Hazine’den Mal Kaçırmak…

[Analiz: Semih Ardıç]
“Bu kadarına da cesaret edemezler.” cümlesinin Türkiye’de hükmü kalmadı. Özel mülkiyetin gaspından sonra şimdi de 79 milyona ait Kamu İktisadî Teşekkülleri (KİT) gasp ediliyor. Yangından mal kaçırmak deyimindeki gibi Hazine’den mal kaçırılıyor. Bakanlar Kurulu kararı ile milyarlarca lira kıymetinde KİT’ler, halka açık olup olmadığına bakılmaksızın Türkiye Varlık Fonu’na (TVF) devredildi.
Son 24 saatte Borsa İstanbul AŞ, Halkbank, Ziraat Bankası, Türk Hava Yolları, Türk Telekom, Posta ve Telgraf AŞ (PTT), Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme AŞ, Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve Boru Hatları İle Taşımacılık AŞ (BOTAŞ) gibi kritik, bir o kadar da nakit zengini kuruluşların mülkiyeti değişti. Devredilen şirketler arasında Türk Telekom, THY, Halkbank ve Borsa İstanbul gibi belli bir oranda hissesi Hazine’ye ait olanlar da var. BOTAŞ, Ziraat, PTT ve Eti Maden gibi tamamı Hazine mülkiyetinde olanlar da var. Bunların bir kısmı Hazine uhdesinde idi. Bir kısmı ise Özelleştirme İdaresi tarafından yönetiliyordu.
OHAL OLMASA BU KADAR ŞİRKET DEVREDİLEMEZDİ
spot hazine 1
 
 
 
 
 
 
 
