[Haber-Analiz: Erman Yalaz]
15 Temmuz’dan sonra başlatılan cadı avında gözaltına alınıp tutuklanan gazetecilere ilişkin ilk iddianame kabul edildi. Anadolu Ajansı ve hükümet yanlısı medyanın ballandıra ballandıra yazdığı haberlere göre iddianamede 25’i tutuklu, 29 gazeteci için 10 yıldan başlamak üzere müebbet hapse kadar cezalar isteniyor. Bu öyle bir iddianame ki, Rota Haber Genel Yayın Yönetmeni Ünal Tanık’ı da Türk Solu ile tanınan ve Ulusal Parti’nin Genel Başkanı Gökçe Fırat Çulhaoğlu’nu da Muhabirler Yakup Çetin, Emre Soncan ile Zaman Gazetesi Eski Genel Yayın Editörlerinden Ali Akkuş’u da aynı kefeye koyuyor.
Hayatlarını gazetecilik yaparak kazanan ve 6 aya yakındır haksız şekilde Silivri’de esir edilen gazetecilere yönelik suçlama ise akıllara ziyan bir mantığın ürünü. Ve bir o kadar da ağır ithamlar içeriyor. Her biri farklı olmakla birlikte, ellerinde kalemden başka bir şey olmayan gazetecilere yöneltilen suçlama “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek”, “silahlı terör örgütü yönetmek” “silahlı terör örgütüne üye olmak”.
https://www.youtube.com/watch?v=zCyB8ftAzws
Devlete yüklü miktarda vergi veren terör örgütü!
Hangi silahlı terör örgütünden bahsediyor savcı Murat Çağlak? Tek tek bakalım. Zaman Gazetesi örneğin, 14 Aralık 2014’teki baskın ile özgür medyayı yönelik hükümetin ilk hedefe koyduğu basın kuruluşu idi. Günlük okur sayısı 2013-2014 senelerinde hükümetin baskılarına rağmen 1 milyona ulaşmış bir basın kuruluşu. Anayasa ve yasalar çerçevesinde kurulmuş, tek bir vergi cezası, kaçak göçek işi olmamış. Olsa kayyımdan önce 2 yıl boyunca tarama yapan müfettişler, sonra kayyımlar bulurdu bu mali suçları. Ortada mali suç dahi yoksa, neyle suçlanıyor gazeteciler? Fikir işçiliği, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü alanında yapılan haberler, tweet’ler nasıl terör faaliyeti oluyor?
İstanbul Sanayi Odası’nın her yıl düzenli yayınlanan ilk 500 sanayi kuruluşu listesinde basın kuruluşları arasında ilk üçe giren, İstanbul genelinde 242. olmuş bir medya kurumundan bahsediyoruz. Zaman’ın hiçbir yayınında şiddet, terör çağrısı olmadığını anlatmak için ne yapmalı? Tam tersine, demokrasinin yanında durduğunu merak eden savcılar, 25 Ocak 2012 tarihinde Ankara Ticaret Odası Kongre Merkezi’nde gazetenin 25. yıl töreninde konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan’ı da dinlemeliler. Ne diyor dönemin Başbakanı Erdoğan:
“Avustralya’dan Azerbaycan’a, İspanya’dan Amerika’ya kadar 35 farklı ülkede, 10 farklı dilde, 2 farklı alfabede yayın yapan bir Türk gazetesini, Zaman’ı görmekten çok büyük bir gurur duydum. Çok büyük bir heyecan hissettim. Zaman camiasını, Zaman gazetesi yöneticilerini, bize, milletimize, ülkemize bu gururu, bu heyecanı yaşattıkları için sesimizi, nefesimizi dünyaya duyurdukları için ayrıca teşekkür ediyor, her birini gönülden kutluyorum.”
Savcıların iki sene içinde, hatta Erdoğan’ın takvimine göre 17 Aralık 2013’e kadar, yani bir buçuk senede bu gazetenin hangi terör olaylarına karıştığını, hangi şiddeti övdüğünü göstermeli değiller mi? Mesela Kafes Eylem Planı içinde, PKK, DKHP-C, Devrimci Karargah ve IŞİD gibi örgütlerin hedefinde olması, dağıtıcılarının bile darp edilmiş olmasını savcılar nereye koyacaklar?
