[Tarık Toros]
Gelişmelere baktıkça, okudukça içim daralıyor. Nasıl daralmasın ki. Hayallerinizden vazgeçmiş olabilirsiniz, ülkenizdeki yaşamınızı sonlandırmış da olabilirsiniz ve fakat o ülke sizin ülkeniz, içinde insanlarınız var. On kere yazmışımdır belki, bir daha yineleyeyim; son günlerde okuduğum her haber, şunu dedirtiyor: Ne devlet varmış, ne de geleneği.
SESSİZLİK VE SUSKUNLUK
İçeride dostlarımız arkadaşlarımız var. Tutuklu gazetecilerin sanırım en az üçte biri ile yakın tanışıklığım, mesai arkadaşlığım var. Yakınlarımız orada ve hatıralarımız durduğu yerde duruyor. Ülkenin kaderi nasıl yazılmış bilemem, lakin sebeplere bakınca gidişatı durduracak hiçbir emare görülmüyor. Sessizler halen sessiz, suskunlar hep suskun. Martin Luther King’e izafe edilir: “Beni kötülerin zulmü değil, iyilerin sessizliği korkutuyor.” Yine, Aliya İzzetbegoviç’in lafıdır: “Ve her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.” Birbirini tamamlayan laflar ve ülkemizi anlatıyor.
BUGÜN DE DELİRMEDİM
Kürsüden edilen lafları kritik etmenin, gelişmeleri analize tabi tutmanın zamanının çoktan geçtiğini düşünüyorum. Hatta, yazıp çizmenin bile faydasını sorguluyorum, nice zamandır. Tarihin ve kaderin üzerimize yüklediği bir misyon var ve onu ifa etmeye çalışıyoruz. Belki de şu günlerde tuttuğumuz bu notlarla ileriye belge bırakıyoruz, bilmiyorum. Emin olun, artık ne internete bakmaya, ne gazetelerin birinci sayfalarına göz atmaya, ne de Twitter’daki polemiklerle meşgul olmaya enerjim yok. İstemiyorum. Pek çoğumuzun buna takati olmadığının da farkındayım. Ülkedekiler “bugün de delirmedim” diye günü noktalarken, yurt dışındakiler arafta geçen bir günün muhasebesini bile yapamıyor, inanın buna.
AMAN RÜZGÂR ESMESİN!
Siyaset şirazeden çıkmış, medya yolunu şaşırmış, iş dünyası parasını kurtarma derdinde, sivil toplum çökmüş. Kısacası kirişler ve kolonlar kesilmiş, bina öylesine duruyor, sellemühüsselam! Duamız rüzgar esmesin, küçük de olsa zelzele olmasın.
AL BİRİNİ VUR ÖTEKİNE
Eskiden hukukçular görüş açıklayınca “Çıkar cübbeni gir siyasete” diyorlardı, şimdi görev başındaki tümü siyasetin boğazına kadar içinde, cübbeleri de üzerlerinde! Muhalefet sözcüleri “iktidarda şu kadar terör örgütü üyesi var” laflarıyla, cadı avına odun taşıyor. Siyasetin, hukukun durumu bu.
İTİRAF GİBİ SÖZLER
Eskiden komşu gazete veya TV’de birinin başına bir şey gelince, desteğe gidilirdi. Şimdi aynı bina içinde kirişler-kolonlar kesiliyor, içindekiler tavanın başlarına çökmesini bekliyor. Medyanın hali de bu. Hoş, yandaş medya mahallesi çok mu rahat, onlar da birbirini yiyor. Öte yandan yandaş patronların parasını yurt dışına kaçırdığını yandaş kalemler yazıyor. Hukukun bir kişinin iki dudağı arasında olduğu olduğunu artık yabancı devletler bile biliyor. Cumhurbaşkanı, Pazar günü aynen şöyle dedi: “Bana geldiğinde söyledi bunu Merkel. Sizde şu an gözaltında bir tane gazeteci var, bunu bırakırsanız memnun oluruz. Dedim ki o gazeteci değil terörist. Bu adam terörist, gazeteci değil.”
MADDE MADDE ÇÖZÜMLEME
Kürsüden edilen lafları kritik etmeyi bıraktık bırakmasına da, yukarıdaki cümle ülkenin hali pürmelalini doğrudan ortaya koyuyor, onun için alıntıladım. Artık yabancılar bile şu konulardan emin olmuşlar:
-Kimin tutuklanıp kimin serbest bırakılacağına bir kişi karar veriyor.
-Bu konuda Türk yargısına çağrı yapmak yerine, doğrudan muhatabı ile görüşmeyi tercih ediyorlar.
-Muhatap da artık, “Yargı bağımsız, kararına saygılı olmalıyız” filan demiyor, veriyor cevabını.
-Ayrıca, yargı kararının da önemi yok, tutuklanan kişinin “terörist” olduğuna çoktan hükmedilmiş.
-Haliyle, en tepeden böyle bir “tespit” çıkınca, hiçbir savcı, hakim veya mahkeme aksi yönde adım atamıyor.
-Bunu gören, çaresiz Türk halkı da başının belaya girmemesi için yoğurdu üfleyerek yiyor.
MUHASEBE
Biraz karamsar, bir tür iç muhasebe ile başladım belki, öyle de bitirelim: Başıma gelenlerden ve hayatımdan pişman değilim, iyi ki yaşamışım. Geçmişte hatalarım olmuş, görüyorum. Kasedi başa sarma şansı kimseye verilmedi ki bize verilsin. Yaşamdan çıkardığımız derslerle yolumuza devam edeceğiz. Ülkede pragmatizm ve oportünizm, yani faydacı, yararcı, çıkarcı, fırsatçı kafalar egemen. Kaygım, gitgide keskinleşen ideolojiler, saplantılar, takıntılar, siyasi görüşler. Faşizm ve faşist zihinlerle, “özgürlükçü demokrasi” paydasında buluşulacağını sanmıyorum. Kafam rahat ama zihnim değil, vesselam.