[Akif Umut Avaz]
Yıl galiba 1995’ti. Çok güvendiğim, bugün siyasal İslamcı haramilerin sultası altında can çekişen akademi dünyasından da çok büyük itibar gören, siyaset ve din sosyoloğu bir büyüğümden dinlemiştim.
Tercüme eserlere dayalı ithal malı siyasal İslamcılık hastalığını Osmanlı mirası çoğulcu, kucaklayıcı ‘Anadolu İslamı’nın yerine taşımak için on yıllardır uğraşan siyasal İslamcı hareket 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde büyük bir çıkış yapmıştı. Görülmedik zulüm, despotluk ve ahlaksızlıklarıyla bugün ülkenin başına bela olan Erdoğan İstanbul’a, Erdoğan’ın gölgesinde kalıp türlü aşağılık komplekslerinin pençesinde omurgasızlığın binbir türlü tezahürlerini sergileyen Gökçek ise Ankara’ya belediye başkanı olmuştu.
İŞTE BU SİYASAL İSLAMCILARIN HİKÂYESİ…
Bizim hikayemiz ise, siyasal İslamcılığın o gün siyasetteki adresi Refah Partisi’nin Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı bir türlü alamadığı İzmir’in bir ilçesinde, 27 Mart 1994 seçimlerinin kampanya döneminde geçiyor. Her mahallede seçim irtibat bürosu açacak kadar yaygın bir örgütlenmeye giden partinin o ilçedeki ofisinin bir gün telefonu çalar. Telefon eden sahadaki parti görevlisidir. Parti yetkililerine ‘kötü bir haberi’ ulaştırmak için büyük bir acele ve telaş içerisindedir. Günlerden Cuma’dır ve ilçede siyasal İslamcı partinin en güçlü rakibi olan siyasi partinin aday gösterdiği kişi Cuma namazında görülmüştür.
İslam’ı siyasal amaçları uğruna kullanıp tepe tepe istismar edebilecekleri kendi mallarıymış gibi gören, kendileri dışındakileri ise açıktan dinsiz, batıl ve kafir ya da “patates dini” mensubu ilan eden bu dinbaz parti için rakip partinin adayının Cuma namazında görülmesi hakikaten büyük bir risk ve tehdittir. Zaten parti yetkilisinin verilen haberin önemini kavraması saniyesini bile almaz. Telefon eden partilisine derhal “Yakın takibe alın. Bakalım vakit namazlarını da kılıyor mu?” talimatını verir. Karşısındaki alnı secdeli riskin oluşturacağı tehdidin büyüklüğünü bir an önce anlamaya çalışır.
Partinin sahadaki elemanları verilen talimatın gereğini yapar ve Cuma’da görülerek büyük endişeye yola açan rakip adayı dört bir yandan yakın takibe alır. Çoğa kalmaz, ‘müjdeli haber’ parti ilçe merkezine ulaşır. En güçlü rakip aday vakit namazlarını kılmamaktadır. İlçe başkanlığında derin bir nefes alınır, içten bir “ohhh!” çekilir ve büyük bir rahatlama yaşanır.
İSLAM’LA SİYASAL İSLAMCILIK, MÜSLÜMANLA SİYASAL İSLAMCI FARKI
İslam’la siyasal İslamcılık, Müslümanla siyasal İslamcı arasındaki farkı kafamda billurlaştıran yaşanmış acı bir hikâyedir bu. Bir Müslüman bir başka Müslümanın dini vecibelerini yerine getirmesinden ancak memnuniyet duyarken, bir siyasal İslamcının bir başka Müslümanın ibadeti konusundaki memnuniyetini ya da memnuniyetsizliğini o dönemdeki siyasi menfaatlerinden başkası belirlemez.
