17 Nisan’da Erdoğan ve AKP’yi Bekleyen Kâbus

[KORAY DÜZGÖREN]

İşte şimdi, bu iktidarı bekleyen tek bir şey var: Kâbus… Artık deniz bitti. Kriz günleri başlıyor.
16 Nisan referandumundan ‘Hayır’ çıkması çok önemli.
Böyle bir sonuç, yarına ilişkin umutlarımızı diri tutacak. Türkiye insanının tek adam rejimi istemediğini ortaya koyacak. Erdoğan ve AKP diktasının geriletilmesi anlamına gelecek.
Her ne kadar Erdoğan, bunun acısını seçmenden çıkarmak isteyecek olsa da iktidarını sürdüremez hale gelecek, çünkü desteğini ve meşruiyetini yitirecek.

Başkanlık hayali ve oy uğruna bütün uluslararası ilişkileri, olanakları, kaynakları, itibarı sonuna kadar kullanıp tüketen bir ülke durumunda Türkiye.. Oy kaygısı ve iç politika hesapları nedeniyle halkın yarısının diğer yarısına düşman edildiği, ötekileştirildiği, neredeyse herkesin birbiriyle kavgaya hazır, gerginlik içinde bir ülke.. 17 Nisan’da iktidar, kendi yarattığı böyle bir kabus ortamını bulacak karşısında..

Ama gözden kaçan şu ki, bu referandumdan “evet” de çıksa bu iktidarın sonu geldi. AKP ve onun yaratacağı otoriter bir Türkiye’nin uygar dünyada yerinin olmadığı, daha şimdiden, başta Avrupa Birliği olmak üzere, bir çok ülke tarafından ilan edildi.
Bunun siyasi sonucu belki sıradan vatandaşı çok ilgilendirmeyebilir.
Hatta bu ağız dalaşında kimin kime ne dediği onlar için çok da eğlenceli olabilir. Ama referandum günleri bittiğinde yakıcı gerçek Türkiye’nin kucağında olacak. Dünya ile kavgalı bir Türkiye demek, zayıf, ekonomik olarak çökmüş, turistin ve yatırımcının uzak durduğu bir Türkiye demektir.
Aslında Erdoğan ve iktidar açısından bu anlamda ‘evet’ ya da ‘hayır arasında bir fark yok.
Her iki durumda da 17 Nisan, onlar için bir kabusun ifadesi olacak.
Nasıl olmasın?
Komşularının neredeyse tamamı ile kavgalı, bölgesinde bütün ülkelerle ilişkileri sıfırlanmış, ekonomik ve siyasi anlamda parçası olduğu Avrupa ile neredeyse bütün köprüleri yıkmış, ancak büyük tavizler vererek Rusya’nın himayesine girebilmiş bir ülkeden söz ediyoruz.
Başkanlık hayali ve oy uğruna bütün uluslararası ilişkileri, olanakları, kaynakları, itibarı sonuna kadar kullanıp tüketen bir ülke durumunda Türkiye.
Oy kaygısı ve iç politika hesapları nedeniyle halkın yarısının diğer yarısına düşman edildiği, ötekileştirildiği, neredeyse herkesin birbiriyle kavgaya hazır, gerginlik içinde bir ülke…
17 Nisan’da iktidar, kendi yarattığı böyle bir kabus ortamını bulacak karşısında.
16 Nisan’da tek adam iktidarına imkan veren yasaya ‘evet’ dense bile, ekonomik kaynakları acımasızca tüketilmiş, hazinesi tamtakır, uluslararası kredibilitesi sıfırlanmış, halkının geleceğe ilişkin umutları kökünden tahrip edilmiş, 15 yıldır uygulanan çeşitli yanlış politikalar nedeniyle uluslararası itibarı iki paralık olmuş bir ülke.
Ve bu ülkenin yöneticileri, sorun çözmek yerine sorun üreten, gücü olmadığı halde sağa sola efelenen, vatandaşına zulmeden bir iktidar görünümündeler.
Sadece muhalifler, haklarını arayanlar ve farklı olanlar için değil, onları destekleyen kendi seçmenleri için de yüzkarası bir hale geldiler.
Destek verenler, onların akla, mantığa, ahlaka, vicdana ve kanunlara  sığmayan birçok uygulamalarına, insanlık dışı eylemlerine sırf istikrar devam etsin, iktidarları sürebilsin diyerek göz yumdular. İnsanlığa sığmayan, akıl almaz uygulamalarını görmezden geldiler.
Hatta iktidarın hırsızlığına, işlediği cinayetlere bile duyarsız kaldılar. Ülke kan gölüne döndüğü, ülkenin üçte biri savaş alanına çevrildiği ve binlerce günahsız sivil katledildiği halde dönüp olan bitenle ilgilenmediler.
Erdoğan’ın bir gün baştacı edip, methiyeler düzdüğü, sonrasında düşmanlaştırıp lanetlediği ülkeler ve liderler karşısında onlar bile ne yapacaklarını bilemediler.
İsrail’e karşı önceleri efelenip Filistinlilerin haklarını savunmasını sahiplendiler. Ama aynı Erdoğan’ın İsrail’den özür dileyip Filistinlilere yüz çevirmesini ve Filistin’deki İsrail cinayetlerine sessiz kalmasını bir türlü hazmedemediler. Ama sustular.
Yine Erdoğan’ın Rus uçağının düşürülmesinden sonra Rusya ve Putin aleyhine söylediklerine ve tepkilerine belki memnun oldular ama aynı Erdoğan’ın birkaç ay sonra tam tersini yapıp Rusya’dan özür dilemesi karşısında şaşkınlığa uğradılar. Üstelik Erdoğan, sadece özür dilemedi dış politika hatta bir ölçüde iç politikada da Rusya’nın tam anlamıyla kucağına oturdu. Bu durum ona oy veren insanların başlarını daha da eğmelerine neden oldu.
Erdoğan ve şurekası şimdi de Suriye Devlet Başkanı Esad’dan özür dilemeye ve onunla barışmaya hazırlanıyor. Sırf  Suriye Kürtlerine ve tabii Türkiye’deki Kürt halkına duydukları düşmanlık ve nefret nedeniyle yıllardır ‘katil’ dedikleri bir liderle el sıkışacaklar.
Kendi kitlesi ve destekçileri buna ne diyecek acaba?
İşte şimdi, hem dışlayıp düşman belledikleri ve öteki dedikleri kesimler hem de bütün akıl almaz, rezil uygulamalarına gözlerini kaçırıp çaresizce onay veren kendi kitlesini dahi karşısına alan bu iktidarı bekleyen tek bir şey var: Kâbus…
Artık deniz bitti. Kâbus başlıyor.
Kâbus referandumla birlikte başlıyor. Bu referandum artık bu iktidarın kâbus olacak.
Sadece tek bir adamın ihtiraslarına ve oy kavgasına endekslenen bütün politikalar ve uygulamalar artık iflas etti.
Kendi kitlesinin ve kendisine zoraki ya da alternatifsizlikten dolayı oy veren kesimlerin toleransını ve korkularını hovardaca harcadı. Avrupa’da yaşayan 5 milyon civarındaki Türkiye vatandaşını da yine oy ihtirası uğruna acımasızca kullandı ve o ülkelerde yaşayan bu insanları utançtan başlarını kaldıramaz duruma düşürdü.
Son olarak Almanya ve Hollanda’yla girişilen söz dalaşı ve tamamen iç politikaya yönelik efelenme, bardağı taşıran damla oldu. Erdoğan Avrupa’ya karşı son pazarlık kozlarını da birkaç ‘evet’ oyu için harcadı.

