[Analiz: Erman Yalaz]
‘Politika yapmak’ terimi dilimizde iki manada kullanılıyor. Birincisi politika yoluyla bir işi halletmek ve siyasetle uğraşmak manası ile değerlendiriliyor. İkinci ve halkın arasında yaygınca kullanılan haliyle ise ‘politika yapmak’ ‘işlerini yürütmek, menfaat temin etmek amacıyla olduğundan farklı görünüp, düşündüğünden farklı konuşmak’ manalarına geliyor. Merhum Başbakan Necmettin Erbakan’ın bu ikinci manada politika yapıcılarına taktığı bir isim de yakın anlamda kullanılıyor. ‘Takiye yapmak’. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Suudi Arabistan’a yaptığı resmi ziyaret sonrasında Mekke ve Medine’de heyet halindeki umre icrasına ve fotoğraflara bakınca hem ‘politika yapmak’ hem de ‘takiye’ kelimeleri yaşananları anlaşılır hale getiriyor, durumu özetliyor.
SÜLEYMAN DEMİREL VE KENAN EVREN’İN YAPTIKLARI MASUM KALIYOR
Erdoğan’ın arkasında Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Damadı Enerji Bakanı Berat Albayrak, diğer bakan ve milletvekili zevatla verdiği fotoğraf boy boy basıldı kendi medyasında. Referandum için start verilmiş oldu bu fotoğrafla. Ne son fotoğraflar ne de umre Erdoğan’ın siyasi hayatında kullandığı son kutsal malzemeler. Kutsalı kullandığı gerekçesiyle muhafazakar camianın sıkça anlattığı ve eleştirdiği Süleyman Demirel örneği vardır. Gerek aktif siyasette gerekse emeklilik günlerinde Demirel’in meşhur Ankara’daki Güniz Sokaktaki evine gidenleri, masasında kendi meşrebine göre yayınlarla karşıladığı, hafızasından gelen kişinin memleketi, akrabaları, hatta ana-babası ile ilgili hatıraları aktarması latifelerle anlatılır. Süleyman Efendi’nin talebelerine ‘Benden iyi Süleymancı mı var’, Nur talebelerinin Isparta’dan bakan çıkmamasına karşı sitemlerine ‘Ben varım ya’ dediği rivayet edilir. Biz gazetecilerin de şahitlik ettiği manzaralardır bunlar. Erbakan da örneğin hac ve umre ziyaretleriyle tartışılmıştır. Bu hususlarda en müstağni davranan politikacı Turgut Özal olmuştur kuşkusuz. Bir köşede beş vakit namazını kılan ama bundan söz ettirmeyen, cumaları Ankara’nın halk camilerinde ifa eden, dinini yaşayan ama bunu politik malzeme haline getirmeyen ender politikacılardandır Özal.
Ancak Erdoğan’ın kutsal değerleri siyasetine alet etmesi hususu bugüne kadar gelmiş geçmiş politikacıları emsal tutmayacak kadar çok. Üstelik suistimalleri de apaçık görülecek cinsten. Önceki günkü Umre manzaralarına bakıp Twitter’da Kenan Evren’in 1981 Anayasa referandumu öncesi fotoğrafını yanına koyarak hatırlatma yapanlar oldu. Evren, sadece umre yapmamıştı. Meydanlarda, hadis ve ayet okuyarak miting meydanlarında kutsalı kullanma tavrını sürdürmüştü.
SEÇİM Mİ VAR, HEMEN BİR UMRE ZİYARETİ!
Umre, Erdoğan tarafından seçim malzemesi olarak ilk defa kullanılmadı. Örneğin 2015’te biri Mart diğeri Aralık ayında olmak üzere iki kez umre yaptı Erdoğan. 7 Haziran seçimleri öncesi 1 Mart 2015 Pazar günü Suudi ve Türk koruma ordusunun arasında yapılan umre de kullanıldı. 1 Şubat’ta YSK seçim takvimini hazırladı, 1 Martta umre yapıldı. Ardından milletvekilleri listeleri sunulup seçim startı verildi. 2011, 2014 umrelerini de bunlara dahil etmek gerekiyor. Önceki günkü Umre görüntülerinde Kabe’nin yanıbaşında ‘reis, reis’ nidaları vardı. Mart 2015 umresi ise ‘Kabe’nin kapıları Erdoğan’a açıldı’ diye haberleşti, sosyal medyaya servis edildi.