Dinbazlığı meslek edinen siyasal İslamcılığın ikiyüzlülüklerini, mürailiklerini ve ahlaksızlıklarını her ne zaman görsem, ki çok sıklıkla oluyor bu, alanının duayeni o hocamın anlattığı bu hikaye gelir hep aklıma. Belki de o günlerde bu ikiyüzlü dinbazlık örnekleri çok fazla olmadığından hikâyeyi dinlediğimde çok şaşırmıştım. Selçuklular’dan beri Anadolu’ya karakterini veren dervişane İslam geleneğinin Osmanlı’nın emperyal kültüründen süzülüp gelen çok kültürlülükle harmanlanıp mayalanmasıyla oluşmuş Anadolu İslamı’nın yerini ateşli sloganları, megalomanyaklık boyutlarına varan büyük hedefleri, radikal söylemleri, yapmacık ve samimiyetsiz mürai tavırlarıyla siyasal İslamcılık aldığı oranda bu tür kepazeliklerin örnekleri de çoğaldıkça çoğaldı maalesef. Gün geldi sokaklardan Meclis kürsüsüne, mahkeme salonlarından Cami kürsülerine, okul sınıflarından üniversite amfilerine, gazete manşetlerinden televizyon ekranlarına varıncaya kadar ülkede ne zaman nereye bakılsa bu tür rezilliklerin en adi örneklerinden başka bir şey görülmez oldu.
‘İSLAM GÜZEL AHLAKTIR’DAN GERİYE KALAN…
Yüzyıllardır “güzel ahlaktan ibaret” olduğu bilinen İslam’ın yerini siyasal İslamcının güce, kudrete ve menfaate kilitlenmiş ahlaksızlığı, yobazlığı, hoyratlığı, hokkabazlığı, yalancılığı, iftiracılığı, zulmü, zulme desteği veya onaylayıcı sessizliğiyle dilsiz şeytanlığı, gaspçılığı, sapıklığı, haramiliği aldı. Güya İslam’ı anlatmak için cübbe kuşanıp sarık sardıklarını sandığımız sözümona din adamları, zalim muktedirlerden parsa bekleyen saray soytarılarına dönüşen anlı şanlı ilahiyat hocaları, yüzyıllara dayalı nezih geleneklerinin ve zahid seleflerinin yüz karaları haline gelen tarikat ve cemaatlerin maskara kodamanları üç kuruşluk dünyalık karşılığında siyasal İslamcıların her türlü melaneti mubah gören dinbazlık acentalarına dönüşüverdi.
Siyasi amaçları uğruna gece gündüz susmayan kirli ağızlarıyla, haramilik ve zulümde mahirleşen elleri ve türlü uzuvlarıyla İslam’ı kirleten siyasal İslamcı dinbazların envai çeşit mürailiklerini burada saymakla elbette bitiremeyiz. Şunun şurasında sadece bu ahlaksız güruhun her sapkın arzusuna sapkın bir fetvayla anında cevap ve cevaz veren zulüm ve haramilik fakihinin söylediklerini ve yazdıklarını derlesek, inanın kocaman bir külliyat ortaya çıkar.
İşlenmiş veya işlenecek en alçakça cinayetler, en ahlaksız zulümler, insanların alın teriyle kazandıkları helal mülklerine çöküp gasp etmeler, binbir çeşit haramilikler, en aşağılık taciz ve tecavüzler için İslam’ı heva ve heveslerine oyuncak edip türlü melanete cevaz veren bu sözde âlim için değilse şayet Cehennem, kimin içindir acaba? Hakikaten çok merak ediyorum. Ele geçirdiklerini düşündükleri devletin zulüm aracına dönüştürdükleri kudretini Allah’ın kudretinin yerine koyup, devlet diye gördükleri bir haramiye tapınacak kadar adileşenden, Allah aşkına söyleyin, Müslüman olur mu ki, fakih olabilsin.
