Hürriyet yazarı Murat Yetkin, geçtiğimiz günlerde ABD ve Rusya genelkurmay başkanlarıyla toplantı yapan ve Suriye tezlerini anlatan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar eli boş döndü. Yetkin’in kulis bilgilerine dayandırarak yazdığı iddiaya göre, Rusya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Valery Gerasimov, toplantıda Akar’ın kulağına eğilip Türkiye’nin Suriye’den çıkmasının zamanının geldiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın zafer gibi sunulan Rusya ziyaretinden hemen önce Suriye’nin Türkiye’yi BM’ye şikayet etmesi de Orgeneral Gerasimov’un Akar’a bu toplantıda sarfettiği sözlerden sonra oldu. Suriye’deki Beşar Esad rejimi Türkiye’yi Birleşmiş Milletlere 12 Mart’ta şikâyet etmiş ve topraklarından çıkmasını istemişti. Yetkin’in analizinde yer alan bilgiye göre Türkiye’nin tüm taleplerine ve terrorist tanımlamalarına karşın YPG’ye hem ABD hem Rusya koruma yapmaya devam edecek.
Yetkin’in yazısının tamamı şöyle:
Türkiye, ABD ve Rusya genelkurmay başkanlarının 7-8 Mart günleri Antalya’da buluşup Suriye ve Irak konuşmaları, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın daveti ile mümkün olmuştu.
Ne ABD, ne de Rusya’nın toplantı talebi yoktu; çünkü tezini kabul ettirmek isteyen taraf Türkiye idi.
Hatta ABD yönetimi Suriye üzerine Rusya ile bu düzeyde bir toplantı yapma yanlısı değildi, ama Amerikan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Joseph Dunford, Akar ile özel arkadaşlığının da etkisiyle çağrıyı geri çevirmemişti.
Keza Rusya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Valery Gerasimov da iki NATO üyesinden birisinin (ABD) adeta rakip, diğerinin de (Türkiye) adeta kolaylaştırıcı rolü üstlendiği bu toplantıya asıl katılma nedeni, Akar’ı kırmamak dışında, Türkiye’nin Rakka planını resmen dinlemekti.
Bir NATO üyesi ülke (Türkiye) elindeki Rakka planını, en önemli askeri müttefiki olan bir başka NATO üyesi ülkeye (ABD), her ikisinin de ortak rakibi olan bir başka ülkenin huzurunda resmen duyuracaktı.
Türkiye’nin önerisi aslında günlerdir parça parça basına sızdırılmıştı; ana hatları şöyleydi:
– ABD kendi desteğiyle kurulan ve aslında YPG varlığını perdelemek işlevi olan Suriye Demokratik Güçlerini (SDG) dağıtacak,
– SDG’nin asli unsuru olan YPG’ye desteği kesip dışlayacak,
– SDG içindeki Arap gruplarla Türkiye’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) birleştirilecek, bunlar yeniden eğitilecek ve Türkiye ve ABD’nin askeri desteğiyle Rakka’yı alacak,
– Tamamen Arap nüfustan oluşan Rakka’da bir “ılımlı muhalif” yönetim kurulacak, bu yönetim daha sonra “Yeni Suriye’ye” devrolacaktı.
Tabii bir de Münbiç ve çevresi tamamen YPG’lilerden boşaltılacaktı.
Oysa 2 Mart’ta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ABD’ye sert çıkıp Türk ordusunun Münbiç’e yürüyeceği ve YPG’li görürse vuracağını söylemesine yanıt ertesi gün Rusya’dan gelmişti.
Başında Gerasimov’un bulunduğu Rus Genelkurmayı 3 Mart’ta Münbiç ve çevresindeki YPG’lilerin –tabii Rusya denetiminde- yerlerini Suriye rejim güçlerine bırakarak çekileceğini açıklamıştı. Yani önce muhaliflere devredip sonra pazarlıkla yeni yönetime aktarma planını kendince boşa çıkarmıştı.
Ertesi gün de, tıpkı daha önce Amerikan özel kuvvetlerinin YPG armalarıyla poz vermeleri gibi Rus özel kuvvetlerinin de SDG armalarıyla çekilmiş fotoğrafları çıktı medyada.
Yani ABD Münbiç’in Kuzey ve Doğusundan, Rusya Güney ve Batısından YPG’yi Türkiye’ye karşı korumaya almışlardı.
Akar ise hem ABD hem Rusya’dan şimdiye kadar olan bütün hazırlıklarını çöpe atıp Ankara’nın planını benimsemelerini istiyordu.
Ankara diplomatik kulisinde bugünlerde kulaktan kulağa yayıldığına göre, Dunford’un bu plana sıcak bakmadığı belli olunca Gerasimov’un Akar’a doğru eğilip, yarı şaka, Türkiye’nin Suriye’den çıkma zamanının geldiğini söylediği iddiasını teyit etmek mümkün değil.
Ama 10 Mart’ta, yani Antalya toplantısından iki gün sonra varlığını Rusya’nın desteğine borçlu olan Suriye’deki Beşar Esad rejimi Türkiye’yi Birleşmiş Milletlere şikâyet etti ve topraklarından çıkmasını istedi.
Üstelik Cumhurbaşkanı Erdoğan 9-10 Mart’ta Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’le Moskova’da bir dizi anlaşma imzaladığı sırada.
Aynı gün ne oldu hatırlıyorsunuz değil mi? ABD’den iki açıklama geldi.
Birincisi ABD Dışişleri, YPG ile devam edeceklerini ve YPG’yi PKK gibi bir terör örgütü görmediklerini söyledi.
ABD Merkezi Kuvvetler Komutanlığı CENTCOM ise Suriye’ye 400 kişilik bir topçu birliği sevk ettiğini açıkladı; bu ABD’nin Suriye harekâtına sevk ettiği ilk parti ağır silah oldu.
Özetle, Antalya toplantısı ne ABD, ne de Rusya’yı Suriye’de IŞİD’e karşı savaşta YPG’yi bir kenara atıp, Türkiye ve Türkiye’nin desteklediği muhalif güçlerle devam etmeye ikna etmiş görünmüyor.
Peki, bugüne de Antalya toplantısında Türkiye’nin önerisi üzerine ABD, ya da Rusya’dan bir yanıt geldi mi?
Dün konuştuğum resmi kaynaklara göre “Hayır, gelmedi”. Bir kaynak “Maalesef duruma olumlu bir etkisi olmadı” dedi telefonda; “Bu koşullarda Rakka’ya gitme ihtimalimiz azalıyor.”
Kaynağım makamı gereği ılımlı, diplomatik ifadeler kullanıyor.
Diplomatik çevrelerdeki bilgilere göre –henüz resmileşmese de- Ankara’nın hazırladığının dışındaki Rakka senaryolarında Türkiye’ye yer verilmiyor.
Bu senaryolar daha çok ABD ve Rusya’nın birbirine karşı ve Esad rejimine göre konumlarına göre belirlenecek gibi duruyor.
Bu senaryoların ayrıntılarına gireceğiz ileriki yazılarda.
Şunu da söyleyelim, senaryoların hiç birinde Rakka’nın YPG’ye emanet edileceğine dair bir işaret de yok. YPG’nin rolü daha çok şehri kuşatılmasında IŞİD’le doğrudan çatışmak şeklinde öngörülüyor.