Erdoğan’ın ‘savcısıyım’ dediği davayı yazdı
Hanım Büşra Erdal, iyi bir hukukçu. İstanbul Üniversitesi’nden mezun. İdealist bir gazeteci aynı zamanda.
Haberlerde iddianamede, şüpheli Hanım Büşra Erdal’ın örgüt tarafından TSK’nın üst düzey komutanlarının tasfiye edilip örgüt mensuplarının yerleştirilmesi sürecinde yazdığı yazılarla tasfiye sürecinin haklılığı yönünde kamuoyu oluşturmaya çalıştığı vurgulandı, deniyor. Üstünü sağını solunu örtmeye gerek yok, bahsedilen davalar Ergenekon ve Balyoz darbe davaları. Hepsi açık duruşması yapılmış, basın sigortalı ve akredite onlarca gazetecinin izlediği, hatta bugün ellerini ovuşturarak Zaman’a ‘terör yaftası’ vurmaya çalışan yandaş Star, Yenişafak, Akit, Akşam, Sabah gazetelerinin manşetlerinden indirmedikleri Türkiye tarihinin iki önemli davası.
Büşra Erdal, o süreçte 75 ceza davasıyla uğraştı, hakkında 300 yıl hapis cezası istendi. Bir yandan duruşmaları izlerken, bir yandan sanıklar ve vesayet rejiminin açtığı davalarla boğuştu. Sadece basın davası değil, terör savcılığında haber için hakkında dava açılan nadir gazetecilerden oldu. Aleyhinde hüküm verilmiş tek bir dava yok. Sayın savcılara, Ergenekon davasının ‘savcısı benim’ diyen başbakanları, Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında eşleri başörtülü olduğu için dışlanan bakanları, 15 Temmuz darbesinden sonra bile “Ergenekon ve Balyoz bal gibi vardı” diyen Başbakan’ı hatırlatmak lazım. Kaldı ki Anayasa ve evrensel hukukun tanıdığı ifade özgürlüğü, basın hürriyeti kapsamında hangi suç işlenmiş olabilir? Mesela savcılar Büşra Erdal’ın hangi yazısıyla terfi etmiş örgüt üyesi askerden bahsediyorlar? Hangi eylemden, hangi tasfiye kararından bahsediyorlar? YAŞ toplantılarına başkanlık yapan Erdoğan başta olmak üzere Genelkurmay başkanları ve diğer başbakan ve bakanların kararlarını da mı yargılıyor savcılar? Öyleyse bu dava medya davası olarak kalmamalı. Sonuna kadar gitmeli!
Sen misin destek veren, sen misin haber atlatan?
Atilla Taş. Türkiye’nin en tanınmış simalarından, sanatçı. Hakkındaki suçlama 2012’den beri attığı tweet’ler. 2014-2015 döneminde Meydan gazetesinde yazı yazmak. Bir başka suçlama, Bugün TV ve KanalTürk, Millet ve Bugün gazetelerine kayyım atanmasından sonra desteğe gitmiş olması. Oraya desteğe gelen CHP Mahmut Tanal, Barış Yarkadaş, MHP milletvekilleri, il, ilçe başkanları canlı yayına bağlanan CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, HDP Lideri Selahattin Demirtaş, BBP Lideri Mustafa Destici, Saadet Partisi Lideri Mustafa Kamalak, LDP Lideri Cem Toker de suçlanacak mı? Bu nasıl bir mantık ki, yayını polis zoruyla durdurulan bir basın kuruluşuna sahip çıkmak suç oluyor?
Habertürk TV Haber Koordinatörü Abdullah Kılıç’ın son dakika haberciliği dava konusu. Sözde bir şahit, son dakika olarak girdikleri birçok şeyin ve olayların sonradan gerçekleştiğini söylüyor. Yani olaylar yanlış değil, ama haber koordinatörü önceden haber alıyor. Bu meslek ne için yapılıyor? Sayın savcılara en başından anlatmamız gerekecek. Gazetecilerin hele televizyon gazetecileri ve haber televizyonlarının birinci önceliği haber atlatma, son dakika haberleridir. Güçlü muhabir ağı ve istihbaratlarıyla bakanlar kurulunun listesini, dolara yapılan müdahaleleri veya 15 Temmuz darbecilerinin isimlerini ilk açıklayanlara terörist değil, gazeteci deniyor bu meslekte. ‘İyi gazeteci’.
