[Vehbi Şahin, yazdı]
Ankara ile Moskova arasında neler oluyor?
Perde arkasında neler konuşulduğunu bilmiyoruz.
Kamuoyu üzerinden yürütülen diplomasi ise pek hayra alamet değil.
Eften püften gibi konular üzerinden bir restleşme var gibi görünse de derinlerde ciddi bir kriz yaşandığı muhakkak…
10 Mart’ta yapılan Erdoğan-Putin zirvesinde bu krizin çözülemediği anlaşılıyor.
KARŞILIKLI HAMLELER
Meseleyi izah edebilmek için fazla uzağa gitmeye gerek yok.
Sadece 10 Mart’tan önce ve sonra yaşananlara bakmak sanırım yeterli olur.
Bu ayın başında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Menbiç’ten çekilmezse terör örgütü PKK’nın Suriye kolu olarak gördüğü PYD’yi Türkiye’nin vuracağını söyledi.
İki gün sonra Rus askeri birliklerinin Menbiç’e girdiği haberi servis edildi.
Ardından PYD stratejik bir hamle yaptı.
Menbiç’in yönetimini Şam rejimine bırakacaklarını açıkladı.
Türkiye bu iki açıklamayı görmezden geldi.
“Menbiç’te PYD’yi vururuz” diye efelenen iktidarın ağzından bir daha ‘çıt’ çıkmadı.
Şüphesiz Erdoğan ve AKP iktidarının U dönüşü yapmasında Pentagon’un açıklaması da etkili oldu.
Ruslar’dan sonra Amerikan askerleri de Menbiç’te konuşlanmıştı artık…
PYD ARMASIYLA VERİLEN MESAJ
Ziyaretten bir gün önce yani 9 Mart’ta Erdoğan’a en ciddi mesaj verildi.
Hem Amerikan hem de Rus askerleri kollarındaki PYD/YPG armalarıyla poz verdi.
Bu fotoğraf, Ankara’nın Suriye politikasına birbirine düşman iki ülkeden “ortak” bir tekzip anlamına geliyordu.
Erdoğan, bu şartlarda gitti Moskova’ya…
Ancak eli boş döndüğü sonradan anlaşıldı.
Moskova’da, Rusya lideri Putin’in PYD’ye sıcak bakmadığını söyledi.
Ama Türkiye, ziyaretten memnun olmadığını 15 Mart’ta gösterdi.
Ne yaptı peki?
“Ey Putin!” diyerek Kremlin’e meydan mı okudu?
Hayır, bunu yapmadı.
Müflis tüccar gibi davrandı.
Borçlu ve eli mahkum olduğu Putin’e rahatsızlığını ‘dolaylı’ yoldan bildirdi.
“Rusya’dan aldığım buğdayın vergisiz ithalatını durdurdum” dedi.
Gerekçe olarak da 2015’te düşürülen Rus uçağından sonra Moskova’nın Türk tarım ürünlerine koyduğu yasağın tamamen kaldırılmamasını gösterdi.
S-300’E KARŞI DOMATES VE SALATALIK
Putin, böyle bir hamle beklemiyordu tabii!
Erdoğan’ın dahiyane müdahalesinden sonra Moskova geri adım attı ve Türk mallarının Rus pazarına girişini serbest mi bıraktı?
Hayır, tam tersini yaptı.
“Türkiye’den domates, salatalık, elma ve armut alımına yönelik yasakların kaldırılması sözkonusu değil” dedi.
Erdoğan, Rusların vereceği kredi ile Rusya’dan S-300 füzeleri satın alarak Putin’i, diplomasi satrancında alt edeceğini düşünürken kendi şahını, vezirini ve kalesini aynı anda tehlikeye attı.
Kremlin’in, kendi oyun planına devam ettiği beş gün sonra belli oldu.
Reuters, PYD yönetimindeki Afrin’de Rusya’nın üs kuracağını duyurdu 20 Mart’ta…
Moskova, bunun üs değil Ateşkes İzleme Merkezi olduğunu söyledi.
Fakat Ankara dahil kimse buna inanmadı.
Ardından Rus askerlerinin Afrin’e zırhlı araçlarla girdiğini gösteren görüntüler yayımlandı.
Yani…
ABD’den sonra Ruslar da PYD’ye sahip çıktığını dünya aleme ilan etti.
ÇARPICI FOTOĞRAF
Son durum ne peki?
Bir tarafta Erdoğan’ın siyasi hırslarına kurban edilen Türkiye…
Diğer yanda da PYD’yi destekleyen ABD…
Öbür tarafta ise Suriye’deki Kürtleri Washington’a kaptırmak istemeyen Rusya ve Esed rejimi…
Menbiç’te ortaya çıkan tabloda ABD, Rusya, Şam ve PYD aynı safta görünüyor.