EN KUDRETLİLERİNİN EN ADİLERİ OLMASI GALİBA MEŞREPLERİ GEREĞİ
Siyasal İslamcının en kudretlilerinin siyasal İslamcıların en adileri olması galiba bu meşrebin tabiatı gereği. Muhatap oldukları hangi alana, müsebbibi oldukları hangi soruna baksanız hoyratlık, yobazlık, ikiyüzlülük, aldatmaca, kandırmaca, rol kesme ve mürailikten başka bir şey göremezsiniz.
Mesela, ihtirasları yüzünden Suriye’yi tarumar edip on milyonları perişan hale düşüren sanki kendileri değilmiş gibi bir kuru ekmeğe muhtaç ettikleri, üstelik ihtiyaç duydukça başka ülkelere karşı hiç arlanmadan bir şantaj aracı olarak kullandıkları bu zavallı mültecilerin bir de en şefkatli hamileri rolünü oynamalarının belki siyasal İslamcılıkta bir yeri vardır. Ama bu kepazeliğin İslam’la, Müslümanlıkla ne alakası olabilir?
Siyasal hırslarına engel gördüğü Kürtlere dünyayı dar edip, şehirlerini ve evlerini başlarına yıkarken, din kardeşliğinden, ümmet bilinci ve birliğinden dem vurup ardından işi şark kurnazlığıyla müteahhitliğe dökerek bin yıllık şehirleri daha modern şekilde inşa edeceklerini bir müjdeymiş gibi verecek kadar insanlıkla arasına mesafe koymanın siyasal İslamcılıkta belki bir yeri vardır. Ama bunların bildiğimiz İslam’la ve Müslümanlıkla ne alakası olabilir?
İSLAM’I KENDİSİNE KAMUFLAJ YAPAN HOKKABAZLIK
Suçüstü yakalanmış haramilerin suçluluk psikolojisi içerisinde, içinde kabaran vehimlerle büyüttüğü kin, nefret, korku ve paranoyalarla, on binlerce eve gece yarıları baskınlar düzenletip, 100 bin insanı gözaltına aldırtan, 45 bin masum insanı zindanlara attıran o gaddar ve zalim sanki kendisi değilmiş gibi, tek bir kulun hakkını her şeyden yüce tutan İslam’ı kendisine kamuflaj yapma, sıkıştıkça göstermelik olarak ayete, Kur’an’a ve namaza sarılma hokkabazlığının siyasal İslamcılıkta belki bir yeri vardır. Ama bunların İslam’la ve Müslümanlıkla ne alakası olabilir?
Doğum yapmak üzere olan masum anne adaylarının kapısına anti-terör polisleri yollayıp bebeğini henüz kucağına almamış annelerin bileklerine kelepçeler taktıracak kadar insanlıktan çıkmışken; 12 yaşındaki çocukların tedavisini engelleyip ölümlerine yol açacak kadar gaddarlaşıp alçalmışken müraice bir tiyatro sanatçısını hastayken ziyaret edemediği için büyük suçluluk duyduğunu söyleyecek kadar duyar kasmanın adam ütmeyi marifet sayan siyasal İslamcılıkta belki bir yeri vardır. Ama bu düzenbazlığın İslam’la ve Müslümanlıkla ne alakası olabilir?
28 Şubat sürecindeki başörtüsü zulmünü dillerine dolayıp mahut sayıdaki mağduriyetten iktidar devşirdikten sonra on binlerce başrötülü masum kadına kelepçeler taktırıp zindanlara attıran, sırf haramiliklerine itiraz ettikleri için alnı secdeli Müslümanlara en alçakça işkenceleri ve zulümleri yaptıran sanki bizzat kendisi değilmiş gibi mazlum Müslümanlarının hamisi rolleri kesme dinbazlığının siyasal İslamcılıkta belki bir yeri vardır. Ama bu Yezitliğin İslam’la ve Müslümanlıkla ne alakası olabilir?
