Hırsızdan Satılık Şirket!..

[Semih Ardıç, yazdı]

Anayasa ve kanunlara aykırı biçimde Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilen şirket, okul, yurt, otel, zeytinlik ve gayrimenkul satışa çıkarıldı. En son söyleyeceğimi başta ifade edeyim: Bin 289 şirket, sahip ya da ortakları hakkında katiyet kazanmış mahkeme kararı olmadığı halde satılamaz. Hiçbirine ‘müsadere’ hükümleri tatbik edilemez. Böyle bir işleme imza atan, tavassut eden her kişi suça iştirak etmiş olur.
Bu şirketleri mahkemeler bitene dek emaneten devraldıklarını söyleyen Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, leş kargalarının lobi faaliyetine boyun eğerse yarın hukuk ikame olduğunda mahkemelerde bunun hesabı evvela ona tevcih olunacaktır. Zira mesul bakan o.
Canikli geçen haftaki sözlerini de unutmasın. Aynen şöyle konuşmuştu: “Bu şirketler üzerinden para aktarıldığı, onların paralarını akladığı, finansal destek sağladığı şeklinde bir durum ortaya çıkarsa, böyle bir karar olursa, o zaman müsadere kararı verilecek ve devlete geçecek. Ondan sonra devlet de bunları satacak ya da en azından teorik olarak ortada olan bir şey var, yine önümüzde masada duruyor. Teorik olarak ikinci bir karar olabilir. Birisi müsadere kararıyla suçlu bulur, ikincisi de suçsuz bulur mahkeme… Yani bu şirketler üzerinden bir terör örgütüne para aktarıldığına yönelik bir tespit bulunamazsa o zaman da sahiplerine iade edilir.” Türkiye’nin hal-i pür melalini ele veren sözler bunlar.
tmsf canik
HİÇBİR ŞİRKET SAHİBİ HAKKINDA SUÇ DELİLİ YOK
Esasında Canikli’nin her cümlesi Boydak, Koza İpek, Alfemo, Kavuklar, Süvari, Dumankaya, Naksan, Kaynak Holding ve Zaman Gazetesi (Feza Gazetecilik) gibi faaliyet gösterdiği sektörde parmakla gösterilen şirketlerin nasıl gasp edildiğinin itirafı. Hiçbiri hakkında suça karıştıklarına ya da terör örgütüne malî destek sağladıklarına dâir delil yok. Canikli’nin son cümlesi tek başına Türkiye’deki hukuk garabetini ispat edecek kadar ciddi bir itirafıdır. Böyle bir tespit yoksa TMSF’nin o şirketlerde ne işi var? Şirketlerin günden güne içinin boşaltılması yetmezmiş gibi şimdi satışa çıkarmak neyin nesi? Hülagü’nun çocukları, yangından mal mı kaçırıyorsunuz?
Terör örgütüne para aktardığı dahi tespit edilmemiş şirketler bir savcının talebi, taşları 17/25 Aralık 2013 Yolsuzluk Soruşturması’ndan sonra döşenen Sulh Ceza Hâkimlikleri’nden birinin tensibi ile TMSF’ye devredildi. Hukuk trajedisine Barolar Birliği ve iş âlemi sessiz kaldı. Hadd-i zatında ‘Allah’ın lütfu’ diye niteledikleri 15 Temmuz 2016 darbe tiyatrosu olmasa proje mahkemelerden bu kararları bile çıkaramayacaklardı.
ANAYASA’NIN 38. MADDESİ ÇİĞNENDİ
Anayasa’nın 38. Maddesi alenen ihlal edildi. “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.” Bu maddeye riayet edilseydi 50 bine yakın insan aylardır hapishanede tevkif edilemezdi. Türkiye’nin medar-ı iftiharı holdingler gaspedilemez, onların sahiplerine de şaki muamelesi yapılamazdı.
Bütün bu hukuk cinayetlerinin bahanesi olan ‘terör örgütü’ iftirasına gelince… Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP), Hizmet Hareketi için sarfettiği terör örgütü ithamı asrın en ağır iftirasıdır. 50 bine yakın insanı tevkif ederken ne bir silah ne de tek kuruş kara para bulabildiler. Alman istihbaratı BND’nin başkanından ABD İstihbarat Komitesi’nin başkanına kadar dünyada uçan kuştan haberi olan otoritelerin de ifade etmeye başladığı gibi “cemaat terör örgütü değildir ve 15 Temmuz’la irtibatı yoktur.”
MAHKEME NETİCELENE DEK ŞİRKETLERİ MUHAFAZA ETMEK MECBURİYETİNDESİNİZ
Pastaneden holdinge kadar binden fazla şirket, 65 milyar TL’ye tekabül eden varlık sadece Hizmet Hareketi ile olan gönül bağı sebebiyle gasp edildi. Canikli’nin dikkat çektiği gibi mahkemeler bitene kadar kuruşu kuruşuna muhafaza edilmeleri şart. Saray ve Hülagü’lerinin öfkesini celb etmemek için bunları satmak milyarlarca dolarlık tazminatı ödemeyi göze almak demektir.