Erdoğan ise yapayalnız…
“Dostum Putin” diyerek hitap ettiği Rus liderin, Erdoğan rica ettiği halde Moskova’daki PKK ve PYD’nin resmi bürolarını kapatmaması bu yalnızlığı tescil eden dramatik örneklerden sadece biri…
Diğeri de onca özür beyanına rağmen Putin’in ticari ambargoyu tamamen kaldırmaması…
MERKEL’E VAR PUTİN’E YOK
Erdoğan için hazmedilmesi kolay bir durum değil aslında.
Neden?
Çünkü eli mahkum…
Şöyle düşünün…
Bütün bunları Rusya değil de mesela Almanya veya Hollanda yapmış olsaydı Erdoğan ne yapardı?
Yeri göğü inletirdi.
Putin’e demediğini bırakmazdı.
AKP’liler de Rus elçiliği önünde eylem üstüne eylem yapardı.
Hiçbiri olmadı ve olmayacak da…
Zira Erdoğan, ABD ve Batı ile ipleri koparmak niyetinde…
16 Nisan’daki referandumdan “evet” çıkarsa istediği gibi tek adam rejimini kurma hesabı yapıyor.
Türkiye’nin hayati çıkarları ise ikinci planda şu anda…
Rusya’nın, askeri üslerle Anadolu coğrafyasını kuşatması, Hatay’ın dibinde bayrak göstermesi çok da umurunda değil yani…
Seçim öncesi Antalyalı üreticilerin Rusya’ya domates ve salatalık satması Erdoğan için daha önemli.
Gerisi teferruat…
TÜRKİYE ESİR
Halbuki mesele bu kadar basit değil.
Türkiye’nin ikbali ve istiklali sözkonusu…
Ama o ikbal, tek adam olma derdindeki Erdoğan’ın iki dudağı arasında esir…
Başbakan Yıldırım ve hükümet esir…
AKP ve seçmeni esir…
Devlet kurumları esir…
Aydınlar, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve medya esir…
Tüm ülkeyi kendine mahkum eden Erdoğan da içine düştüğü kuyudan çıkmak için Putin’e esir…
En tehlikelisi de bu zaten…
İçiçe geçen bu esaretler zinciri Türkiye’nin geleceğini karartıyor maalesef…
Perde arkasında neler konuşulduğunu bilmiyoruz.
Kamuoyu üzerinden yürütülen diplomasi ise pek hayra alamet değil.
Eften püften gibi konular üzerinden bir restleşme var gibi görünse de derinlerde ciddi bir kriz yaşandığı muhakkak…
10 Mart’ta yapılan Erdoğan-Putin zirvesinde bu krizin çözülemediği anlaşılıyor.
KARŞILIKLI HAMLELER
Meseleyi izah edebilmek için fazla uzağa gitmeye gerek yok.
Sadece 10 Mart’tan önce ve sonra yaşananlara bakmak sanırım yeterli olur.
Bu ayın başında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Menbiç’ten çekilmezse terör örgütü PKK’nın Suriye kolu olarak gördüğü PYD’yi Türkiye’nin vuracağını söyledi.
İki gün sonra Rus askeri birliklerinin Menbiç’e girdiği haberi servis edildi.
Ardından PYD stratejik bir hamle yaptı.
Menbiç’in yönetimini Şam rejimine bırakacaklarını açıkladı.
Türkiye bu iki açıklamayı görmezden geldi.
“Menbiç’te PYD’yi vururuz” diye efelenen iktidarın ağzından bir daha ‘çıt’ çıkmadı.
Şüphesiz Erdoğan ve AKP iktidarının U dönüşü yapmasında Pentagon’un açıklaması da etkili oldu.
Ruslar’dan sonra Amerikan askerleri de Menbiç’te konuşlanmıştı artık…
PYD ARMASIYLA VERİLEN MESAJ
Ziyaretten bir gün önce yani 9 Mart’ta Erdoğan’a en ciddi mesaj verildi.
Hem Amerikan hem de Rus askerleri kollarındaki PYD/YPG armalarıyla poz verdi.
Bu fotoğraf, Ankara’nın Suriye politikasına birbirine düşman iki ülkeden “ortak” bir tekzip anlamına geliyordu.
Erdoğan, bu şartlarda gitti Moskova’ya…
Ancak eli boş döndüğü sonradan anlaşıldı.
Moskova’da, Rusya lideri Putin’in PYD’ye sıcak bakmadığını söyledi.
Ama Türkiye, ziyaretten memnun olmadığını 15 Mart’ta gösterdi.
