[Semih Ardıç]
Dolar taşımanın yasak olduğu senelere geri dönülmesine şunun şurasında ne kaldı! Tek adam rejimine legal hale getirecek paket nisanda halkın reyine sunulacak. Tek sesli medya varken tek adamlık kupasını kaldırmak isteyen Saray için maçın neticesi şimdiden belli. Hükmen galip ilan edecekler de o kadarına lüzum görmediler.
Tek medya, tek adam, tek aile ve tek piyasa sayesinde ‘tek devlet’ nakaratının ne manaya geldiğini herkes idrak edecek. İşte o gün çoğunluğun, çoğulculuğun, serbest piyasanın, muhalif düşüncenin kıymeti kalmayacak.
İletişimin bilgiyi cebe indirdiği bir dünyada Türkiye’nin etrafına kalın ve yüksek duvarlar inşâ etmekteki başarısının izahı yok. Dünya o motivasyonu dehşetle seyrediyor.
Kapalı rejim inşâsının siyasî ve içtimaî neticeleri bir anda tahakkuk etmeyecek. Bazıları üç vakitte, bazıları üç senede, bazıları otuz üç senede müşahede edilecek.
SERBEST PİYASA BİTECEK
‘Tek adam devleti’ne gidilirken ekonomi terimleri de yeni bir bakışla ele alınır herhalde. Serbest piyasanın hoş bir hatıra olarak geride kalacağının işaretleri şimdiden verildi. Birkaç ay sonra yasama, yürütme ve yargıyı kendisine bağlayacak olan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Elinde dolar bulunduranla silah taşıyan terörist arasında bir fark yoktur.” sözü tek piyasanın ipuçlarını veriyor.
Zamanı geri sarıyoruz…
1980’den evvel polisler sokakta milleti çevirip cüzdanlarını kurcalardı. Dolar bulurlarsa eyvah ki ne eyvah! Zira döviz taşımak, bulundurmak suçtu dönemde döviz bulundurmak ve onunla alışveriş yapmak 32 Sayılı Türk Parası’nı Koruma Kanunu’na göre yasaktı.
Bu dönemde resmi yoldan ithali serbest olan mallar dışında, yasal olmayan yollarla yurda sokulan mallar da olurdu. Bunların ticareti gizlice tezgah altından yapılırdı. O dönemde bu malların yurtdışından alınabilmesi için, belirli bir döviz ihtiyacı olurdu. Bu dövizler yasal olmayan yollarla çok gizli olarak bu merkezdeki bazı gizli işyerlerinde kulaktan kulağa fısıltı ile iki kişi arasında alınır, satılırdı.
PASAPORTA DÖVİZ TAHSİSATI
İnsanlar yurtdışına gidecekleri zaman, pasaportları karşılığında belirli miktarda döviz alabilirlerdi. Yurda döndüklerinde, artan dövizlerini bankaların kambiyo bölümlerine veya Merkez Bankası’na satabilirlerdi. Bunun dışında döviz bulundurmak ve alıp satmak yasaktı. Ayrıca ithali yasak malları bulundurmak ve alıp satmak da cezai müeyyide içeriyordu.
Çok anlatılan bir hikâye vardır o dönemlere ait: Bir adamın tedavisi için İsviçre’ye gitmesi lazımdır. Ancak pasaportuna 200 dolar verilmiştir. Fakat bu miktarda döviz, onun tedavisine yetmeyecektir. Yanında bir miktar İsviçre Frangı da götürmesi gerekir. Dolayısıyla zorunlu olarak, yasal olmayan yoldan temin ettiği İsviçre Frangı’nı, özel olarak yaptırdığı eni geniş bel kemerinin içine katlayarak yerleştirir. Kemerini de pantolonuna takar ve öylece İsviçre’ye gider. Bu şekilde tedavi masraflarını karşılama imkânı bulur.
Daha sonra Turgut Özal’ın kaldıracağı döviz yasağının hüküm sürdüğü o kapalı ekonomi döneminde polise yakalanmamak için dolar, mark, sterlin için kodlar kullanılırdı.