Bu referandumdan “evet” de çıksa “Hayır’ da çıksa bu iktidarın sonu geldi. AKP ve onun yaratacağı otoriter bir Türkiye’nin uygar dünyada yerinin olmadığı, daha şimdiden, başta Avrupa Birliği olmak üzere, bir çok ülke tarafından ilan edildi..

İçi kof efelenmeler ve kabadayı yaklaşımlarıyla en fazla o ülkelerde yaşayan Türkiye vatandaşlarına zarar verdi. Daha da verecek. Bu insanları bir yandan o ülkelerdeki ırkçı partilerin ve kuruluşların hedefi haline getirdi bir yandan da o ülke yönetimlerinin itip kakıp dışlayacağı gerekçeler yaratılmış oldu. Almanya’da şimdiden  bazı sağcı partiler çifte vatandaşlığa son verme çağrıları yapıyor. Kamuoyunun bir kesimin de bu çağrılara destek vermesi normaldir.
Netice olarak Erdoğan ve şürekasının 17 Nisan’da karşılaşacakları tablo artık bu.
Bir kâbus ve çıkmazla baş başa, demokratik dünyadan dışlanmış bir ülke.
Ve bu ülkenin Erdoğan tarafından sürekli aşağılanan, ayrıştırılan, mahcup edilen vatandaşları… Özgürlükleri elinden alınan, can ve mal güvenliği, adil yargılanma hakkı olmayan ve yanlış ekonomik kararlar ve milyarlık yolsuzluklar nedeniyle sürekli fakirleşen başı eğik halkları, insanları…
17 Nisan’da ‘evet’ de çıksa ‘hayır’ da çıksa artık Erdoğan ve şürekası bu ülkeyi  bu haliyle yönetemez.


Kaynak: http://www.artigercek.com/17-nisanda-erdogan-akpyi-bekleyen-kabus-2/#prettyPhoto