, bu tür izleme faaliyetlerinin Almanya’nın iç istihbarat kurumu Anayasayı Koruma Dairesi tarafından takip edildiğini ve yasaların ihlal edilmesi durumunda Almanya’da ikamet etme izninin iptal edilmesi veya cezai soruşturma başlatılması gibi sonuçları olacağını kaydetti. Casusluk iddialarının sürpriz olmadığına da işaret eden De Maiziere, “Türkiye’ye böyle olamayacağını defalarca söyledik. Gülen Hareketi’nden bağımsız olarak burada Alman yasaları geçerli ve burada yaşayan kişilerle ilgili yabancı makamlar casusluk yapamaz” diye konuştu.
BASKI MEKANİZMASI SÖZ KONUSU
Konu ile ilintili diğer bir önemli değerlendirme ise Alman istihbarat uzmanı Erich Schmidt-Eenboom’un Alman Deutsche Welle gazetesine verdiği mülakatta kamuoyuna intikal etti. Kendisine sorulan ‘Türk hükümeti Almanya’da casusluk faaliyetlerini nasıl işletiyor sorusuna, Erich Schmidt-Eenboom: ‘Ajanları var. Geleneksel olarak Türk seyahat acentelerinde oturuyorlar, seyahat hareketlerini takip ediyorlar. Ya da bankalarda çalışıp Almanya’dan Türkiye’ye para transferini izliyorlar. Özellikle de cami derneklerinde faaller ve son dönemde okullar üzerinden de yurt dışındaki Türkleri geniş yelpazede MİT’in hizmetine alma çabalarına tanık oluyoruz. Ebeveynlerden bile diğer ebeveynler hakkında bilgi toplamaları isteniyor. Bu, giderek daha belirgin ve agresif hal alan toplu bir casusluk sistemi. Artık sadece muhalefetin izlenmesi değil, giderek artan boyutta bir baskı mekanizması söz konusu’ şeklinde ifadeler kullandı.
Erich Schmidt-Eenboom devamında ‘MİT’in hedefi korku iklimi yaratmak…Şimdi insanlar memleketlerine, Türkiye’ye tatile gitmekten korkar hale geldi. Açıkça Gülen hareketini savunan insanlarla yakın temastan korkuyorlar. BND Başkanı, ellerindeki verilere göre Türkiye’deki darbe girişiminin arkasında Gülen hareketinin bulunduğu iddiasının uydurma olduğunu açıklıkla ifade etti. Bir adım daha ileri gidip tüm yaşananların sadece sözde bir darbe olduğunu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın agresifleşmesine meşruiyet sağlamak için kurgulandığını söyleyen Batılı istihbarat teşkilatları da var’ gibi son derece kritik cümleler sarfetti.
AVRUPA’DA HAVA DEĞİŞTİ
Almanya’da ki casusluk tartışmalarının türevleri benzer şekilde bu hafta Danimarka, Hollanda ve Belçika gibi ülkelerin de gündeminde yer aldı. Bu kritik meselenin yalnızca Almanya’da değil, muhtelif ve Türk diasporasının yoğun yaşadığı AB ülkeleri tarafından da kamuoyuna mal olacak şekilde dikkatle takip edilmesinin, Avrupa’da ki Erdoğan ve Gülen Hareketi algısına da ciddi etkileri olacak.
Erdoğan’ın Hollanda başbakanı Rutte ve Almanya şansölyesi Merkel gibi Avrupa’lı siyasetçileri hedef alması; ardından ‘Avrupalı’lar dünyanın hiçbir yerinde güvenle gezemezler’ gibi ortalama Avrupa insanını tehdit eden ifadeleri; AB’nin 60. Yılı kutlamalarının Roma’da Papa’nın da katılımı ile gerçekleşmesi hadisesine ‘Haçlı Ordusu tekrar bir araya geldi’ şeklindeki Hristiyanlık dinini hedef alan söylemleri ve en son Almanya’da patlak veren Erdoğan ve MİT’in casusluk faaliyetleri, Avrupa’yı Erdoğan’a karşı daha da sert tedbirler almaya sevk edeceği beklentisi Avrupa kamuoyunda son derece yaygın bir kanaat haline gelmiş bulunmakta. Tüm bunlar yaşanırken, Gülen hareketi ve mensuplarının elinin Avrupa’da daha da güçlendiği ve güçleneceği tespiti yapmak yanlış olmayacaktır.
(tr724)