( FARUK MERCAN )
“İran yönetimi ve İran medyası, Halep zaferini kutluyor…”
BBC, haberi dünyaya böyle duyurdu.
İran, Halep’in tamamen Esad’ın eline geçmesinde Rusya ile birlikte kilit rol oynadı. Böylece Türkiye’yi yönetenlerin Esad’ı devirme projesi tamamen çöktü.
Bugünlerde İran, aslında birkaç zaferi birden kutluyor.
İran, bir kaç gün önce, Amerikan uçak şirketi Boeing firmasıyla müthiş bir anlaşma imzaladı. Boeing, İran’a 80 uçak üretecek, İran’ın bu 80 uçak için Boeing’e ödeyeceği para tam 16 milyar dolar…
Donald Trump’ın Amerikan başkanı seçilmesinden sonra, İran’ı zor günlerin beklediği söyleniyordu. Çünkü Trump’ın İran’a bakışı sert… Amerika’nın başını çektiği Batı bloğunun uzun görüşmelerden sonra İran ile vardığı nükleer anlaşmayı Trump askıya almak istiyordu.
Fakat dikkat ediyorum, Trump’ın çevresinden İran ile ilgili gelen sert mesajlarda ciddi azalma var.
İran’ın çok stratejik bir hamleyle, Trump’ın seçilmesinden hemen sonra Boeing’le bu devasa anlaşmayı yapması, mutlaka Amerikan siyasetini etkileyecektir. Çünkü, büyük Amerikan şirketlerinin siyaset üzerinde her zaman ağırlığı vardır.
Kaldı ki, uzunca bir süredir Amerikan siyasetinde, Amerika’nın Orta Doğu’da İran’a ihtiyacı olduğuna dair çok ciddi bir akım var.
John Hopkins Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Okulu SAİS’in başındaki Vali Nasr’ın “Şii Uyanışı” kitabı, 2007’de yayınlandığında çok satanlar listesine girdi.
İkisi de önemli üniversitelerde profesör olan Flynt Leverett ve Hillary Leverett’in imzalarını taşıyan ve üç yıl önce yayınlanan “İran’a Gitmek, Amerika Niçin İran İslam Cumhuriyeti’ni Kabul Etmeli?” kitabı da bu yönde çok ses getirmiş bir başka çalışma…
Şurası çok açık… Orta Doğu’da Türkiye’nin boşluğunu İran süratle dolduruyor.
Komşularla “sıfır problem” diyerek, “stratejik derinlik” diyerek yola çıkanlar, sonunda Türkiye’yi Suriye batağına soktular. Osmanlı’dan beri, Türkiye dış politikada en başarısız dönemini yaşıyor.
Halep, Esad’ı devirme projesinin üssü gibiydi. Saraydaki Şahıs, Halep’teki Emevi Camii’nin imamı Muaz EL Hatip’le Suriye sınırındaki şehirlerde mitingler yapıyor, “Esad’ın devrilmesi yakın” diyordu. Esad gidecek, Muaz EL Hatip Suriye’nin yeni lideri olacaktı!..
Şimdi bakıyorum. Her gün kadınların, çocukların öldüğü, Batı medyasının Bosna’daki vahşetin sembolü Srebrenitsa’ya benzettiği Halep’teki katliam karşısında sesini çıkaramıyor Saraydaki Şahıs… Ancak, Putin ve Ruhani’ye “Esad’ı durdurun” diye yalvarabiliyor. Normal şartlarda, “Katil Esad” diye bağırıp ortalığı inletmesi gerekirdi değil mi? Ama Esad’a tek kelime edemiyor artık… Çünkü Putin’e verdiği sözler var.
Evet Halep’in düşmesi, Saray’daki şahsın Suriye politikasının iflasıdır. Havuz gazeteleri, akılları yeni başlarına gelmiş gibi, İran’ı suçlayan manşetler atıyorlar şimdi… Güya Halep’teki katliamdan Şii milisler sorumluymuş. Tahliye olan sivillere bu milisler ateş açıyorlarmış. Sanki İran onların “ikinci evi” değildi. Sanki İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, onların “Rehber”i değildi.
Sanki İran’ın, Suriye’deki savaşta Esad için 20 generalini, en az bin askerini kaybettiğini bilmiyorlar. Sanki Rus uçaklarının Halep’i günlerce bombaladığını bilmiyorlar!..
Keşke, bayram namazı kılacağız dedikleri Halep’teki Emevi Camii’nin kurşunlarla enkaza dönüşen resimlerine bakıp biraz utansalar…
2010 yılında, şimdi hapiste olan Prof. Mümtazer Türköne ile, Hatay’daki bir konferans programından sonra Halep’e gitmiş, Emevi Camii’nde namaz kılmıştık. Bediüzzaman’ın 1911 yılında hutbe verdiği ve içinde Hazret-i Zekeriya’nın makamı bulunan Emevi Camii….
Bediüzzaman, 1911’de Emevi Camii’nde yaklaşık 10 bin kişiye hitaben verdiği hutbede, İslam dünyasının Batı karşısında neden geri kaldığını 6 sebeple anlatmış ve bunlardan biri “istibdat” demişti.
Türkiye’dekiler Esad’ı devirelim derken, çok daha müstebit bir rejim kurmadılar mı? “Türkiye tipi başkanlık” dedikleri aslında “Türkiye tipi bir Baas rejimi” değil mi?…
İnternet’e girin, Emevi Camii’nin önceki resimleriyle şimdiki resimlerine bakın… Emevi Camii’nin insanın içini yakan yeni resimleri aslında, İslam coğrafyasının müstebitler elindeki perişan halinin de resmidir.