İllegal dövizler ‘ayaklı borsa’ diye tabir edilen Tahtakale’de bazı kişiler tarafından toplanırdı. Bu kişiler başka başka ticaretle uğraşırlardı. Bu işi yapanlara change (cenç)çi denirdi. Bunlar topladıkları dövizleri İstanbul’da ticarî ilişkili oldukları daha büyük cenççilere gönderirlerdi. Bu gönderme şekli gizli olduğundan, bu konuda da değişik olaylar yaşanırdı. Gönderme işi tamamıyla karşılıklı itimada dayalıdır. Kuryeliği bazen şehirlerarası otobüs şoförleri, bazen özel kişiler, bazen de o yörede yetiştirdikleri mahsulleri büyük şehirde satmaya gelen kişiler yapardı.
POLİSE YAKALANMAMAK İÇİN KOD KULLANILIRDI
Döviz alışverişinin yasal olmadığı dönemlerde bu işi yapan insanlar yaptıkları işin gizliliği açısından, kendi aralarında anlaşabilecekleri bir lügat oluşturdular.
Böylece kendilerini daha kolay ifade edebildikleri gibi, polis ve maliye karşısında da yaptıkları işleri gizleyebildiler.
Üstelik dövizler için oluşturulan bu lügat, döviz işi yapan kişiler arasında Türkiye’nin her yerinde geçerli hale geldi.
Dövizlere isim verilirken yabancı paranın ait olduğu ülkenin ürünleri ön plana çıkartıldı. Ayrıca iki yabancı paranın birbirine olan oranı da isim olarak kullanıldı.
ABD Doları’nın Alman Markı’nın birbirine olan oranından dolara ‘tam’ ismi verilmişti. O dönemde dolar/mark paritesi 4 olduğunda dolara “tam” adı verilmişti. “Tam alırım, tam! denildiğinde o kişinin dolar alacağı anlamına geliyordu. Alman Markı’na da çeyrek deniliyordu.
Yabancı para birimlerinin Ayaklı Borsa’daki lügati şöyleydi:
ABD Doları: Tam
Alman Markı: Çeyrek
İsviçre Frangı: Çikolata
İngiltere Sterlini: Kraliçe
Fransız Frangı: Pejo
İtalyan Lireti: Makarna
Hollanda Florini: Gül
Avusturya Şilini: Şilte
Suudi Arabistan Riyali: Hacı
“No’lor?” ifadesi “fiyatlar ne oldu?” manasında kullanılıyordu.
Yukarıdaki lügat tek adam rejiminde gelişmeye müsait.
Yasaklı kelimelere yeni karşılıklar ve cümle kalıpları ile nevi şahsına münhasır kapalı piyasada alan razı satan razı olacak mı?
Ne dersiniz?
Tek medya, tek adam, tek aile ve tek piyasa sayesinde ‘tek devlet’ nakaratının ne manaya geldiğini herkes idrak edecek. İşte o gün çoğunluğun, çoğulculuğun, serbest piyasanın, muhalif düşüncenin kıymeti kalmayacak.
İletişimin bilgiyi cebe indirdiği bir dünyada Türkiye’nin etrafına kalın ve yüksek duvarlar inşâ etmekteki başarısının izahı yok. Dünya o motivasyonu dehşetle seyrediyor.
Kapalı rejim inşâsının siyasî ve içtimaî neticeleri bir anda tahakkuk etmeyecek. Bazıları üç vakitte, bazıları üç senede, bazıları otuz üç senede müşahede edilecek.
SERBEST PİYASA BİTECEK
‘Tek adam devleti’ne gidilirken ekonomi terimleri de yeni bir bakışla ele alınır herhalde. Serbest piyasanın hoş bir hatıra olarak geride kalacağının işaretleri şimdiden verildi. Birkaç ay sonra yasama, yürütme ve yargıyı kendisine bağlayacak olan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Elinde dolar bulunduranla silah taşıyan terörist arasında bir fark yoktur.” sözü tek piyasanın ipuçlarını veriyor.
Zamanı geri sarıyoruz…
1980’den evvel polisler sokakta milleti çevirip cüzdanlarını kurcalardı. Dolar bulurlarsa eyvah ki ne eyvah! Zira döviz taşımak, bulundurmak suçtu dönemde döviz bulundurmak ve onunla alışveriş yapmak 32 Sayılı Türk Parası’nı Koruma Kanunu’na göre yasaktı.
Bu dönemde resmi yoldan ithali serbest olan mallar dışında, yasal olmayan yollarla yurda sokulan mallar da olurdu. Bunların ticareti gizlice tezgah altından yapılırdı. O dönemde bu malların yurtdışından alınabilmesi için, belirli bir döviz ihtiyacı olurdu. Bu dövizler yasal olmayan yollarla çok gizli olarak bu merkezdeki bazı gizli işyerlerinde kulaktan kulağa fısıltı ile iki kişi arasında alınır, satılırdı.