Olağanüstü Hal (OHAL) kullanışlı bir aparat nasıl olsa. OHAL olmasa böyle bir devir işlemi KHK marifeti ile tahakkuk ettirilemezdi. Zira, Hazine Müsteşarlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında 4059 Sayılı Kanun, Hazineye Ait Taşınmazların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında 4706 Sayılı Kanun ve Özelleştirme Uygulamaları Hakkında 4046 Sayılı Kanun başta olmak üzere onlarca kanunda değişiklik yapılması icap ederdi.
AKP’nin sahip olduğu çoğunluğa rağmen bu kadar hayatî değişikliklerin TBMM’den geçmesi aylarca, hatta senelerce sürerdi. Oysa son vakada OHAL sayesinde kimseye malumat vermeden, bir gecede imzalanıp yürürlüğe girdi. Anayasa’nın TBMM’ye verdiği bütçe ve denetim hakkını ilga eden KHK’nın hukukîliğini tartışmak abesle iştigal.
19 Ağustos 2016’da çıkarılan Varlık Fonu Kanunu’nun mevcudiyetine rağmen ‘hukuk dışı olduğuna dair’ tespitimde ısrarlıyım. 15 Temmuz darbe teşebbüsünün hemen akabinde, TBMM’den alelacele geçtiği için ne kanun müzakere edildi ne de kamuoyu tehlikenin farkına varabildi. Kaos atmosferinde arada kaynadı gitti tabir-i caizse.
THY VE HALBANK EKONOMİYE KAZANDIRILDI, ÖYLE Mİ?
Üstelik kanunda bugün devrolunun kuruluşların hiçbirinin ismi geçmiyor. Kanun kamuya ait kaynakların ekonomiye kazandırılması maksadı ile çıkarılmışsa zaten ekonomik faaliyet gösteren, hatta halka açık işlem gören şirketleri fona devretmek neyin nesi? Varsa bir marifetiniz yeni bir THY, yeni bir Türk Telekom, yeni bir Halkbank tesis edin. Bunları büyütün, halka arz edin.
Bahsettiğim yol meşakkatli tabii. Hükûmet daha kolay ve kestirme yolu tercih etti. Hazırı yiyip bitirecekler. OHAL yetkileri giderek genişletilerek Hazine mallarının yağma edilmesinin önü açıldı. Ekonomi ağır bir krizde. Elde avuçta para kalmayınca, bankalar yandaş firmalara kredi vermekten imtina edince, yatırım yapılabilir ülke notu çöpe gidince KİT’lere göz diktiler. Bunun hazırlıklarından duyduğum endişeyi, “Varlık Fonu’nu ilk günden Yokluk Fonu haline getiren üst akıldan herşey beklenir.” diyerek tr724.com‘da (http://www.tr724.com/yokluk-fonu-haber-analiz-semih-ardic/) sizlerle paylaşmıştım. Aradan bir gün bile geçmedi, hadiseler maalesef endişelenmekte haklı olduğumu teyit etti.
KİT’LERİ SAYIŞTAY TEFTİŞİNDEN KAÇIRDILAR
Varlık Fonu ismi üzerinde kıyıda köşede kalmış varlıkların potansiyelini harekete geçirerek ekonomiye ilave kaynak temin etmek için kurulur. Bizde ise hazır şirketleri ayak bağı olan bürokrasinin elinden alıp ‘iyi çocuklar’a vermek şeklinde ilerliyor. Fona devredilen KİT’ler, Sayıştay’ın dolayısı ile TBMM’nin teftişinden kaçırılmış oldu. Şeffaflık yok, hesap vermek yok. Fonun sıhhatli işlememesi halinde devredilen şirketlerin iflas etme tehlikesine karşı hiçbir tedbir alınmamış. Yönetimin herhangi bir mesuliyeti de aranmayacak. Ne âlâ!  Gider teftişi yoksa suistimaller nasıl mani olunacak?
PETROL VE DOĞALGAZ GELİRİMİZ VARMIŞ! BİR BİZİM HABERİMİZ YOK
Katar, Kuveyt ya da Norveç gibi varlık fonu kuran memleketlerden mülhem böyle bir adım atıldığını söyleyenler lütfen şu suâllere cevap versin: “Türkiye’nin petrol, doğalgaz gibi bir emtiayı ihraç ederek elde ettiği gelirlerden müteşekkil bir bütçe fazlası var mı? Cari fazla mı veriyoruz?Türkiye geliri giderinden fazla olan kamu emeklilik sistemine sahip mi?”
Her üçünün cevabı ‘hayır’ ise Türkiye bütçe açığı, cari açık ve sosyal güvenlik açığı şeklinde üçüz açıklarlar boğuşuyorsa Varlık Fonu’nun geliri hangi gelir fazlası ya da emtiadan karşılanacaktır? Fonun gelirleri bu kadar muğlak iken giderlerinin şeffaf olması mümkün mü?
Hazine haricinde hazine mekanizması tesis etmenin ekonomiye maliyeti ağır oluyor. Mahfi Eğilmez’in şu tespiti fevkalade mühim: “Başka ülkeleri bilemem ama Türk tarihi bu tür mali buluşlarla doludur. III. Selim’in padişahlığı sırasında 1793 yılında İrad‑ı Cedid Hazinesi kurulmuş ve böylece Osmanlı İmparatorluğu’nda tek ve merkezi Hazine düşüncesinden ilk sapma ortaya çıkmıştır. Bunu Tersane Hazinesi ve Zahire Hazinesi izlemiştir. Sonraki dönemlerde Hazine sayısı artmaya devam etmiştir. Mukataat Hazinesi, Mansure Hazinesi, Redif Hazinesi, Darphane Hazinesi ve Maliye Hazinesi bunların en önemlileridir. Hazinelerin çoğalması Osmanlı mali sistemini rahatlatmamış, tam tersine mali disiplini alt üst etmiştir. Hazine sayısının artmasının Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünde özel bir yeri vardır. 1839 yılında tek ve merkezi Hazine sistemine geri dönülmüştür.”
1980’lerde bütçe dışı fonlar moda idi. Fak-Fuk-Fon, Toplu Konut Fonu vb 1994 ve 2001 krizlerine sebebiyet vermişti.
YİĞİT BULUT, BAŞBAKAN’DAN DAHA YETKİN!
Fonun yönetimindeki isimlerin hepsi Saray’dan icazetli. Mehmet Bostan, Yiğit Bulut, Kerem Alkin, Himmet Karadağ ve Oral Erdoğan an itibarıyla Başbakan’dan daha etkin ve yetkindir. Hepsinin farklı şirketlerde bilmem kaç yönetim kurulu üyelikleri olabilir. Hepsini toplasanız bir Varlık Fonu etmeyeceği gibi artık ‘Paralel Hazine’nin anahtarları ellerinde ve her biri layüsel…
Bu bir Saray projesidir. Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan, TVF ile Türkiye’yi aile şirketi gibi yönetmek muradına nail oldu. Yakında gözüne kestirdikleri İş Bankası gibi mülkiyet hakkının kime ait olduğu öteden beri tartışılan kuruluşlara da ‘gel bakalım’ diyebilirler. Fona geçecek şirketlerin ille de Hazine ile iltisaklı çıkması şart değil. KHK ile evvela kayyım atanır, akabinde TMSF’ye, nihayetinde Türkiye Varlık Fonu’na devrolunur. Hukuk ilga edilmişse işte bu kadar basit. Türkiye’de artık hiçbir banka, şirket, grup veya holdingin teminatı yok. TMSF üzerinden yapılamayan işlemler için TVF devreye girdi bile.
Bu kadar yokluk içinde ismine Varlık Fonu demekle o fon refah artışı sağlamaz. Hatta sebep olacağı krizle vatandaşı yokluk ve yoksulluk girdabına sürükler. TVF’ye Duyun-ı Umumîye (Osmanlı’nın dış borçlarının tahsili için kurulan idare) denilebilir mi? Top yekün ekonomiye götüreceği istasyonu kast ediyorsanız olabilir. ‘Duyun-ı Umumî’den önceki son durak’ ifadesi de kullanılabilir.
Ben ‘Paralel Hazine’ ya da ‘Yokluk Fonu’ demeyi tercih ederim. (TR724)
spot özdabak