KABE’DE DAVUTOĞLU MİTİNGİ
Umre konusunda Erdoğan ile yarışan tek isim ise önceki Başbakan Ahmet Davutoğlu olmuştu. Hatırlanacağı üzere Harem-i Şerifte ikinci katta tavaf yapan Davutoğlu, Kabe önündeki kalabalığa yaptığı miting gibi selamlaması, Kabe’de sloganlar atılması çok tartışıldı. Sadece Türkiye değil, Arap ülkeleri ve diğer İslam dünyasından da yapılan hareketin yanlışlığı dile getirildi. Zaten Davutoğlu’nun bu mitingi de kendisini kurtaramadı. Bir ay sonra Pelikan Dosyası ismiyle yayınlanan yazılar geldi. Sonra AKP’nin muktedir, seçim kazanmış başbakanı Reis tarafından tasfiye edildi, istifa etmek durumunda kaldı.
Erdoğan, başörtüsü, şehit cenazeleri, umre, Kur’an-ı Kerim tilaveti, Kürtçe Kur’an, ezan okuma, bayrak, İstiklal marşı, imam hatipler, Mavi Marmara, rabia işareti, Kudüs, Filistin, risaleler, Mehmet Akif Ersoy ve Necip Fazıl Kısakürek şiirleri, Taksim’e ve Çamlıca tepesine cami gibi birçok değer ve sembolü seçim malzemesi olarak kullandı, kullanmaya devam ediyor.
‘BENİM BAŞÖRTÜLÜ BACIMA SALDIRDILAR’ YALANI ve KABATAŞ
Başörtüsü ile ilgili en çok hatırda kalan kuşkusuz Gezi olaylarından sonra Kabataş’ta bir AKP’li Bahçelievler belediye başkanının gelinine yapıldığı iddia edilen saldırı vardı. Tarihe Kabataş yalanı olarak geçen bu olayda, işaret fişeğini ilk atan Erdoğan’dı. Taksim’deki Gezi Parkı’nı yıkıp yerine kışla yapmak isteyen Erdoğan’a yönelik protestolara karşı AKP ve Erdoğan yeni bir dil geliştirmişti. Kabataş’ta ‘Benim başörtülü bacıma saldırdılar’ diye dillendirdiği olayın hiç yaşanmadığı, dönemin havuz medyası ve iktidar gazetelerinin köpürttüğü hikayenin uydurma olduğu ortaya çıktı. Üstleri çıplak, ellerinde deri eldivenle başörtülü üstelik yanında bebeği olan bir annenin üstüne bevledildiği yalanı atılmıştı. Kabataş koca bir yalan çıktı. Ama başörtüsü bal gibi kullanıldı. Seçmen kitleleri konsolide edildi. Geziciler vatan haini ilan edildi.
LOHUSA KADINLARA DOĞUM YAPANLARA GÖZALTI, BAŞÖRTÜLÜYE GAZ VE PLASTİK MERMİ
Buna karşın başta Hizmet Hareketi’ni yönelik planlı cadı ve operasyonlarda başörtülü veya açık kadınlara yönelik şiddet, haksız hukuksuz gözaltı, tutuklamalar yapıldı. Bebekli anneler, lohusa kadınlar, doğumhanede gözaltı ve tutuklamalar yaşandı. Başörtüsünü meydanlarda kullanmaya seven Erdoğan ve avanesi, kendi seçtikleri savcı ve sulh ceza hakimlerinin başörtülü başka fikirdeki insanlara yönelttiği hukuksuzluk ve şiddete sessiz kaldı. Zaman Gazetesi’ne kayyım atanmasını protesto eden okurlara yönelik polis saldırısında, gazetesine sahip çıkan insanlara, başörtülü kadınlar başta olmak üzere çocuk ve ihtiyarlara yönelik biber gazı, plastik mermi kullanıldı. Kimsenin gıkı çıkmadı.
ŞEHİT CENAZELERİ, BAYRAKLAR….