İç siyasette istismar için düşmanlaştırdığı ülkelere gece gündüz hakaretler edip mankurtlaştırdığı kalabalıklar nazarında sanal kahramanlıklar devşiren, sıkışınca dün küfrettiklerinden aman dileyip binbir türlü yaltaklanmanın en adi örneklerini sergilemenin belki siyasal İslamcılıkta bir yeri vardır. Ama bu izzetsizliğin ve menfaatçi haysiyetsizliğin İslam’la ve Müslümanlıkla ne alakası olabilir?
FİRAVUNLAŞMAKTAN KÜSTAHLAŞMAYA VE ADİLEŞMEYE…
En aşağılık haramileri utandıracak ölçüde insanların helal mülklerine göz koyup, ilk fırsatta göz koyduklarını gasp etmenin, emeğiyle geçinen insanların çocuklarının nafakalarına el uzatacak kadar adileşmenin, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yandaş yamyamlarıyla birlikte yemenin, belli ki siyasal İslamcılıkta bunları yapanları baştacı edecek kadar bir yeri var. Ama bu alçaklıkların İslam’la ve Müslümanlıkla ne alakası olabilir?
“Bizim rahmetimiz gazabımızı geçmiştir,” diyecek kadar Firavunlaşmanın, “Peygamber gururlandı ama biz gururlanmayacağız,” diyecek kadar küstahlaşmanın, “Peygamberler de hata yapmıştır” diyerek kendilerinin arşa çıkan zalimliklerini ismet sahibi masum peygamberlerle eşitleyecek kadar adileşmenin belki siyasal İslamcılıkta bir yeri vardır. Ama bu kepazeliklerin İslam’la ve Müslümanlıkla ne alakası olabilir?
Oldum olası İslam bir dindi. Olsa olsa 150 yıllık mazisi olan siyasal İslamcılık ise sıradan bir siyasal ideoloji. Görünen o ki zamanla iyice yozlaşmış bu ideoloji her nerede ahlaksız, haysiyetsiz, hırsız ve harami varsa kendisine çekmiş. Hepsinin sığındığı zagonu geniş bir çatı haline gelmiş. Aman siz siz olun siyasal İslamcılık ve siyasal İslamcılardan uzak durun. “Neme lazım, Şeytan görsün yüzlerini” deyip geçin… (TR724)
Tercüme eserlere dayalı ithal malı siyasal İslamcılık hastalığını Osmanlı mirası çoğulcu, kucaklayıcı ‘Anadolu İslamı’nın yerine taşımak için on yıllardır uğraşan siyasal İslamcı hareket 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde büyük bir çıkış yapmıştı. Görülmedik zulüm, despotluk ve ahlaksızlıklarıyla bugün ülkenin başına bela olan Erdoğan İstanbul’a, Erdoğan’ın gölgesinde kalıp türlü aşağılık komplekslerinin pençesinde omurgasızlığın binbir türlü tezahürlerini sergileyen Gökçek ise Ankara’ya belediye başkanı olmuştu.
İŞTE BU SİYASAL İSLAMCILARIN HİKÂYESİ…
Bizim hikayemiz ise, siyasal İslamcılığın o gün siyasetteki adresi Refah Partisi’nin Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı bir türlü alamadığı İzmir’in bir ilçesinde, 27 Mart 1994 seçimlerinin kampanya döneminde geçiyor. Her mahallede seçim irtibat bürosu açacak kadar yaygın bir örgütlenmeye giden partinin o ilçedeki ofisinin bir gün telefonu çalar. Telefon eden sahadaki parti görevlisidir. Parti yetkililerine ‘kötü bir haberi’ ulaştırmak için büyük bir acele ve telaş içerisindedir. Günlerden Cuma’dır ve ilçede siyasal İslamcı partinin en güçlü rakibi olan siyasi partinin aday gösterdiği kişi Cuma namazında görülmüştür.