Ne yaptı peki?
“Ey Putin!” diyerek Kremlin’e meydan mı okudu?
Hayır, bunu yapmadı.
Müflis tüccar gibi davrandı.
Borçlu ve eli mahkum olduğu Putin’e rahatsızlığını ‘dolaylı’ yoldan bildirdi.
“Rusya’dan aldığım buğdayın vergisiz ithalatını durdurdum” dedi.
Gerekçe olarak da 2015’te düşürülen Rus uçağından sonra Moskova’nın Türk tarım ürünlerine koyduğu yasağın tamamen kaldırılmamasını gösterdi.
S-300’E KARŞI DOMATES VE SALATALIK
Putin, böyle bir hamle beklemiyordu tabii!
Erdoğan’ın dahiyane müdahalesinden sonra Moskova geri adım attı ve Türk mallarının Rus pazarına girişini serbest mi bıraktı?
Hayır, tam tersini yaptı.
“Türkiye’den domates, salatalık, elma ve armut alımına yönelik yasakların kaldırılması sözkonusu değil” dedi.
Erdoğan, Rusların vereceği kredi ile Rusya’dan S-300 füzeleri satın alarak Putin’i, diplomasi satrancında alt edeceğini düşünürken kendi şahını, vezirini ve kalesini aynı anda tehlikeye attı.
Kremlin’in, kendi oyun planına devam ettiği beş gün sonra belli oldu.
Reuters, PYD yönetimindeki Afrin’de Rusya’nın üs kuracağını duyurdu 20 Mart’ta…
Moskova, bunun üs değil Ateşkes İzleme Merkezi olduğunu söyledi.
Fakat Ankara dahil kimse buna inanmadı.
Ardından Rus askerlerinin Afrin’e zırhlı araçlarla girdiğini gösteren görüntüler yayımlandı.
Yani…
ABD’den sonra Ruslar da PYD’ye sahip çıktığını dünya aleme ilan etti.
ÇARPICI FOTOĞRAF
Son durum ne peki?
Bir tarafta Erdoğan’ın siyasi hırslarına kurban edilen Türkiye…
Diğer yanda da PYD’yi destekleyen ABD…
Öbür tarafta ise Suriye’deki Kürtleri Washington’a kaptırmak istemeyen Rusya ve Esed rejimi…
Menbiç’te ortaya çıkan tabloda ABD, Rusya, Şam ve PYD aynı safta görünüyor.
Erdoğan ise yapayalnız…
“Dostum Putin” diyerek hitap ettiği Rus liderin, Erdoğan rica ettiği halde Moskova’daki PKK ve PYD’nin resmi bürolarını kapatmaması bu yalnızlığı tescil eden dramatik örneklerden sadece biri…
Diğeri de onca özür beyanına rağmen Putin’in ticari ambargoyu tamamen kaldırmaması…
MERKEL’E VAR PUTİN’E YOK
Erdoğan için hazmedilmesi kolay bir durum değil aslında.
Neden?
Çünkü eli mahkum…
Şöyle düşünün…
Bütün bunları Rusya değil de mesela Almanya veya Hollanda yapmış olsaydı Erdoğan ne yapardı?
Yeri göğü inletirdi.
Putin’e demediğini bırakmazdı.
AKP’liler de Rus elçiliği önünde eylem üstüne eylem yapardı.
Hiçbiri olmadı ve olmayacak da…
Zira Erdoğan, ABD ve Batı ile ipleri koparmak niyetinde…
16 Nisan’daki referandumdan “evet” çıkarsa istediği gibi tek adam rejimini kurma hesabı yapıyor.
Türkiye’nin hayati çıkarları ise ikinci planda şu anda…
Rusya’nın, askeri üslerle Anadolu coğrafyasını kuşatması, Hatay’ın dibinde bayrak göstermesi çok da umurunda değil yani…
Seçim öncesi Antalyalı üreticilerin Rusya’ya domates ve salatalık satması Erdoğan için daha önemli.
Gerisi teferruat…
TÜRKİYE ESİR
Halbuki mesele bu kadar basit değil.
Türkiye’nin ikbali ve istiklali sözkonusu…
Ama o ikbal, tek adam olma derdindeki Erdoğan’ın iki dudağı arasında esir…
Başbakan Yıldırım ve hükümet esir…
AKP ve seçmeni esir…
Devlet kurumları esir…
Aydınlar, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve medya esir…
Tüm ülkeyi kendine mahkum eden Erdoğan da içine düştüğü kuyudan çıkmak için Putin’e esir…
En tehlikelisi de bu zaten…
İçiçe geçen bu esaretler zinciri Türkiye’nin geleceğini karartıyor maalesef…