Erdoğan Nereye Koşuyor?

[Göksel İlhan]

AKP’ye genel başkan olduğu günden beri sürekli daha fazla yetki ve güç isteyen Erdoğan, nihayet fiili başkanlıktan ‘anayasal tek adam’ rejimine geçmek için harekete geçti. Artık tüm yetkileri kendisinde toplayacak, adı konulmamış ‘sultanlık’ tahtına oturabilmek için her yolu deneyeceğinden kuşku yok.
***
yolsuz spotAKP iktidara yürürken Erdoğan’ın paradigmayı reddeden, özgürlükçü, demokrat söylemleri çoğu kişi gibi beni de heyecanlandırmıştı. Hukuk, insan hakları, demokrasi gibi evrensel değerlere sıkıca vurgu yaparak tek adam rejimini, partide liderlik sultasını, otokrasiyi şiddetle reddediyordu.
Çoğumuz gibi AB liderleri de buna inanmış olacak ki henüz çiçeği burnunda genel başkan olduğu dönemde bile devlet başkanı protokolüyle ağırlamaktan geri durmamışlardı. Önündeki tüm engelleri sihirli bir değnekle dokunmuşçasına aşarak Başbakanlık koltuğuna oturduğunda ülkenin makus talihini değiştireceğini ummuştuk. İktidarının birinci ve ikinci dönemlerinde her şey iyi gidiyordu. AB uyum yasaları, demokratikleşme paketleri, AB üyeliği için sarf edilen gayretler takdire şayandı doğrusu. Umutlanmakla haklı olduğumuzu düşünmeye başlamıştık. Yolsuzluk söylentileri, havuz doldurma gayretleri daha o dönemlerde fısıltı halinde konuşulmaya başlansa da; çoğumuz yakıştıramamış toz konduramamıştık.
İktidara geldiği andan itibaren yaşanan sürecin canlı tanığı olmasak yaşananlara inanmakta güçlük çekebilirdik. Eminim ki gelecek nesiller de bunu anlamakta çok zorlanacaklar.
İki ayrı adam iki ayrı kişilik mi yoksa mükemmel rol yapma kabiliyetine sahip oportünist bir siyasetçi profili miydi gördüklerimiz? Bazılarının iddia ettiği gibi Erdoğan Amok Koşucusu sendromuna mı yakalanmıştı? Ya da sınırsız gücün zehirlediği, tipik bir Ortadoğulu lider hastalığı mıydı?
GEÇMİŞİNDEN İŞARETLER BULMAK MÜMKÜN
Erdoğan’ın çelişkilerle dolu geçmişinde bunların hepsinden parçalar bulmak mümkün.
İmam hatip lisesi yıllarından itibaren siyasal İslamcı bir çevrenin içinde yetişmiş, dolayısıyla kişisel düşünce dünyası ve karakteri bu sosyal çevrenin dokusuna uygun olarak şekillenmiş.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken, 14 Temmuz 1996 günü Milliyet Gazetesi’nde ‘Demokrasi bir tramvaydır, gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz’ demiş ve eklemişti: ‘Demokrasi amaç değil araçtır.
O’nun Afganistanlı cihatçı Hizb-i İslami örgütü lideri Gulbeddin Hikmetyar’ın dizinin dibinde çektirdiği fotoğraf ise hiç unutulmadı. Daha sonra iktidara geldiği ilk yıllarda ise bu ilişkilerini tevil eden konuşmalar yaptı. Milli Görüş gömleğini çıkardığını iddia etti.
İktidarını güçlendirdikçe kendisine biat edecek bir nesil yetiştirme işini hiç ihmal etmedi. TÜRGEV, Ensar Vakfı gibi çok sayıda dernek ve vakıf ile gençler üzerinde örgütlenmesini hızlandırdı. Bu arada çok sayıda normal lise hızla imam hatip lisesine dönüştürüldü, vatandaş çocuğunu verecek lise bulamadı ve mecburen imam hatibe verdi.
Süreç içinde Osmanlı Ocakları, silahlı olarak kurulan SADAT gibi yapılarla kendisine bağlı paramiliter bir güç oluşturdu. İktidarı süresince Suriye’deki iç savaşı körüklemiş, IŞİD gibi çok sayıda radikal cihatçı grubu desteklemekten geri kalmamıştır. Muhafazakarlığın ağır bastığı Başkent Ankara’nın Hacı Bayram semti  Adıyaman, Konya gibi yerler adeta cihatçıların açıktan devşirildiği yerler oldu.
IŞİD uzun süre terör örgütü olarak dahi görülmediği gibi, Suriye’de savaşan El-Nusra gibi bir çok örgüte lojistik destek sağlandı. Yaralı cihatçı militanlar Antakya, Kilis, Gaziantep gibi illerde resmen tedavi edildi. Radikal dinci terör örgütlerine silah sevkiyatını ortaya çıkaran, hakim, savcı ve askerler tutuklandı.