İslam’ı siyasal amaçları uğruna kullanıp tepe tepe istismar edebilecekleri kendi mallarıymış gibi gören, kendileri dışındakileri ise açıktan dinsiz, batıl ve kafir ya da “patates dini” mensubu ilan eden bu dinbaz parti için rakip partinin adayının Cuma namazında görülmesi hakikaten büyük bir risk ve tehdittir. Zaten parti yetkilisinin verilen haberin önemini kavraması saniyesini bile almaz. Telefon eden partilisine derhal “Yakın takibe alın. Bakalım vakit namazlarını da kılıyor mu?” talimatını verir. Karşısındaki alnı secdeli riskin oluşturacağı tehdidin büyüklüğünü bir an önce anlamaya çalışır.
Partinin sahadaki elemanları verilen talimatın gereğini yapar ve Cuma’da görülerek büyük endişeye yola açan rakip adayı dört bir yandan yakın takibe alır. Çoğa kalmaz, ‘müjdeli haber’ parti ilçe merkezine ulaşır. En güçlü rakip aday vakit namazlarını kılmamaktadır. İlçe başkanlığında derin bir nefes alınır, içten bir “ohhh!” çekilir ve büyük bir rahatlama yaşanır.
İSLAM’LA SİYASAL İSLAMCILIK, MÜSLÜMANLA SİYASAL İSLAMCI FARKI
İslam’la siyasal İslamcılık, Müslümanla siyasal İslamcı arasındaki farkı kafamda billurlaştıran yaşanmış acı bir hikâyedir bu. Bir Müslüman bir başka Müslümanın dini vecibelerini yerine getirmesinden ancak memnuniyet duyarken, bir siyasal İslamcının bir başka Müslümanın ibadeti konusundaki memnuniyetini ya da memnuniyetsizliğini o dönemdeki siyasi menfaatlerinden başkası belirlemez.
Dinbazlığı meslek edinen siyasal İslamcılığın ikiyüzlülüklerini, mürailiklerini ve ahlaksızlıklarını her ne zaman görsem, ki çok sıklıkla oluyor bu, alanının duayeni o hocamın anlattığı bu hikaye gelir hep aklıma. Belki de o günlerde bu ikiyüzlü dinbazlık örnekleri çok fazla olmadığından hikâyeyi dinlediğimde çok şaşırmıştım. Selçuklular’dan beri Anadolu’ya karakterini veren dervişane İslam geleneğinin Osmanlı’nın emperyal kültüründen süzülüp gelen çok kültürlülükle harmanlanıp mayalanmasıyla oluşmuş Anadolu İslamı’nın yerini ateşli sloganları, megalomanyaklık boyutlarına varan büyük hedefleri, radikal söylemleri, yapmacık ve samimiyetsiz mürai tavırlarıyla siyasal İslamcılık aldığı oranda bu tür kepazeliklerin örnekleri de çoğaldıkça çoğaldı maalesef. Gün geldi sokaklardan Meclis kürsüsüne, mahkeme salonlarından Cami kürsülerine, okul sınıflarından üniversite amfilerine, gazete manşetlerinden televizyon ekranlarına varıncaya kadar ülkede ne zaman nereye bakılsa bu tür rezilliklerin en adi örneklerinden başka bir şey görülmez oldu.
‘İSLAM GÜZEL AHLAKTIR’DAN GERİYE KALAN…
Yüzyıllardır “güzel ahlaktan ibaret” olduğu bilinen İslam’ın yerini siyasal İslamcının güce, kudrete ve menfaate kilitlenmiş ahlaksızlığı, yobazlığı, hoyratlığı, hokkabazlığı, yalancılığı, iftiracılığı, zulmü, zulme desteği veya onaylayıcı sessizliğiyle dilsiz şeytanlığı, gaspçılığı, sapıklığı, haramiliği aldı. Güya İslam’ı anlatmak için cübbe kuşanıp sarık sardıklarını sandığımız sözümona din adamları, zalim muktedirlerden parsa bekleyen saray soytarılarına dönüşen anlı şanlı ilahiyat hocaları, yüzyıllara dayalı nezih geleneklerinin ve zahid seleflerinin yüz karaları haline gelen tarikat ve cemaatlerin maskara kodamanları üç kuruşluk dünyalık karşılığında siyasal İslamcıların her türlü melaneti mubah gören dinbazlık acentalarına dönüşüverdi.