Şehit cenazeleri de sıkça Erdoğan’ın kullandığı seçim ve siyaset malzemeleri haline getirildi. Barış Süreci adıyla başlatılan Kürt meselesini çözmeye yönelik politik inisiyatifte, Ağustos 2014 öncesinde 180 derece dönüş yapan Erdoğan, sonrasında başlayan çatışma ve terör hadiselerinin sorumluluğunu üstlenmediği gibi cenazeleri ve şehit ailelerini de suistimal etti. Trabzon’da bir şehit polisin cenazesinin Türk bayrağı sarılı tabutuna elini koyup yaptığı siyasi konuşma hala hafızalarda. Yine Şehit Savcı Selim Kiraz ve bazı şehitlerin aile ziyaretlerinde Kur’an okuması , el altında propaganda malzemesi olarak servis edildi.
RABİA’YA, MAVİ MARMARA’YA ELVEDA
Mısır’da Müslüman Kardeşlerin direnişinin simgesi haline gelen ‘rabia’ işareti de Erdoğan’ın bir dönem malzemesiydi. Mısır yönetimi ve Sisi ile kurulan temas, Suriye ve Mısır politikalarında yaptığı yanlışlıklar nedeniyle sürekli yaşanan dış politik manevralardan sonra ‘Rabia’ da unutuldu, unutturuldu. Gazze, Kudüs, Bosna, Mekke, Medine gibi şehir isimleri ile miting konuşması yapmak Erdoğan için sıradan bir durumdu. Mavi Marmara isimli yardım gemisinde şehit olanların cenazeleri ve Kudüs seferi bir dönem İsrail karşıtı gözükerek seçim malzemesi yapıldı. Dış politikada yaşanan yalnızlık sonrasında İsrail ile masaya oturan Erdoğan, önce ‘one minute’ çıkışını sonra Mavi Marmara gemisine sahip çıkışını unuttu. İşi bir ileri aşamaya götürdü, Mavi Marmara gemisiyle Gazze’deki ablukayı kırmaya yönelik AKP desteğiyle yapılan sefere yönelik, “Giderken başbakana mı sordunuz?” diyecek noktaya geldi. İsrail ile yapılan anlaşma sonrasında Mavi Marmara, Kudüs, Gazze söylemleri de rafa kalktı.
KÜRTÇE KUR’AN İNDİ RAFTAN, RİSALE DEVLETLEŞTİRİLDİ…
Seçim dönemlerinde kitaplar, tefsirler ve Kur’an-ı Kerim’de Erdoğan’ın elinden düşmedi. Mayıs 2015 Diyarbakır, Batman, Siirt, Mardin mitinglerinde eline Kürtçe mealli Kur’an aldı. Ensar Vakfı’nın hazırladığı Kürtçe Kur’an 7 Haziran seçimlerine giderken Güneydoğu’dan oy almanın yolu olarak görüldü. Yine Risaleler meydanlarda miting malzemesi yapıldı maalesef. Risalelerin basımı devletleştirildi. Erdoğan’ın çokça şikayet ettiği ‘CHP Tek Parti dönemi’ göndermeleri yaptığı tarihlerde olmadık şekilde yasaklandı. Nur cemaati ve Hizmet Hareketi’ne yakın yayınevlerinin risale basımı engellendi, bandrol hakları, Bediüzzaman Saidi Nursi’nin telif hakkı tanıdığı resmi varislerinin elinden bile telif hakları alındı. Risaleleri Diyanet’in bastığı meydanlarda bas bas anlatılırken, getirilen yasak ve hak gaspları perdelendi. Ezan, bayrak, Eyüp Sultan ve Selatin camilerinde kılınan Bayram ve Cuma namazları sonrasında cami avluları, sessizlik yerine birer basın toplantısı ve manipülatif çıkışların arenası haline getirildi. Kürtçe Kur’an-ı Kerimi eline aldığında siyaset bilimci ve eski milletvekili Tarhan Erdem, “Elde Kur’an, kürsüye çıkan kimseyi hatırlamıyorum. Bunu Erbakan bile yapmadı!” diyecekti.
28 Şubat’ta kızlarıyla birlikte başörtüsü mücadelesi yaptığı için hapis yatan, HDP Milletvekili Hüda Kaya da benzer tespitler yapacaktı: “Elde Kur’an ile şov yaparak siyaset yapılmaz. Buna ne bir devletin, ne bir liderin ihtiyacı olmalı ne de böyle olmalı. Hz. Ali’nin sözü vardır: Devletin dini adalettir. Bugünkü devlete bakalım adaletli midir değil midir?”