DEMOKRASİ TRAMVAYINA TAM DA DEDİĞİ GİBİ BİNMİŞ
Erdoğan’ın çocukluk ve gençlik yıllarında içinde bulunduğu çevre, demeçleri, iktidar süresince desteklediği yapılar ve oluşturmaya çalıştığı gençlik yapılanmasından çıkardığımız sonuç; Erdoğan en baştan itibaren siyasal İslamcı fikirleri iktidara taşıma modülüydü ve bu amaçlar için seçilmiş bir figür olarak sahneye sürülmüştü.
Ancak tam iktidarı ele geçireceği ana kadar demokrat kimliği ile bir çok kesim ile ittifaklar kurmuş, görünürde ciddi reformlar da yapmıştı. Demokratları, liberalleri, AB değerlerini adeta iktidarının yol emniyeti olarak kullanmıştı. Kendi tabiri ile demokrasi tramvayında ineceği durağa kadar tam uyum içinde olmuştu. Çıkardığı gömleği günü geldiğinde giymek üzere uygun bir zulada saklamıştı.
İktidar olduktan sonra ise  sürekli daha çok güç ve otorite peşinde koşmuştur. Siyasal İslamcı ideolojisini daha çok iktidar ve gücün aracı  olarak kullanmaya devam etmiştir. Erdoğan tam iktidarı ele geçirdikten sonra yaşadıklarımız George Orwell’in 1984 adlı kitabını ve orada geçen şu cümleyi hatırlatıyor. “Devrim için iktidar olunmaz, iktidar için devrim yapılır”
Demokratik değerleri bekleyen asıl tehlike ise hiç kuşkusuz Anayasa değişiklik paketidir.
Erdoğan mutlak ve sınırsız bir iktidarın açlığı içinde bulunmaktadır. Onun istediği bugüne kadar hiçbir kula nasip olmamış sınırsız ve ebedi iktidardır. Bu uğurda her şeyi yapmaya hazır görünmektedir. Bunun için birinci önceliği tüm yetkileri kendisinde toplayan Anayasa değişiklik paketini referandumdan geçirmektir.
ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGELİ BERTARAF ETTİ
15 Temmuz darbe tiyatrosunun en temel nedenlerinden birisi de bu iktidar hırsıdır. Kendi deyimi ile “Allah’ın lütfu” bu darbe kurgusu ile önündeki tek engel olan ordu darmadağın edilmiş, özellikle Batı değerlerini benimsemiş tüm subaylar bertaraf edilmiştir. NATO’nun ikinci büyük ordusu artık aşiret devletlerine dahi söz geçiremeyecek derecede zayıflatılmıştır. Ordunun adeta omurgası kırılmış tüm NATO subayları terörist ilan edilmiştir. Karşı durabilecek diğer tüm muhalif basın ve diğer sivil unsurlar tasfiye edilmiş sayıları yüzbinleri bulan ihraçlar ve tutuklamalar gerçekleştirilmiştir.
Anayasa değişiklik paketinin kabul edilmesi halinde bu hamlenin ikinci aşaması gelecektir. Bu da NATO’dan tamamen ayrılmak olacaktır. Hükümete yakın kaynakların ABD ve NATO aleyhine konuşmaları, İncirlik’i terör üssü olarak nitelemeleri gelecek günlerin habercisi gibidir. Öncelikle İncirlik üssünün kapatılması, arkasından NATO’dan ayrılmak blöften öteye seçenek olarak masaya sürülecektir. Anayasa değişikliği sonrası ABD, AB ve NATO ile yollarını ayırmak zorunda kalan Erdoğan, Rusya ile flörtünü muhtemelen bir nikahla sonlandıracak; içeride sonsuz bir krallığa karşı yeni bloğun bir uydusu olarak yoluna devam edecektir.
Erdoğan’ın amacı teokratik bir sultanlık ya da diğer adıyla halifeliktir. Bu istekleri ile AB değerlerinin uyuşması mümkün değildir. Her ikisinin bir arada olması paradoksal bir sorundur. İkisinden birinden vazgeçilmesi gerekecektir. Erdoğan’ın tercihi halifelik olduğuna göre geriye AB sürecinin tamamen sonlanması seçeneği kalmaktadır.
Tüm bu seçeneklerin olması belki zor gibi görünmektedir. Ancak Erdoğan’ın istediği iktidar bunu zorunlu kılmaktadır. Erdoğan’ın önlenemeyen mutlak iktidar hevesi, demokratik değerlere bağlı Türk halkının batı ve  dünyasının öncelikli sorunu olmalıdır. Erdoğan sınırsız bir iktidara mı kendi sonuna mı koşuyor? Erdoğan gerçekten nereye koşuyor, hep birlikte izleyip göreceğiz. (TR724)
erdoğan darbe spot