PASAPORTA DÖVİZ TAHSİSATI
İnsanlar yurtdışına gidecekleri zaman, pasaportları karşılığında belirli miktarda döviz alabilirlerdi. Yurda döndüklerinde, artan dövizlerini bankaların kambiyo bölümlerine veya Merkez Bankası’na satabilirlerdi. Bunun dışında döviz bulundurmak ve alıp satmak yasaktı. Ayrıca ithali yasak malları bulundurmak ve alıp satmak da cezai müeyyide içeriyordu.
Çok anlatılan bir hikâye vardır o dönemlere ait: Bir adamın tedavisi için İsviçre’ye gitmesi lazımdır. Ancak pasaportuna 200 dolar verilmiştir. Fakat bu miktarda döviz, onun tedavisine yetmeyecektir. Yanında bir miktar İsviçre Frangı da götürmesi gerekir. Dolayısıyla zorunlu olarak, yasal olmayan yoldan temin ettiği İsviçre Frangı’nı, özel olarak yaptırdığı eni geniş bel kemerinin içine katlayarak yerleştirir. Kemerini de pantolonuna takar ve öylece İsviçre’ye gider. Bu şekilde tedavi masraflarını karşılama imkânı bulur.
Daha sonra Turgut Özal’ın kaldıracağı döviz yasağının hüküm sürdüğü o kapalı ekonomi döneminde polise yakalanmamak için dolar, mark, sterlin için kodlar kullanılırdı.
İllegal dövizler ‘ayaklı borsa’ diye tabir edilen Tahtakale’de bazı kişiler tarafından toplanırdı. Bu kişiler başka başka ticaretle uğraşırlardı. Bu işi yapanlara change (cenç)çi denirdi. Bunlar topladıkları dövizleri İstanbul’da ticarî ilişkili oldukları daha büyük cenççilere gönderirlerdi. Bu gönderme şekli gizli olduğundan, bu konuda da değişik olaylar yaşanırdı. Gönderme işi tamamıyla karşılıklı itimada dayalıdır. Kuryeliği bazen şehirlerarası otobüs şoförleri, bazen özel kişiler, bazen de o yörede yetiştirdikleri mahsulleri büyük şehirde satmaya gelen kişiler yapardı.
POLİSE YAKALANMAMAK İÇİN KOD KULLANILIRDI
Döviz alışverişinin yasal olmadığı dönemlerde bu işi yapan insanlar yaptıkları işin gizliliği açısından, kendi aralarında anlaşabilecekleri bir lügat oluşturdular.
Böylece kendilerini daha kolay ifade edebildikleri gibi, polis ve maliye karşısında da yaptıkları işleri gizleyebildiler.
Üstelik dövizler için oluşturulan bu lügat, döviz işi yapan kişiler arasında Türkiye’nin her yerinde geçerli hale geldi.
Dövizlere isim verilirken yabancı paranın ait olduğu ülkenin ürünleri ön plana çıkartıldı. Ayrıca iki yabancı paranın birbirine olan oranı da isim olarak kullanıldı.
ABD Doları’nın Alman Markı’nın birbirine olan oranından dolara ‘tam’ ismi verilmişti. O dönemde dolar/mark paritesi 4 olduğunda dolara “tam” adı verilmişti. “Tam alırım, tam! denildiğinde o kişinin dolar alacağı anlamına geliyordu. Alman Markı’na da çeyrek deniliyordu.
Yabancı para birimlerinin Ayaklı Borsa’daki lügati şöyleydi:
ABD Doları: Tam
Alman Markı: Çeyrek
İsviçre Frangı: Çikolata
İngiltere Sterlini: Kraliçe
Fransız Frangı: Pejo
İtalyan Lireti: Makarna
Hollanda Florini: Gül
Avusturya Şilini: Şilte
Suudi Arabistan Riyali: Hacı
“No’lor?” ifadesi “fiyatlar ne oldu?” manasında kullanılıyordu.
Yukarıdaki lügat tek adam rejiminde gelişmeye müsait.
Yasaklı kelimelere yeni karşılıklar ve cümle kalıpları ile nevi şahsına münhasır kapalı piyasada alan razı satan razı olacak mı?
Ne dersiniz?