Evet, Erdoğan’ın umre sezonu açıldığına göre, referandum öncesinde benzer şekilde kutsalların ve değerlerin meydan meydan kullanılmaya başlanacağını da görmemiz gerekiyor. Yine de Hüda Kaya’nın sorduğu gibi soralım biz, “Ülkede, demokrasi, huzur; adalet var mı, adalet!?”
(TR724)
SÜLEYMAN DEMİREL VE KENAN EVREN’İN YAPTIKLARI MASUM KALIYOR
Erdoğan’ın arkasında Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Damadı Enerji Bakanı Berat Albayrak, diğer bakan ve milletvekili zevatla verdiği fotoğraf boy boy basıldı kendi medyasında. Referandum için start verilmiş oldu bu fotoğrafla. Ne son fotoğraflar ne de umre Erdoğan’ın siyasi hayatında kullandığı son kutsal malzemeler. Kutsalı kullandığı gerekçesiyle muhafazakar camianın sıkça anlattığı ve eleştirdiği Süleyman Demirel örneği vardır. Gerek aktif siyasette gerekse emeklilik günlerinde Demirel’in meşhur Ankara’daki Güniz Sokaktaki evine gidenleri, masasında kendi meşrebine göre yayınlarla karşıladığı, hafızasından gelen kişinin memleketi, akrabaları, hatta ana-babası ile ilgili hatıraları aktarması latifelerle anlatılır. Süleyman Efendi’nin talebelerine ‘Benden iyi Süleymancı mı var’, Nur talebelerinin Isparta’dan bakan çıkmamasına karşı sitemlerine ‘Ben varım ya’ dediği rivayet edilir. Biz gazetecilerin de şahitlik ettiği manzaralardır bunlar. Erbakan da örneğin hac ve umre ziyaretleriyle tartışılmıştır. Bu hususlarda en müstağni davranan politikacı Turgut Özal olmuştur kuşkusuz. Bir köşede beş vakit namazını kılan ama bundan söz ettirmeyen, cumaları Ankara’nın halk camilerinde ifa eden, dinini yaşayan ama bunu politik malzeme haline getirmeyen ender politikacılardandır Özal.
Ancak Erdoğan’ın kutsal değerleri siyasetine alet etmesi hususu bugüne kadar gelmiş geçmiş politikacıları emsal tutmayacak kadar çok. Üstelik suistimalleri de apaçık görülecek cinsten. Önceki günkü Umre manzaralarına bakıp Twitter’da Kenan Evren’in 1981 Anayasa referandumu öncesi fotoğrafını yanına koyarak hatırlatma yapanlar oldu. Evren, sadece umre yapmamıştı. Meydanlarda, hadis ve ayet okuyarak miting meydanlarında kutsalı kullanma tavrını sürdürmüştü.
SEÇİM Mİ VAR, HEMEN BİR UMRE ZİYARETİ!
Umre, Erdoğan tarafından seçim malzemesi olarak ilk defa kullanılmadı. Örneğin 2015’te biri Mart diğeri Aralık ayında olmak üzere iki kez umre yaptı Erdoğan. 7 Haziran seçimleri öncesi 1 Mart 2015 Pazar günü Suudi ve Türk koruma ordusunun arasında yapılan umre de kullanıldı. 1 Şubat’ta YSK seçim takvimini hazırladı, 1 Martta umre yapıldı. Ardından milletvekilleri listeleri sunulup seçim startı verildi. 2011, 2014 umrelerini de bunlara dahil etmek gerekiyor. Önceki günkü Umre görüntülerinde Kabe’nin yanıbaşında ‘reis, reis’ nidaları vardı. Mart 2015 umresi ise ‘Kabe’nin kapıları Erdoğan’a açıldı’ diye haberleşti, sosyal medyaya servis edildi.
