[Tarık Toros]
7 Haziran 2015 seçimlerinden bir hafta kadar önceydi. Seçime ortak listeyle giden Saadet ve Büyük Birlik Partisi genel başkanlarının yazarlarla buluştuğu bir yemekti. Şimdi düşünüyorum da, ülkedeki son “arama toplantılarından” biriydi esasen. RTÜK, Digitürk, Türksat dertleri ile Ankara-İstanbul arasında mekik dokurken katılmaya özen göstermiştim. Ali Bulaç, Gülay Göktürk, Sedat Ergin gibi isimler vardı. Ali Bulaç demişti ki, “Bizim milletimiz için yolsuzluk ve hırsızlık mühim değilmiş” Bunu “fakir-muhtaç vatandaşlar” veya “devlet yardımıyla geçinen işsizler” güruhu olarak algılamayın. Hukuk ve demokrasi, yüksek eğitimlimiz dâhil çoğumuzun önceliği olmadı. Halen de değil. Kişilerin önceliği, çıkarları ve konumu. Anca bunlar gidince, hukuk hatırlanıyor. Tıpkı İslamcılarda olduğu gibi.
KELLEYİ KAPTIRINCA…
Sol görüşlüler, Aleviler, Kürtler gibi birtakım İslamcılar da şu günlerde kıyıma uğruyor. Bakıyorsunuz, “Yarın hakkın divanı var” diye tweet’ler atıyorlar. Nasıl ki, “hakkın divanı” daha önce onların hiç hatırlarına gelmiyorsa, bugün kıyıma tabi tutulan sol kadroların aklına da “özgürlük ve demokrasi”, “üniversitenin özerkliği vs” sonradan geliyor, kelleyi kaptırınca!
SARI ÖKÜZ HİKÂYESİ YANLIŞ
Bizim demokrasi ayarlarımız genetik. Bunu böyle bileceğiz. Topyekûn mağdur olmadan da anlamamız mümkün olmayacak. Mesele sarı öküz meselesi değil. Yanlış öykü bu. Hikâyede, öküz sürüsü saldırı anında bir ayaya geliyor. Ve sarı öküz, sürünün içinde diğerlerinden farksız bir fert. Sadece, sürünün önde gelenleri içlerinden birilerini feda ederek aslanların hışmından kurtulacağını düşünüyor. Ama onu “uzun kuyruk” ve diğerleri takip ediyor, öküz kalmayınca da “sarı öküzü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı” diye hayıflanıyorlar.
Bizde durum tamamen farklı: Feda edilen gruplar, hiçbir zaman sürünün bir parçası veya değerlisi olmadığı gibi, adeta ayrık otuydu. Sarı öküzün aksine, bilakis kurban edildikleri için alkış kıyamet koptu, hatta sistemden çıktıkları için diğerleri derin bir oh çekti. Mahallelerden sevinç çığlıkları yükseldi. Halen de “tam temizlik yapılmadı” diye onu bunu jurnalleyen var. Sanıyorlar ki, kalanlar gerçek yurtsever ve bunun üzerine düzgün bir ülke inşa edecekler!
HALK ANLAMAMIŞ
Referandum tarihi netleşti. Cumhurbaşkanı dedi ki, “Halkımızın sistemi tam olarak anlama konumuna geldiğine inanmıyorum.” Meali şu; tek taraflı baskın propaganda bile yetmedi, evet oyları tatminkâr değil. Bir de şu var yani, Anayasa paketini kimse bilmiyor. Meclis’te görüşülürken halktan kaçırdılar, TV’ler vermedi. İkaz eden Anayasa hukukçularını üniversiteden attılar. Karşı görüşün kendini anlatma şansı yok, oyunun rengini açıklayan soluğu kapının önünde alıyor. Halk sistemi tam olarak anlamamış! Ne olacak biliyor musunuz, iki ay boyunca, “hayır oyu” başını kaldırdığı her yerde ezilecek, durum budur.
DUYMUYOR Kİ ANLASIN!
Milleti çok iyi çözmüşler. Okumadığını biliyorlar. Gazete okumuyor, kitap okumuyor, açıp anayasayı okumuyor. Ceza kanununa bakmıyor. Okuyup özgürce karar vermek istemiyor. Millet, inandığı kişilerin söylediklerine itibar ediyor. Müthiş inanmış, müthiş güvenmiş. Aksini duymak bile istemiyor. Onun için Cumhurbaşkanı’nın “Hayır diyenler 15 Temmuz’un yanındadır” sözü, bu kitleye yönelik bir laftır.
