Guardian gazetesi Türkiye’de hapsedilen gazeteciler hakkında kapsamlı bir haber yayımladı.
Guardian gazetesi Ahmet Altan, Ahmet Şık, Necmiye Alpay, Aslı Erdoğan, Mehmet Altan ve Erol Önderoğlu’nun cezaevinde yaşadıklarını anlatan bir dosya yayımladı. Dosyada yazarların yaşlarına, mesleklerine, suçlanma sebeplerine, cezaevinde kalma sürelerine dair bilgi verildi.
‘Cezaevinde olmak zor’
Ahmet Şık, “Cezaevinde olmak zor. Üstelik olağan gazetecilik faaliyetleri nedeniyle suçlanıyorsanız bu daha da zor. Etrafımızı boşluk sarmış durumda, ait olmadığımız bir geçmişle öngöremediğimiz bir gelecek arasında sıkışmış durumdayız” sözleriyle içinde bulunduğu durumu anlattı. Kitapların ve mektupların onu biraz da olsa rahatlatabileceğini ama yasak olduklarını söyleyen Şık, televizyon ve gazetelerin kendilerini rahatlatmadığını söyledi. Ahmet Şık’ın eşi Yonca Verdioğlu Şık’ın gazeteye ulaştırdığı metinde, “Türkiye’de uzun süredir ekranlarda ve gazete sayfalarında oluyormuş gibi görünen şeylerle aslında olanlar arasında büyük bir fark var” ifadeleri yer aldı.
‘Buna bazen gülüyordum’
Necmiye Alpay ise gazeteye verdiği demeçte, tutuklandığı günü anlatarak “Dayanışma içinde olduğunuzu söylediğiniz anda bittiniz” dedi. Alpay cezaevinde çok uyuduğunu, 21-22 kadının bulunduğu bir koğuşta kaldığını söyledi. İlk kez Kürtlerle birlikte yaşadığını belirten Alpay, onları tanımaktan memnun olduğunu sözlerine ekledi. Alpay, tek suçlanma nedeninin Özgür Gündem gazetesinin künyesinde isminin geçmesi olduğunu belirterek, buna bazen güldüğünü, bunun saçmalık olduğunu anlattı.
Yazar Aslı Erdoğan ise bu süreçte çok zarar gördüğünü anlatarak, gözaltına alındığı gün polisin yedi buçuk saat dairesini aradığını ve kitaplarını karıştırdığını söyledi. Beş gün bir hücrede yalnız başına kaldığını ve cezaevine ilk girdiğinde 48 saati susuz geçirdiğini belirten Erdoğan, hava iyi olduğunda avluya çıkıp bale yaptığını, cezaevinden çıktıktan sonra da günlük hayata adapte olmakta zorlandığını anlattı. Dairesindeki her şeyin dağıtılmış olduğunu da belirten yazar, kendini tecavüze uğramış gibi hissettiğini söyledi.
Gazeteci yazar Ahmet Altan avukatları aracılığıyla verdiği demeçte cezaevinde anılarını yazdığını, cezaevine girmeden önce aklında bir roman olduğunu ve sürekli onu düşündüğünü anlattı. Hücrede üç kişi kaldıklarını ve yürümek için çok küçük bir avluları olduğunu belirten Altan, gün içinde kimseyi görmediklerini, avukatlarıyla da haftada bir kere görüştüklerini söyledi. Altan, “Hakkımızdaki suçlamaların gülünç olduğu doğru. Anlamlı değiller ama bugün sorun Türkiye’de bu saçmalığın yaşam tarzı olması. Adeta bir adada yaşıyor gibiyim. Kendimi Robinson Crusoe gibi hissediyorum ama benim gemim gelecek mi onu bilmiyorum” dedi.
Mehmet Altan ise mektup yazamadıklarını, dış dünyayla iletişim kuramadıklarını söyledi. Altan, eğer Türkiye’de hukuğun üstünlüğü geri gelirse bir saniye bile şüpheli olarak görülmeyeceğinden emin olduğunu, şu anda şüpheli olmasının tek sebebinin ise demokrasi istemesi olduğunu dile getirdi.
Gazeteci Erol Köroğlu ise cezaevinde yaşadıklarını şöyle anlattı:”En zoru da eşim ve oğlumun ziyarete gelmesi ve onlarla ancak bir camın arkasından konuşabilmemdi. Kaslarımı da ne kadar çabuk kaybettiğime şaşırdım. Dışarıda oldukça aktif biriyimdir.”