[Tarık Toros]
Türkiye, dünyaya kepenklerini indirdi. Egemenler, içeride başka dışarıda başka konuşuyor. Halk, dünyadan ülkenin nasıl göründüğünü bilmediği gibi, aksine “Batı’nın uykularını kaçırdığımız” yalanıyla uyutuluyor. Ama şunu vermiyorlar mesela, Türkiye yolsuzluk algı endeksinde 9 basamak daha düşmüş. 2016 yılında, son beş yılın en düşük puanını almış. Gayet normal çünkü, yolsuzluk iddiaları püskürtüldüğü gibi, kimse artık yolsuzluk/hırsızlık lafı edemiyor.
Listeyi yayımlayan Uluslararası Şeffaflık Örgütü raporunda aynen şu ifade var: “Türkiye ve Macaristan gibi otokratik liderlerin olduğu ülkelerde puanın düştüğü görülüyor. Popülist hükümetin yönetimden gittiği Arjantin’de ise skor yükseliyor.” Rapora göre, en iyi performansı gösteren ülke Danimarka. Onu Yeni Zelanda, Finlandiya, İsveç, İsviçre ve Norveç takip ediyor. Türkiye 75. sırayı Bulgaristan, Kuveyt ve Tunus ile paylaşıyor. Kuzey Kore, Güney Sudan ve Somali ise listenin dibinde.
ŞEFFAFLIĞIN EN TEMEL KOŞULU
Gazeteci olduğum için söylemiyorum. Tüm bu algıların tersine çevrilmesinin yegâne çaresi ÖZGÜR BASIN. Bu olursa kimse ülkeyi keyfine göre yönetemez. Hür medya, şeffaflığın temel koşullarından biri. Detaylı bakalım: Son bir haftadır, “ABD’de iyi ki özgür basın var” dedirten gelişmeler oluyor. Başkan Trump müthiş hazırlıklı gelmiş, takır takır imzalar atıyor, Obama icraatlarını rafa kaldırıyor, daha önce veto edilenleri ise devreye sokuyor. Fakat yemin gününden beri tartışılan asıl konu, törene kaç kişinin katıldığı. Trump’ın basın sözcüsü, “şimdiye kadarki en büyük kalabalık” diyerek büyük bir yalana imza attı.
Tereddütsüz “yalan” dedim çünkü, Reuters iki fotoğrafı yan yana koyup Obama’nın yemin töreninde Trump’ın iki katı insan topladığını gözlere soktu. Trump ısrarla “1,5 milyon kişi vardı” diyor, gözlemciler taş çatlasa bunun üçte birine ihtimal veriyor. ABD’li anchor’lar yayına bağladıkları başkan danışmanlarını adeta sorguluyor, söylediklerinin gerçekliği olmadığını yüzlerine vuruyor. Trump hiç durur mu, basını “yeryüzündeki en sahtekâr insanlar” diye suçluyor.
SARAY’DAN NAKLEN YAYIN
O arada Beyaz Saray’dan sağlam dedikodular sızıyor:
-Trump ile en yakın danışmanları birbirine düştü.
-Tartışmalar Başkan’ın ekibi içinde derin bölünmelere yol açtı.
-Trump, Cumartesi günü kilise ayininden Beyaz Saray’a dönünce karşılaştığı olumsuz manzaradan aşırı biçimde öfkelendi.
-Madonna’nın “Neredeyse Beyaz Saray’ı bombalamak istedim” ifadesi, Trump’ı çıldırttı.
-Danışmanları, “Basit bir tweet’le karşılık verelim, izleyeceğimiz politikalara yoğunlaşalım” dediyse de Trump sert açıklama yapılmasını istedi.
-Bunun üzerine Başkan’la aynı “karanlık” dünya görüşünü paylaşan Basın Sözcüsü Sean Spicer’ın telkinleri etkili oldu ve “ben yaparım” dedi.
-Medya, Spicer’ın sert açıklamasının “kanıtlanabilir yanlışlarla” dolu olduğunu yazınca Trump daha da sinirlendi.