Hiç yadırgamayın, nazire getirmeye çalışmayın. Çevrenizde de görürsünüz böyle tipleri. Duvara çarpmadan nasihatlerinize kulak vermez. Damdan düşünce de “Niye uyarmadınız, haberim yoktu” der. Esasen söylenmiştir de dinlememiştir. “Anlattık” dersiniz. “Ne zaman anlattınız, hatırlamıyorum” diye çıkışır. Kafası orada değildir ki siz anlatırken. Onun için özelde veya genelde muhatabınızın kulağı, gözü, kalbi sizdeyse konuşun, anlatın. Tereddüt ettiğinizde konuşmayı kesin. Duymuyor ki anlasın.
TÜRKÜ BARDAN CANLI
Ben okumayı takip etmeyi bırakalı çok oldu. Başta Beyaz Türkler, sol-liberal kesim, Doğan grubunun havuzlaşmasını bir türlü hazmedemiyor. Esasen içli dışlılar. Beraber oturup kalkıyorlar Beyoğlu’nda, Kadıköy’de, Beşiktaş’ta, karşılıklı ağlaşıyorlar. Sırf bu muhabbetten, yayınlara çok kızsalar da içlerine atıyorlar. Grup çalışanlarının büyük bölümünün “hayırcı” olduğunu filan söyleyip teselli buluyorlar, filan. Peki Sabah’ta çalışanların tümü “evetçi” mi? Mesele bu değil. O yayınları bunlar yapıyor.
Kişide biraz meslek onuru varsa, inanmadığı işe imza atmaz. Simit satabilir, hamburgecide çalışabilir, taksi şoförlüğü yapabilir, mukaddestir. İnanmadığı, savunmadığı şeyin altına imza atmaz, çünkü biz fikir işçisiyiz. Kimse kusura bakmasın, eve ekmek götürmek dahi hafifletici sebep değildir. Biz ağaç kovuğundan mı çıktık? Ailemiz, ödediğimiz faturalar var, dağ gibi. Ne yani, çocuklarımın süt parası için, yalayıp yutacak mıydım! Ayrıyeten, bizim İPEK MEDYA’da çalışanların tümü, şucu veya bucu muydu? Her kesimden, her partiye oy veren, inanan veya inanmayan yığınla insan vardı orada. Hem neme lazım, varsın toz kondurmasınlar kendi mahallelerine. Siyasal iktidarla birlikte eriyorlar, ne itibar, ne onur, ne de gurur! Zarara rızasıyla girene merhamet edilmez, layık da değildir, vesselam.
KELLEYİ KAPTIRINCA…
Sol görüşlüler, Aleviler, Kürtler gibi birtakım İslamcılar da şu günlerde kıyıma uğruyor. Bakıyorsunuz, “Yarın hakkın divanı var” diye tweet’ler atıyorlar. Nasıl ki, “hakkın divanı” daha önce onların hiç hatırlarına gelmiyorsa, bugün kıyıma tabi tutulan sol kadroların aklına da “özgürlük ve demokrasi”, “üniversitenin özerkliği vs” sonradan geliyor, kelleyi kaptırınca!
SARI ÖKÜZ HİKÂYESİ YANLIŞ
Bizim demokrasi ayarlarımız genetik. Bunu böyle bileceğiz. Topyekûn mağdur olmadan da anlamamız mümkün olmayacak. Mesele sarı öküz meselesi değil. Yanlış öykü bu. Hikâyede, öküz sürüsü saldırı anında bir ayaya geliyor. Ve sarı öküz, sürünün içinde diğerlerinden farksız bir fert. Sadece, sürünün önde gelenleri içlerinden birilerini feda ederek aslanların hışmından kurtulacağını düşünüyor. Ama onu “uzun kuyruk” ve diğerleri takip ediyor, öküz kalmayınca da “sarı öküzü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı” diye hayıflanıyorlar.