Devlet, Fuat Avni’yi yakalayamayınca…
Rota Haber Genel Yayın Yönetmeni Ünal Tanık da terör örgütü üyeliği ile suçlanıyor. Daha bir gün önce gözaltına alınan bir gazeteci için savcılar ifadesini bile almadan iddianame düzenlemiş. Ve, ‘Rota Haber adlı internet sitesinde örgütün kara propaganda hesabı olan ‘fuatavni’ hesabına yazılar yazdırılıp paylaşmak, hesaba ilişkin kimlik bilgisini vermemekle’ suçlanıyor gazeteci Ünal Tanık. “Resmi kurumlarca talep edildiğinde ‘fuatavni’ ile ilgili herhangi bir hesap veya kimlik bilgisini vermemiştir. Algıya yönelik rotahaber ile ilgili çok sayıda tespit, dosya arasındadır. Bu şekilde örgüt adına algı faaliyetlerinde bulunarak ve örgütün kara propaganda hesabı kullanıcısının bilgilerini resmi kurumlardan gizleyerek, şüphelinin örgüt üyesi olduğu kanaatine varılmıştır.” deniliyor. 3 milyon takipçili bir sosyal medya hesabının hangi bilgisini vermeliymiş?Cevap yok.
Bir de Haberdar’ın yani Rotahaber’in rakibi bir başka internet gazetesinin genel yayın yönetmeni Said Sefa, fuatavni olmakla suçlanıyor! Dikkat Fuatavni yani iddiaya göre Said Sefa, kendisi gazetesine yazmak yerine, Twitter’a yazıyor, rakibi olan yayın kuruluşları da haberleri yayıyor. Aklınız yatıyorsa ilişki böyle. Daha geçen ay Aydoğan Vatandaş’ı fuatavni olmakla suçlayan Sabah, Takvim vb yandaş yayınların ‘deli gömleği giymiş’ haberlerini de dikkate alırsanız dediğimiz anlaşılır. Muhalif her gazeteci, potansiyel fuatavni. Hiç olmazsa savcıların iddianamesinden böyle anlaşılıyor.
Hiçbir gazetecinin hiçbir şekilde kaynağını verme zorunluluğu yok. Bilakis, gazeteciler bu mesleği çoğu zaman devletten gizleyerek, saklayarak yapar. Ünal Tanık da, 3 milyona yakın takipçisi olan bir ‘fenomen’ hesabı konuşturarak gazetecilik yapmaktadır açıkça. ‘Fuatavni’yi bir türlü bulamayan devlet, Ünal Tanık ve Said Sefa gibi isimlere mesnetsiz şekilde cezalar yağdırarak kendi beceriksizliğini örtmek istiyor olmasın?
Murat Aksoy, Bugün gazetesi yazarı. O zaman, o da örgüt üyesi! Ne de olsa yazmış. Yenişafak’ta da yazdı. Hadi bakalım, orası da örgüt yayını diyelim mi?
Gazeteci hapishanesi, ‘iddianame müzesi’
İddianamenin bütününü okuduğumuzda daha çok yazacak şey çıkacak. Bu kesin. Savcının yıllarını bu mesleğe vermiş gazetecileri terörist ilan etmesinin absürtlüğü ve gerçekler yargılamada ortaya çıkacak. Tabi adil yargılama, gerçek mahkemeler karşımızda olursa. Çünkü bu ipe sapa gelmez iddiaları şüpheli diye adı iddianamelere yazılan gazeteciler hallaç pamuğu gibi atacaktır. Acı olanı ise dünya basın özgürlüğü sıralamasında 151. sıraya gerileyen Türkiye’nin gazeteci hapishanesi haline geldiğini en iyi bu iddianame ve benzerleri anlatacak. Kısa süre önce tahliye edilen Necmiye Alpay’ın dediği gibi belki de ileride bir ‘iddianameler müzesi’ kurulacak ve ibret-i âlem olsun diye bunlar sergilenecek…