-Sözcüsünün performansını beğenmeyen Trump, özellikle Spicer’ın önündeki kâğıdı okurken sık sık ara vermesine çok kızdı.
-Dayanamadı, pazar sabahı Twitter’ın başına oturup “Ünlüler davaya kötü zarar veriyorlar” diye yazdı.
-Spicer işittiği azardan sonra çıktığı basın toplantısında bu defa daha sakin ve konulara hâkimdi. Aynen şöyle dedi, “Başkan’ın sahip olduğu muazzam desteğin altını oymak için sürekli bir ortam yaratılıyor.”
-Bu defa geçer not aldı. Performansı Trump tarafından takdir edildi ve başkanın sözcüsü hakkındaki endişeleri en azından şimdilik giderdi.
-Esasen Spicer, Beyaz Saray Direktörü Reince Priebus, baş strateji uzmanı Stephen K. Bannon ve danışman Kellyanne Conway ile damat Jared Kushner kadar Başkan’a yakın değil.
-Trump da Spicer’ı Cumhuriyetçi Parti’nin adamı olarak gördüğü için pek güvenmiyor. Yerine kadın sözcü atamak istiyor, ancak Priebus’un ısrarı ile orada tutuyor.
NASIL, TANIDIK GELDİ Mİ?
Bizdeki Fuat Avni tweet’lerini hatırlatan kulisler değil mi? Lakin yukarıda çıkardığım notları, tümüyle ABD basınından derledim (ağırlıklı olarak New York Times ve Washington Post). Batı’da basın olduğu için, Twitter öyle zannettiğiniz kadar yaygın değil. Çünkü, gazeteler yazıyor, TV’ler tartışıyor, insanlar Twitter’a ihtiyaç duymuyor. Özgür tartışma ortamı olduğu sürece de öyle devam edecek.
Sahi, Türkiye neden Fuat Avni’nin peşine düştü ve neden iktidar cephesinin muazzam öfkesine muhatap? Yazdıkları doğru olduğu, çok kızdırdığı için mi… Yoksa, zırva dedikodular yaydığı için mi? Fuat Avni’nin kimliğinden daha mühim olan şey ne biliyor musunuz: Konuşma ve yazma hürriyeti. Bu olmadığı sürece daha çoook Fuat Avni’miz olur, olacaktır. (TR724)
Listeyi yayımlayan Uluslararası Şeffaflık Örgütü raporunda aynen şu ifade var: “Türkiye ve Macaristan gibi otokratik liderlerin olduğu ülkelerde puanın düştüğü görülüyor. Popülist hükümetin yönetimden gittiği Arjantin’de ise skor yükseliyor.” Rapora göre, en iyi performansı gösteren ülke Danimarka. Onu Yeni Zelanda, Finlandiya, İsveç, İsviçre ve Norveç takip ediyor. Türkiye 75. sırayı Bulgaristan, Kuveyt ve Tunus ile paylaşıyor. Kuzey Kore, Güney Sudan ve Somali ise listenin dibinde.
ŞEFFAFLIĞIN EN TEMEL KOŞULU
Gazeteci olduğum için söylemiyorum. Tüm bu algıların tersine çevrilmesinin yegâne çaresi ÖZGÜR BASIN. Bu olursa kimse ülkeyi keyfine göre yönetemez. Hür medya, şeffaflığın temel koşullarından biri. Detaylı bakalım: Son bir haftadır, “ABD’de iyi ki özgür basın var” dedirten gelişmeler oluyor. Başkan Trump müthiş hazırlıklı gelmiş, takır takır imzalar atıyor, Obama icraatlarını rafa kaldırıyor, daha önce veto edilenleri ise devreye sokuyor. Fakat yemin gününden beri tartışılan asıl konu, törene kaç kişinin katıldığı. Trump’ın basın sözcüsü, “şimdiye kadarki en büyük kalabalık” diyerek büyük bir yalana imza attı.
