Şeytan Ayrıntıda Gizlidir

[Tarık Toros]
30 Aralık 2016’da, İstanbul 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi, kimsenin üzerinde durmadığı bir karar aldı. 15 Temmuz darbe davasında tutuklu tutuksuz polisler yargılanıyordu. Mahkeme, tüm sanıkların Digitürk, D-Smart ve Tivibu üyeliklerinin bulunup bulunmadığı, bulunduysa ne zaman abone oldukları, abonelik iptali varsa ne zaman iptal edildiği yönünde yazı yazılmasına karar verdi. Bu platformlara üye olmak veya arzuya göre çıkmanın suç olup olmadığını tartışmayacağım. Zira, ülkede epey zamandır legal faaliyetler suç!
DİGİTÜRK’TEN ÇIKAN YANDI!
Burada mahkemenin muradı şu; 2015 Eylül ayında önce Tivibu, sonra Digitürk, benim de çalıştığım  BUGÜN TV ve Kanaltürk başta olmak üzere onca kanalı platformdan çıkarma kararı almıştı. Yine o günlerde buna tepki olarak on binlerce tüketici bu platformlara aboneliklerini sonlandırmıştı. İşte İstanbul mahkemesi şimdi bunu tespit etmeye çalışıyor. O günlerde aboneliklerini sonlandıranlar yandı anlayacağınız. CHP, başta lideri olmak üzere kapmanya yapmıştı. Yine, Ertuğrul Özkök’ün “Digitürk aboneliğimi sonlandırıyorum” başlıklı yazısını hatırlatıyorum. Yarın öbür gün mahkeme celbi gelirse hazırlıklı olsunlar, vesselam.
PASAPORT İPTALİNİN NEDENİ
Muazzam bir korku atmosferi, müthiş bir baskı ve sindirme günlerinden geçiyoruz. 50 bine yakın insan “darbe”den tutuklu, rakam her gün yüzer yüzer artıyor, bunun sıhhatini bile bilmiyoruz, resmi ajansın geçtiği bu, onun dışında ne haber almak mümkün, ne de gazetecilik. Dünya basınında en iyimser haber ve analizler bile “ülkedeki baskıcı yönetim” diye başlıyor. Kaldı ki dünya kimin umurunda! Yüzbinlerce vatandaş, ülkesinde cadılaştırılmış, pasaportları dahi iptal edilmiş. Niye? Biliyorlar ki ülke dışına çıksalar o pasaportlarla özgürce seyahat edebilecekler ve gittikleri ülkeler bu mazlumları şöyle veya böyle kabul edecek.
YABANCI GAZETECİLER HEDEF
Hemen her konuda yayın yasağı olduğundan dünya basını bile doğru dürüst haber alamıyor. Yetkililerin açıklamaları ile yetiniliyor. Çünkü çoğunun muhabirleri Türkiye’de çalışamıyor. Ya giriş izni verilmiyor, ya çalışma ruhsatı iptal ediliyor, ya da geçici gözaltılarla yıldırılıyor. Ülkede yabancı bir muhabire oda veren otel işletmecisi, başıma bir şey gelir mi diye tırsıyorsa nasıl olacak ki? Devlet o hale geldi ki, basın kartlarını iptal edip “içeride gazeteci yok” diyor. Türkiye’de gazetecilik, yandaşlara dağıtılan basın kartıyla tartılan bir ülkeye dönüştü. Hoş, cebinde kartı olanlar bunu sorguluyor mu, yoksa “benimki iptal edilmedi” diye şükür mü ediyor, tartışılır.
TOPLAMA KAMPLARI KONUŞULUYOR
Hiçbir dönem olmayan, ne Türklerin tarihinde ne de dünya tarihinde eşi benzeri görülmedik kısmi soykırıma imza atılıyor. Ve bu, köşelerde ekranlarda savunuluyor. Cezaevlerini geçtik, artık ciddi ciddi toplama kamplarından bahsediliyor. Bunları yazınca soruyorlar, “bir düşün bakalım niye böyle oldu.” Düşünüyorum elbette. Sadece, sorgulamak çok erken. Buna maruz kalan tek başına bir inanç grubu değil ki, hemen her anlayışın yahut düşüncenin ocağına düşen bir ateş bu.
HELALLEŞMEDEN EVDEN ÇIKAN YOK
Düşünebiliyor musunuz, bırakın tutukluları ve dışarıda ekmeksiz aşsız bırakılan mazlumları, eşleri dahi toplamaya başladılar. Cezaevine görüşe giden, evden helallik alıp sokağa öyle çıkıyor, dönemem diye. Sadece büyükşehirler mi, kasabalara kadar inmiş bir cadı avı, korku iklimi var. Babalar evlatlarını reddediyor, eşler boşanma davası açıyor. Yuvalar fiziken ve manen parçalanıyor.
ÜLKEMİN İTİBARI BENİM İTİBARIM
Hem zannediyor musunuz ki, dışarı çıkan gününü gün edip işine gücüne bakıyor. Asla! Hemen her saat ülkesinden, memleketinden gelen kötü haberlerle sarsılıyor, bu acıyla uyuyor, sabah kalktığında yediği boğazından geçmiyor. Niye? Çünkü ülkesinin itibarı, kendi itibarı. Bu sıfırlanmışsa, kendisinin de vatandaş olarak kıymeti o kadar. Nobel bile kazanabilirsiniz, kan ağlayan baskıcı bir ülke vatandaşı olarak ne kadar içinize sinerse, o kadar işte. Nuri Bilge Ceylan’ı şimdi daha iyi anlıyorum. Cannes’da en iyi yönetmen ödülünü alınca, “Ödülü, tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkeme adıyorum” demişti. Kaldı ki, bu tören Mayıs 2008’deydi. Bugün hangi kaygılar içindedir bilemiyorum.
toros 1