[Haber-Analiz: Semih Ardıç]
Bankalar kredi musluğunu kısıp seçici hareket etmeye başlayınca hükümet, Kredi Garanti Fonu’na (KGF) Hazine’den 23 milyar TL ilave teminat desteği çıkardı. Teminatı gören bankalar, firmalara 250 milyar lira kredi tahsis edecekti. Teminatı zayıf firmalar Hazine’nin kefaleti ile borç alabilecekti. Firma, dolayısı ile kredi batsa bile ödemeyi Hazine yapacaktı.
Masadaki hesap kasadakine uymadı. Bankalar ile KGF arasında mutabakata varılamadığı gibi ‘büyük yatırımcıların akıl hocası’ Fitch hem Türkiye’nin hem de İş Bankası, Yapı Kredi Bankası, Garanti Bankası ve Vakıfbank gibi dört büyük bankanın notlarını düşürdü. Bankaların yeni dönemde ucuz ve bol kredi bulması deveye hendek atlatmaktan daha zor.
550 MİLYAR TL’Yİ BULMAK O KADAR KOLAY MI?
Bankalar şu ana kadar 1,7 trilyon liralık ticarî kredi kullandırdı. Bunun 1,4 trilyon lirası mevduattan, 300 milyar TL’sini yurt dışından karşılandı. Daha ziyade emeklilik fonlarından sağlanan yurt dışı krediler, Türkiye’nin ‘yatırım yapılabilir ülke’ notuna sahip olduğu günlerde alınmıştı. Şimdi bu not kaybedildi. Emeklilik fonları notu çöpe atılan bir ekonomiye kredi açmayacağına göre bankaların hükümetin beklentisine cevap vermesi mümkün değil. Hem 300 milyarlık eski bakiyeyi kapatacaklar hem de 250 milyar TL ilave kredi getirecekler, öyle mi?
Mevduatın yüzde 130’u kadar krediye dönüştü. Dolayısıyla mevduattan böyle bir kaynak bulunamaz. Yurt dışından ucuz para getirme imkânı da kalmadığına göre Hazine kefaleti ile kredi bekleyenler için o kredi hiç gelmeyebilir. Hazine sadece kefil oluyor, nihayetinde parayı verecek olan banka.
İFLASA İMZA ATMAKTAN FARKI KALMAZ
Bankalardaki tablo maalesef tam takır kuru bakır… Bankalar elindeki kıt kaynağı kullandırmaya karar verse bile bu işletmeler için cazip olmayacaktır. Yüzde 15 ila yüzde 18 arasında değişen senelik maliyeti göze alacak kadar ciro artışı ve kârlılık yoksa bu şartlarda kredi almakla iflasa imza atmak arasında fark göremiyorum.
Hazine, yurt dışına çıkıp kredi bulabilirse 250 milyar olmasa bile 20-30 milyar liralık kredi piyasaya arz edilebilir. Bu kredinin gideceği adresler de bellidir. İkitelli Sanayi Sitesi’ndeki oto tamircisi ya da Kırşehir’deki esnaf lokantasına gelinceye kadar Hazine’ye gönderilen not kâğıtlarındaki malum firmalara yetmez o kredi.
3.Havalimanı, Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve Osman Gazi Köprüsü gibi projeleri zaten kamu bankaları fonlamıştı. Şimdi bu firmalar hakkında endişe verici iddialar konuşuluyor ki bankalar aldıkları garanti ile her an Hazine’nin kapısına dayanabilir. Benzeri ihalelerin malî riski tamamen Hazine’nin üzerinde. Yandaşın firmaların batırdığı ve Hazine’nin ödemek mecburiyetinde kaldığı milyarlarca kredi, önümüzdeki günlerde en fazla konuşulacak başlıklardan biri olacak.