Bizde durum tamamen farklı: Feda edilen gruplar, hiçbir zaman sürünün bir parçası veya değerlisi olmadığı gibi, adeta ayrık otuydu. Sarı öküzün aksine, bilakis kurban edildikleri için alkış kıyamet koptu, hatta sistemden çıktıkları için diğerleri derin bir oh çekti. Mahallelerden sevinç çığlıkları yükseldi. Halen de “tam temizlik yapılmadı” diye onu bunu jurnalleyen var. Sanıyorlar ki, kalanlar gerçek yurtsever ve bunun üzerine düzgün bir ülke inşa edecekler!
HALK ANLAMAMIŞ
Referandum tarihi netleşti. Cumhurbaşkanı dedi ki, “Halkımızın sistemi tam olarak anlama konumuna geldiğine inanmıyorum.” Meali şu; tek taraflı baskın propaganda bile yetmedi, evet oyları tatminkâr değil. Bir de şu var yani, Anayasa paketini kimse bilmiyor. Meclis’te görüşülürken halktan kaçırdılar, TV’ler vermedi. İkaz eden Anayasa hukukçularını üniversiteden attılar. Karşı görüşün kendini anlatma şansı yok, oyunun rengini açıklayan soluğu kapının önünde alıyor. Halk sistemi tam olarak anlamamış! Ne olacak biliyor musunuz, iki ay boyunca, “hayır oyu” başını kaldırdığı her yerde ezilecek, durum budur.
DUYMUYOR Kİ ANLASIN!
Milleti çok iyi çözmüşler. Okumadığını biliyorlar. Gazete okumuyor, kitap okumuyor, açıp anayasayı okumuyor. Ceza kanununa bakmıyor. Okuyup özgürce karar vermek istemiyor. Millet, inandığı kişilerin söylediklerine itibar ediyor. Müthiş inanmış, müthiş güvenmiş. Aksini duymak bile istemiyor. Onun için Cumhurbaşkanı’nın “Hayır diyenler 15 Temmuz’un yanındadır” sözü, bu kitleye yönelik bir laftır.
Hiç yadırgamayın, nazire getirmeye çalışmayın. Çevrenizde de görürsünüz böyle tipleri. Duvara çarpmadan nasihatlerinize kulak vermez. Damdan düşünce de “Niye uyarmadınız, haberim yoktu” der. Esasen söylenmiştir de dinlememiştir. “Anlattık” dersiniz. “Ne zaman anlattınız, hatırlamıyorum” diye çıkışır. Kafası orada değildir ki siz anlatırken. Onun için özelde veya genelde muhatabınızın kulağı, gözü, kalbi sizdeyse konuşun, anlatın. Tereddüt ettiğinizde konuşmayı kesin. Duymuyor ki anlasın.
TÜRKÜ BARDAN CANLI
Ben okumayı takip etmeyi bırakalı çok oldu. Başta Beyaz Türkler, sol-liberal kesim, Doğan grubunun havuzlaşmasını bir türlü hazmedemiyor. Esasen içli dışlılar. Beraber oturup kalkıyorlar Beyoğlu’nda, Kadıköy’de, Beşiktaş’ta, karşılıklı ağlaşıyorlar. Sırf bu muhabbetten, yayınlara çok kızsalar da içlerine atıyorlar. Grup çalışanlarının büyük bölümünün “hayırcı” olduğunu filan söyleyip teselli buluyorlar, filan. Peki Sabah’ta çalışanların tümü “evetçi” mi? Mesele bu değil. O yayınları bunlar yapıyor.
Kişide biraz meslek onuru varsa, inanmadığı işe imza atmaz. Simit satabilir, hamburgecide çalışabilir, taksi şoförlüğü yapabilir, mukaddestir. İnanmadığı, savunmadığı şeyin altına imza atmaz, çünkü biz fikir işçisiyiz. Kimse kusura bakmasın, eve ekmek götürmek dahi hafifletici sebep değildir. Biz ağaç kovuğundan mı çıktık? Ailemiz, ödediğimiz faturalar var, dağ gibi. Ne yani, çocuklarımın süt parası için, yalayıp yutacak mıydım! Ayrıyeten, bizim İPEK MEDYA’da çalışanların tümü, şucu veya bucu muydu? Her kesimden, her partiye oy veren, inanan veya inanmayan yığınla insan vardı orada. Hem neme lazım, varsın toz kondurmasınlar kendi mahallelerine. Siyasal iktidarla birlikte eriyorlar, ne itibar, ne onur, ne de gurur! Zarara rızasıyla girene merhamet edilmez, layık da değildir, vesselam.