Siyasi amaçları uğruna gece gündüz susmayan kirli ağızlarıyla, haramilik ve zulümde mahirleşen elleri ve türlü uzuvlarıyla İslam’ı kirleten siyasal İslamcı dinbazların envai çeşit mürailiklerini burada saymakla elbette bitiremeyiz. Şunun şurasında sadece bu ahlaksız güruhun her sapkın arzusuna sapkın bir fetvayla anında cevap ve cevaz veren zulüm ve haramilik fakihinin söylediklerini ve yazdıklarını derlesek, inanın kocaman bir külliyat ortaya çıkar.
İşlenmiş veya işlenecek en alçakça cinayetler, en ahlaksız zulümler, insanların alın teriyle kazandıkları helal mülklerine çöküp gasp etmeler, binbir çeşit haramilikler, en aşağılık taciz ve tecavüzler için İslam’ı heva ve heveslerine oyuncak edip türlü melanete cevaz veren bu sözde âlim için değilse şayet Cehennem, kimin içindir acaba? Hakikaten çok merak ediyorum. Ele geçirdiklerini düşündükleri devletin zulüm aracına dönüştürdükleri kudretini Allah’ın kudretinin yerine koyup, devlet diye gördükleri bir haramiye tapınacak kadar adileşenden, Allah aşkına söyleyin, Müslüman olur mu ki, fakih olabilsin.
EN KUDRETLİLERİNİN EN ADİLERİ OLMASI GALİBA MEŞREPLERİ GEREĞİ
Siyasal İslamcının en kudretlilerinin siyasal İslamcıların en adileri olması galiba bu meşrebin tabiatı gereği. Muhatap oldukları hangi alana, müsebbibi oldukları hangi soruna baksanız hoyratlık, yobazlık, ikiyüzlülük, aldatmaca, kandırmaca, rol kesme ve mürailikten başka bir şey göremezsiniz.
Mesela, ihtirasları yüzünden Suriye’yi tarumar edip on milyonları perişan hale düşüren sanki kendileri değilmiş gibi bir kuru ekmeğe muhtaç ettikleri, üstelik ihtiyaç duydukça başka ülkelere karşı hiç arlanmadan bir şantaj aracı olarak kullandıkları bu zavallı mültecilerin bir de en şefkatli hamileri rolünü oynamalarının belki siyasal İslamcılıkta bir yeri vardır. Ama bu kepazeliğin İslam’la, Müslümanlıkla ne alakası olabilir?
Siyasal hırslarına engel gördüğü Kürtlere dünyayı dar edip, şehirlerini ve evlerini başlarına yıkarken, din kardeşliğinden, ümmet bilinci ve birliğinden dem vurup ardından işi şark kurnazlığıyla müteahhitliğe dökerek bin yıllık şehirleri daha modern şekilde inşa edeceklerini bir müjdeymiş gibi verecek kadar insanlıkla arasına mesafe koymanın siyasal İslamcılıkta belki bir yeri vardır. Ama bunların bildiğimiz İslam’la ve Müslümanlıkla ne alakası olabilir?
İSLAM’I KENDİSİNE KAMUFLAJ YAPAN HOKKABAZLIK
Suçüstü yakalanmış haramilerin suçluluk psikolojisi içerisinde, içinde kabaran vehimlerle büyüttüğü kin, nefret, korku ve paranoyalarla, on binlerce eve gece yarıları baskınlar düzenletip, 100 bin insanı gözaltına aldırtan, 45 bin masum insanı zindanlara attıran o gaddar ve zalim sanki kendisi değilmiş gibi, tek bir kulun hakkını her şeyden yüce tutan İslam’ı kendisine kamuflaj yapma, sıkıştıkça göstermelik olarak ayete, Kur’an’a ve namaza sarılma hokkabazlığının siyasal İslamcılıkta belki bir yeri vardır. Ama bunların İslam’la ve Müslümanlıkla ne alakası olabilir?