KABE’DE DAVUTOĞLU MİTİNGİ
Umre konusunda Erdoğan ile yarışan tek isim ise önceki Başbakan Ahmet Davutoğlu olmuştu. Hatırlanacağı üzere Harem-i Şerifte ikinci katta tavaf yapan Davutoğlu, Kabe önündeki kalabalığa yaptığı miting gibi selamlaması, Kabe’de sloganlar atılması çok tartışıldı. Sadece Türkiye değil, Arap ülkeleri ve diğer İslam dünyasından da yapılan hareketin yanlışlığı dile getirildi. Zaten Davutoğlu’nun bu mitingi de kendisini kurtaramadı. Bir ay sonra Pelikan Dosyası ismiyle yayınlanan yazılar geldi. Sonra AKP’nin muktedir, seçim kazanmış başbakanı Reis tarafından tasfiye edildi, istifa etmek durumunda kaldı.
Erdoğan, başörtüsü, şehit cenazeleri, umre, Kur’an-ı Kerim tilaveti, Kürtçe Kur’an, ezan okuma, bayrak, İstiklal marşı, imam hatipler, Mavi Marmara, rabia işareti, Kudüs, Filistin, risaleler, Mehmet Akif Ersoy ve Necip Fazıl Kısakürek şiirleri, Taksim’e ve Çamlıca tepesine cami gibi birçok değer ve sembolü seçim malzemesi olarak kullandı, kullanmaya devam ediyor.
‘BENİM BAŞÖRTÜLÜ BACIMA SALDIRDILAR’ YALANI ve KABATAŞ
Başörtüsü ile ilgili en çok hatırda kalan kuşkusuz Gezi olaylarından sonra Kabataş’ta bir AKP’li Bahçelievler belediye başkanının gelinine yapıldığı iddia edilen saldırı vardı. Tarihe Kabataş yalanı olarak geçen bu olayda, işaret fişeğini ilk atan Erdoğan’dı. Taksim’deki Gezi Parkı’nı yıkıp yerine kışla yapmak isteyen Erdoğan’a yönelik protestolara karşı AKP ve Erdoğan yeni bir dil geliştirmişti. Kabataş’ta ‘Benim başörtülü bacıma saldırdılar’ diye dillendirdiği olayın hiç yaşanmadığı, dönemin havuz medyası ve iktidar gazetelerinin köpürttüğü hikayenin uydurma olduğu ortaya çıktı. Üstleri çıplak, ellerinde deri eldivenle başörtülü üstelik yanında bebeği olan bir annenin üstüne bevledildiği yalanı atılmıştı. Kabataş koca bir yalan çıktı. Ama başörtüsü bal gibi kullanıldı. Seçmen kitleleri konsolide edildi. Geziciler vatan haini ilan edildi.
LOHUSA KADINLARA DOĞUM YAPANLARA GÖZALTI, BAŞÖRTÜLÜYE GAZ VE PLASTİK MERMİ
Buna karşın başta Hizmet Hareketi’ni yönelik planlı cadı ve operasyonlarda başörtülü veya açık kadınlara yönelik şiddet, haksız hukuksuz gözaltı, tutuklamalar yapıldı. Bebekli anneler, lohusa kadınlar, doğumhanede gözaltı ve tutuklamalar yaşandı. Başörtüsünü meydanlarda kullanmaya seven Erdoğan ve avanesi, kendi seçtikleri savcı ve sulh ceza hakimlerinin başörtülü başka fikirdeki insanlara yönelttiği hukuksuzluk ve şiddete sessiz kaldı. Zaman Gazetesi’ne kayyım atanmasını protesto eden okurlara yönelik polis saldırısında, gazetesine sahip çıkan insanlara, başörtülü kadınlar başta olmak üzere çocuk ve ihtiyarlara yönelik biber gazı, plastik mermi kullanıldı. Kimsenin gıkı çıkmadı.
ŞEHİT CENAZELERİ, BAYRAKLAR….
Şehit cenazeleri de sıkça Erdoğan’ın kullandığı seçim ve siyaset malzemeleri haline getirildi. Barış Süreci adıyla başlatılan Kürt meselesini çözmeye yönelik politik inisiyatifte, Ağustos 2014 öncesinde 180 derece dönüş yapan Erdoğan, sonrasında başlayan çatışma ve terör hadiselerinin sorumluluğunu üstlenmediği gibi cenazeleri ve şehit ailelerini de suistimal etti. Trabzon’da bir şehit polisin cenazesinin Türk bayrağı sarılı tabutuna elini koyup yaptığı siyasi konuşma hala hafızalarda. Yine Şehit Savcı Selim Kiraz ve bazı şehitlerin aile ziyaretlerinde Kur’an okuması , el altında propaganda malzemesi olarak servis edildi.