2001 KRİZİNDEN BETER OLUR
Türkiye’nin kredi notunun kırık hale gelmesinden sonra bankalar eskisi kadar cömert olmayacak. Zira açığı kapattıkları yurt dışı piyasaların Türkiye’ye bakışı değişti, kredi maliyetleri arttı. Firmaların batık riski ilave edildiğinde bankaların kredi musluğunu açması kolay değil. Hükümet aba altından BDDK sopasını gösterirse kerhen bu krediler verilir. Bankalar batan krediler yüzünden likidite (nakit) sıkıntısı ile karşı karşıya gelir ki o vakit 2001 krizindeki gibi onlarca banka, cenaze levazımatçısı TMSF’ye teslim edilir… Birkaç yakın firmayı iflas ettiği halde yüzdürmek üzere girilen o tünelden vatandaşın ödediği vergilerle bankaların zararları karşılanarak çıkılabilir. Neticede millî gelirin dörtte biri buharlaşır.
İŞ BANKASI’NDAN VAZGEÇMİYORLAR
Yerli Pravda Sabah gazetesinde geçen hafta bir makale yayımlandı. Makalede Milli Piyango, Halkbank, Vakıflar Bankası ve Ziraat Bankası’nın yeni kurulan Türkiye Varlık Fonu’na devredileceği belirtiliyordu. İş Bankası da bu minvalde mercek altına alınmış. Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan’ın ekonomi müşaviri Yiğit Bulut 2016 başlarında İş Bankası’na el konulacağını söylemişti. O günden beri ne BDDK ne de savcılar Bankacılık Kanunu’na göre alenen suç olan bu sözlerin hesabını sormadı, soramadı. O defteri kapatmadı hükümet. CHP ile yine İş Bankası üzerinden hesaplaşabilirler.
Fona kaynak bulamayınca böyle bir formül düşünmüş olmalılar. Vakıfbank’ın zaten TOKİ müteahhitlerine verdiği kredilerde batık oranının hayli yüksek olduğu biliniyor. Halkbank’ın ismi maalesef ABD’de yürütülen kara para soruşturmalarında geçiyor. Kim bilir, fona devir kararı ile bütün çetrefil meseleler kökünden halledilmiş olur!
Nitekim dün akşam saatlerinde medyaya Ziraat Bankası’nın, PTT’nin, BOTAŞ’ın, ETİ Maden’in, Çaykur’un ve TÜRKSAT’ın aralarında olduğu kamu şirketlerinin Varlık Fonu’na devredildiği, üstelik bu fonun yönetim kurulunda da Yiğit Bulut’un olduğu haberi düştü. Böylece hazine tamamen Saray’a bağlanmış oldu. Memlekette Yiğit Bulut’tan başka ‘iktisatçı’ bulamamış olmaları ise işin bir başka yönü…
412 ŞUBE KAPANDI, 4 BİN 505 BANKACI İŞSİZ
Birkaç büyük bankanın açıkladığı fiktif kârların yüksek çıkması derinlerdeki mayınları görmenize mani olabilir. Geçen sene 412 şube kapatıldı, 4 bin 505 bankacı da işsiz kaldı. Para kazanacağı bir tezgâhı niye kapatsınlar! İşten çıkarmalar 2016’nın son üç ayında hızlandı. Zira bankalar da önünü göremediği için tasarruf tedbirleri alıyor.
Vatandaşa gelince… Parası olan dolardaki her düşüşü alım fırsatı olarak görmeye devam ediyor. 27 Ocak ile başlayan haftada 800 milyon dolar daha alındı. Bankalardaki döviz mevduatı 143 milyar doları aştı. Mütemadiyen artış var.
Eski günlerin geri gelmeyeceğinin herkes farkında.
Londra’daki Hintli Herif, Galip Öztürk, Sedat Peker, dolandırıcılıktan mahpus Fadıl Akgündüz ve ABD’de 75 sene hapis talebi ile hâkim karşısına çıkarılan Reza Zerrab’ın dışarıdaki adamlarından destek almayı düşünürlerse hiç şaşırmam.
Varlık Fonu’nu ilk günden Yokluk Fonu’na döndüren ‘üst akıl’dan her şey beklenir.
* * *
VARLIK FONU’NU KİMLER YÖNETİYOR?
Varlık Fonu’nun yönetiminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başdanışmanı Yiğit Bulut ve Sabah yazarı Kerem Alkin var. Fon yönetimi şu isimlerden oluşuyor: Başkan Mehmet Bostan. Yönetim Kurulu üyeleri: Yiğit Bulut, Kerem Alkin, Oral Erdoğan, Himmet Karadağ.