Tereddütsüz “yalan” dedim çünkü, Reuters iki fotoğrafı yan yana koyup Obama’nın yemin töreninde Trump’ın iki katı insan topladığını gözlere soktu. Trump ısrarla “1,5 milyon kişi vardı” diyor, gözlemciler taş çatlasa bunun üçte birine ihtimal veriyor. ABD’li anchor’lar yayına bağladıkları başkan danışmanlarını adeta sorguluyor, söylediklerinin gerçekliği olmadığını yüzlerine vuruyor. Trump hiç durur mu, basını “yeryüzündeki en sahtekâr insanlar” diye suçluyor.
SARAY’DAN NAKLEN YAYIN
O arada Beyaz Saray’dan sağlam dedikodular sızıyor:
-Trump ile en yakın danışmanları birbirine düştü.
-Tartışmalar Başkan’ın ekibi içinde derin bölünmelere yol açtı.
-Trump, Cumartesi günü kilise ayininden Beyaz Saray’a dönünce karşılaştığı olumsuz manzaradan aşırı biçimde öfkelendi.
-Madonna’nın “Neredeyse Beyaz Saray’ı bombalamak istedim” ifadesi, Trump’ı çıldırttı.
-Danışmanları, “Basit bir tweet’le karşılık verelim, izleyeceğimiz politikalara yoğunlaşalım” dediyse de Trump sert açıklama yapılmasını istedi.
-Bunun üzerine Başkan’la aynı “karanlık” dünya görüşünü paylaşan Basın Sözcüsü Sean Spicer’ın telkinleri etkili oldu ve “ben yaparım” dedi.
-Medya, Spicer’ın sert açıklamasının “kanıtlanabilir yanlışlarla” dolu olduğunu yazınca Trump daha da sinirlendi.
-Sözcüsünün performansını beğenmeyen Trump, özellikle Spicer’ın önündeki kâğıdı okurken sık sık ara vermesine çok kızdı.
-Dayanamadı, pazar sabahı Twitter’ın başına oturup “Ünlüler davaya kötü zarar veriyorlar” diye yazdı.
-Spicer işittiği azardan sonra çıktığı basın toplantısında bu defa daha sakin ve konulara hâkimdi. Aynen şöyle dedi, “Başkan’ın sahip olduğu muazzam desteğin altını oymak için sürekli bir ortam yaratılıyor.”
-Bu defa geçer not aldı. Performansı Trump tarafından takdir edildi ve başkanın sözcüsü hakkındaki endişeleri en azından şimdilik giderdi.
-Esasen Spicer, Beyaz Saray Direktörü Reince Priebus, baş strateji uzmanı Stephen K. Bannon ve danışman Kellyanne Conway ile damat Jared Kushner kadar Başkan’a yakın değil.
-Trump da Spicer’ı Cumhuriyetçi Parti’nin adamı olarak gördüğü için pek güvenmiyor. Yerine kadın sözcü atamak istiyor, ancak Priebus’un ısrarı ile orada tutuyor.
NASIL, TANIDIK GELDİ Mİ?
Bizdeki Fuat Avni tweet’lerini hatırlatan kulisler değil mi? Lakin yukarıda çıkardığım notları, tümüyle ABD basınından derledim (ağırlıklı olarak New York Times ve Washington Post). Batı’da basın olduğu için, Twitter öyle zannettiğiniz kadar yaygın değil. Çünkü, gazeteler yazıyor, TV’ler tartışıyor, insanlar Twitter’a ihtiyaç duymuyor. Özgür tartışma ortamı olduğu sürece de öyle devam edecek.
Sahi, Türkiye neden Fuat Avni’nin peşine düştü ve neden iktidar cephesinin muazzam öfkesine muhatap? Yazdıkları doğru olduğu, çok kızdırdığı için mi… Yoksa, zırva dedikodular yaydığı için mi? Fuat Avni’nin kimliğinden daha mühim olan şey ne biliyor musunuz: Konuşma ve yazma hürriyeti. Bu olmadığı sürece daha çoook Fuat Avni’miz olur, olacaktır. (TR724)