RABİA’YA, MAVİ MARMARA’YA ELVEDA
Mısır’da Müslüman Kardeşlerin direnişinin simgesi haline gelen ‘rabia’ işareti de Erdoğan’ın bir dönem malzemesiydi. Mısır yönetimi ve Sisi ile kurulan temas, Suriye ve Mısır politikalarında yaptığı yanlışlıklar nedeniyle sürekli yaşanan dış politik manevralardan sonra ‘Rabia’ da unutuldu, unutturuldu. Gazze, Kudüs, Bosna, Mekke, Medine gibi şehir isimleri ile miting konuşması yapmak Erdoğan için sıradan bir durumdu. Mavi Marmara isimli yardım gemisinde şehit olanların cenazeleri ve Kudüs seferi bir dönem İsrail karşıtı gözükerek seçim malzemesi yapıldı. Dış politikada yaşanan yalnızlık sonrasında İsrail ile masaya oturan Erdoğan, önce ‘one minute’ çıkışını sonra Mavi Marmara gemisine sahip çıkışını unuttu. İşi bir ileri aşamaya götürdü, Mavi Marmara gemisiyle Gazze’deki ablukayı kırmaya yönelik AKP desteğiyle yapılan sefere yönelik, “Giderken başbakana mı sordunuz?” diyecek noktaya geldi. İsrail ile yapılan anlaşma sonrasında Mavi Marmara, Kudüs, Gazze söylemleri de rafa kalktı.
KÜRTÇE KUR’AN İNDİ RAFTAN, RİSALE DEVLETLEŞTİRİLDİ…
Seçim dönemlerinde kitaplar, tefsirler ve Kur’an-ı Kerim’de Erdoğan’ın elinden düşmedi. Mayıs 2015 Diyarbakır, Batman, Siirt, Mardin mitinglerinde eline Kürtçe mealli Kur’an aldı. Ensar Vakfı’nın hazırladığı Kürtçe Kur’an 7 Haziran seçimlerine giderken Güneydoğu’dan oy almanın yolu olarak görüldü. Yine Risaleler meydanlarda miting malzemesi yapıldı maalesef. Risalelerin basımı devletleştirildi. Erdoğan’ın çokça şikayet ettiği ‘CHP Tek Parti dönemi’ göndermeleri yaptığı tarihlerde olmadık şekilde yasaklandı. Nur cemaati ve Hizmet Hareketi’ne yakın yayınevlerinin risale basımı engellendi, bandrol hakları, Bediüzzaman Saidi Nursi’nin telif hakkı tanıdığı resmi varislerinin elinden bile telif hakları alındı. Risaleleri Diyanet’in bastığı meydanlarda bas bas anlatılırken, getirilen yasak ve hak gaspları perdelendi. Ezan, bayrak, Eyüp Sultan ve Selatin camilerinde kılınan Bayram ve Cuma namazları sonrasında cami avluları, sessizlik yerine birer basın toplantısı ve manipülatif çıkışların arenası haline getirildi. Kürtçe Kur’an-ı Kerimi eline aldığında siyaset bilimci ve eski milletvekili Tarhan Erdem, “Elde Kur’an, kürsüye çıkan kimseyi hatırlamıyorum. Bunu Erbakan bile yapmadı!” diyecekti.
28 Şubat’ta kızlarıyla birlikte başörtüsü mücadelesi yaptığı için hapis yatan, HDP Milletvekili Hüda Kaya da benzer tespitler yapacaktı: “Elde Kur’an ile şov yaparak siyaset yapılmaz. Buna ne bir devletin, ne bir liderin ihtiyacı olmalı ne de böyle olmalı. Hz. Ali’nin sözü vardır: Devletin dini adalettir. Bugünkü devlete bakalım adaletli midir değil midir?”
Evet, Erdoğan’ın umre sezonu açıldığına göre, referandum öncesinde benzer şekilde kutsalların ve değerlerin meydan meydan kullanılmaya başlanacağını da görmemiz gerekiyor. Yine de Hüda Kaya’nın sorduğu gibi soralım biz, “Ülkede, demokrasi, huzur; adalet var mı, adalet!?”
(TR724)