Anayasa ‘genel müsadere’yi yasakladığı halde suçlu olduğu katiyet kazanmayan insanların banka hesaplarına, tapularına, evlerine ve arabalarına el koymak başlı başına zulümdür, hırsızlıktır. Bugüne kadar Türkiye’de PKK, DHKP-C ve TİKKO gibi tescilli terör örgütleri ile irtibatı tespit edilen kaç gerçek ya da tüzel kişi hakkında genel müsadere yapıldı? Eline oyuncak tabanca almamış insanlara terörist, onların şirketlerine de terör örgütü finansörü iftirası tutmadı, tutmayacak. Devr-i istibdat hâk ile yeksan olduğunda bunların hesabı tek tek sorulacaktır…
MÜLKİYET SAHİPLERİNDE, DEVİR MÜMKÜN DEĞİL
Bahis mevzuu olan şirketlerin yönetim hakkı, Anayasa’nın 38. Maddesi bin kere ihlal edilerek TMSF’ye devredildi. Bir başka ifade ile mülkiyet hâlâ esas sahiplerine ait. Satış işlemi yapılsa bile bu şirketlerin devredilmesi mümkün değil. Şirketlerin hisselerinin devir ya da satış yolu ile 3. şahıslara geçmesini şirketlere ait masa, sandalye, bilgisayar ve makine gibi sabit sermayeyi gaspetmekle karıştırıyorlar. İkinci şıkka giren gaspların hesabı da sorulacaktır sorulmasına da şirketlerin satış kararı, hırsızın ondan bundan gaspettiği malları şehir meydanında açık artırma ile satmasına benziyor.
Herşeye rağmen bu şirketleri alanlar olursa onların da başı dertten kurtulamayacak. Tazminat davaları onlara da rücu edilecek. Mülkiyet hakkı gibi en temel insan hakkını ihlal eden Rus lider Vladimir Putin de olsanız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kestiği 50 milyar doları ödüyorsunuz. Bin 289 şirketi yangından mal kaçırır gibi AKP’ye yakın isimlere satmak suretiyle sermayeyi AKP’lileştirmek isteyenler kendi menfaatleri mucibince YUKOS davasına tekrar bakmalı.
AĞLAYANIN MALI GÜLENE HAYRETMEZ Kİ!
Siyasetin ikiyüzlü simsarlarını ikna etmek kolay değil. Siyaset uğruna işlenen zulümleri gördükçe ümidimiz azalıyor. Diğer taraftan, “Ağlayanın malı gülene hayretmez” sözünün hâlâ gönüllerde yaşadığına dâir inancımı muhafaza ediyorum. Hissiyatım ne derece makes bulur bilmiyorum. Amma velâkin icra müdürlüklerinde satılan malları bile almaktan imtina eden insanımız keyfî olarak el konulan şirketleri devralmayı da içine sindiremeyecektir. TMSF de bunun farkında. Canikli’ye kalsa o da beklemekten yana.
İdareye bakan veçhesi ile Anayasa’nın 38. Maddesi’nde geçen hükümleri tekrar madde madde sıralayayım…
Bu maddenin ilk hükmüne yukarıda yer vermiştim. Burada ‘hiç kimsenin daha evvel kanunda suç olarak tanımlanmamış (burs vermek, Bank Asya’ya para yatırmak, çocuğunu Hizmet Hareketi’ne ait bir okula kaydettirmek…) bir fiilden dolayı cezalandırılamayacağı’ belirtiliyor.
Devam ediyorum Anayasa 38’e:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”
“Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.”
“Ceza sorumluluğu şahsîdir.”
“Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez.”
“İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz.”
YED-İ EMİNLİĞİN HAKKINI VERİN!
İdarede AKP var ve 15 Temmuz bahanesi ile yapılan gözaltı, tevkif, şirketlere el koyma gibi işlemlerin altında AKP’nin imzası yer alıyor.
Türkiye’de tarihin en vahşi yağmasına ‘satış’ ismi verilmesi hakikati değiştirmez. Kanununda hiçbir şekilde böyle bir yetki ve hak verilmemiş TMSF, Anadolu insanının alın terinin ve göz nurunun mücessem hali olan şirketleri satamaz. Satmamalıdır. O şirketler öyle ya da böyle şu anda yed-i eminde. Mahkeme neticesi ilam edilmeden bir cıvata bile dışarı çıkarılamaz.
TMSF Başkanı Şakir Ercan Gül, Saray’ın baskısına boyun eğip kanunu çiğnemeyi göze alırsa ‘kendisine emanet edilen malları satan başkan’ olarak tarihe geçer.
(TR724)