Doğum yapmak üzere olan masum anne adaylarının kapısına anti-terör polisleri yollayıp bebeğini henüz kucağına almamış annelerin bileklerine kelepçeler taktıracak kadar insanlıktan çıkmışken; 12 yaşındaki çocukların tedavisini engelleyip ölümlerine yol açacak kadar gaddarlaşıp alçalmışken müraice bir tiyatro sanatçısını hastayken ziyaret edemediği için büyük suçluluk duyduğunu söyleyecek kadar duyar kasmanın adam ütmeyi marifet sayan siyasal İslamcılıkta belki bir yeri vardır. Ama bu düzenbazlığın İslam’la ve Müslümanlıkla ne alakası olabilir?
28 Şubat sürecindeki başörtüsü zulmünü dillerine dolayıp mahut sayıdaki mağduriyetten iktidar devşirdikten sonra on binlerce başrötülü masum kadına kelepçeler taktırıp zindanlara attıran, sırf haramiliklerine itiraz ettikleri için alnı secdeli Müslümanlara en alçakça işkenceleri ve zulümleri yaptıran sanki bizzat kendisi değilmiş gibi mazlum Müslümanlarının hamisi rolleri kesme dinbazlığının siyasal İslamcılıkta belki bir yeri vardır. Ama bu Yezitliğin İslam’la ve Müslümanlıkla ne alakası olabilir?
İç siyasette istismar için düşmanlaştırdığı ülkelere gece gündüz hakaretler edip mankurtlaştırdığı kalabalıklar nazarında sanal kahramanlıklar devşiren, sıkışınca dün küfrettiklerinden aman dileyip binbir türlü yaltaklanmanın en adi örneklerini sergilemenin belki siyasal İslamcılıkta bir yeri vardır. Ama bu izzetsizliğin ve menfaatçi haysiyetsizliğin İslam’la ve Müslümanlıkla ne alakası olabilir?
FİRAVUNLAŞMAKTAN KÜSTAHLAŞMAYA VE ADİLEŞMEYE…
En aşağılık haramileri utandıracak ölçüde insanların helal mülklerine göz koyup, ilk fırsatta göz koyduklarını gasp etmenin, emeğiyle geçinen insanların çocuklarının nafakalarına el uzatacak kadar adileşmenin, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yandaş yamyamlarıyla birlikte yemenin, belli ki siyasal İslamcılıkta bunları yapanları baştacı edecek kadar bir yeri var. Ama bu alçaklıkların İslam’la ve Müslümanlıkla ne alakası olabilir?
“Bizim rahmetimiz gazabımızı geçmiştir,” diyecek kadar Firavunlaşmanın, “Peygamber gururlandı ama biz gururlanmayacağız,” diyecek kadar küstahlaşmanın, “Peygamberler de hata yapmıştır” diyerek kendilerinin arşa çıkan zalimliklerini ismet sahibi masum peygamberlerle eşitleyecek kadar adileşmenin belki siyasal İslamcılıkta bir yeri vardır. Ama bu kepazeliklerin İslam’la ve Müslümanlıkla ne alakası olabilir?
Oldum olası İslam bir dindi. Olsa olsa 150 yıllık mazisi olan siyasal İslamcılık ise sıradan bir siyasal ideoloji. Görünen o ki zamanla iyice yozlaşmış bu ideoloji her nerede ahlaksız, haysiyetsiz, hırsız ve harami varsa kendisine çekmiş. Hepsinin sığındığı zagonu geniş bir çatı haline gelmiş. Aman siz siz olun siyasal İslamcılık ve siyasal İslamcılardan uzak durun. “Neme lazım, Şeytan görsün yüzlerini” deyip geçin… (TR724)