Evet, Türkiye her alanda mevzi kaybettikçe, İran bu boşluğu dolduruyor ve yükseliyor.
Bu yılın başında sohbet ettiğim bir Arap diplomat, “Bugün İslam dünyasının dört başkentini İran yönetiyor” dedikten sonra şu başkentleri saymıştı: Bağdat, Şam, Beyrut, Sana… Arap diplomat, belki de nezaketinden bu dört başkente Ankara’yı ilave etmedi.
İran gerçekten büyük oynuyor. Ayetullah Humeyni’nin Suriye’deki Nusayrilik inancını “İslam dışı” gösteren fetvasını onun ölümünden sonra yeni dini lider Ali Hamaney kaldırdı. “Her imamın fetvası, onun döneminde geçerlidir” diyerek…
İran her mevzide zaferler kazanırken bugün nasıl bir Türkiye var? Suriye batağına girmiş, bütün komşuları ile sorunlu bir Türkiye… Bugün bir gazete, “Suriye’den yirminci şehit geldi” diyordu. Bu rakamların gerçeği yansıttığına inanmıyorum. Üstelik son şehitlerde İran’ın insansız hava aracı yer gösterdi, Esad’ın uçağı TSK timini vurdu.
Afganistan savaşından sonra Pakistan’ın yaşadığı istikrarsız süreç, siyasi literatüre “Pakistanlaşma” deyimini sokmuştu. Türkiye Suriye’deki olayların başladığı 2011 yılından beri bunu yaşıyor. İstanbul ve Ankara’daki bombalı saldırılara bakın… Hepsinde Suriye’den ve IŞİD’den bir iz var. Suriye sınırındaki şehirlerde kaç patlama oldu, kaç insanımız hayatını kaybetti bu beş yıllık sürede…
Son olarak Beşiktaş’taki saldırıyı yapanlardan biri Suriye’den gelmiş. Belki de Kayseri’deki saldırıdan da bir Suriye izi çıkacak…
Çünkü Esad, Suriye’nin bu duruma gelmesinden Saraydaki Şahsı doğrudan sorumlu tutuyor ve intikam alıyor. Belli ki intikam almaya devam edecek… PKK’nın son beş yıldır yaptığı saldırılarda Esad’ın lojistik desteğini hatırlayın…
İşte, “Cemaati bitirip Halife olma” sevdasıyla yola çıkanların beş yılda Türkiye’yi getirdikleri nokta bu…
Birşey daha var.
Donald Trump’a umut bağlamıştı Saraydaki Şahıs… “Trump, Cemaat’ten para alıp kazanmadı ki” diyerek…
Ama Trump, Rıza’yı tutuklatan Savcı Bharara’yı çağırarak göreve devam etmesini istedi. Halbuki Saraydaki Şahıs, Savcı Bharara için “Cemaat’in yedirdiği, içirdiği bir adam” diyordu.
Dikkat edin, eskisi kadar Trump’tan övgüyle bahsetmiyor artık Saraydaki Şahıs… Yakında “Obama gibi, Trump da beni hayal kırıklığına uğrattı” derse şaşırmayın…
Rıza’nın ortağı Zencani’ye idam cezası vererek safralarından kurtulan, Suriye’de kazanan, Amerika’da Boeing’le hamle yapan bir İran…
Ve, Suriye’de, Irak’ta, Mısır’da kaybetmiş, Amerikan hapishanesindeki Rıza’ya rehin düşmüş bir Türkiye…
“İran yönetimi ve İran medyası, Halep zaferini kutluyor…”
BBC, haberi dünyaya böyle duyurdu.
İran, Halep’in tamamen Esad’ın eline geçmesinde Rusya ile birlikte kilit rol oynadı. Böylece Türkiye’yi yönetenlerin Esad’ı devirme projesi tamamen çöktü.
Bugünlerde İran, aslında birkaç zaferi birden kutluyor.
İran, bir kaç gün önce, Amerikan uçak şirketi Boeing firmasıyla müthiş bir anlaşma imzaladı. Boeing, İran’a 80 uçak üretecek, İran’ın bu 80 uçak için Boeing’e ödeyeceği para tam 16 milyar dolar…
Donald Trump’ın Amerikan başkanı seçilmesinden sonra, İran’ı zor günlerin beklediği söyleniyordu. Çünkü Trump’ın İran’a bakışı sert… Amerika’nın başını çektiği Batı bloğunun uzun görüşmelerden sonra İran ile vardığı nükleer anlaşmayı Trump askıya almak istiyordu.
Fakat dikkat ediyorum, Trump’ın çevresinden İran ile ilgili gelen sert mesajlarda ciddi azalma var.
İran’ın çok stratejik bir hamleyle, Trump’ın seçilmesinden hemen sonra Boeing’le bu devasa anlaşmayı yapması, mutlaka Amerikan siyasetini etkileyecektir. Çünkü, büyük Amerikan şirketlerinin siyaset üzerinde her zaman ağırlığı vardır.
Kaldı ki, uzunca bir süredir Amerikan siyasetinde, Amerika’nın Orta Doğu’da İran’a ihtiyacı olduğuna dair çok ciddi bir akım var.
John Hopkins Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Okulu SAİS’in başındaki Vali Nasr’ın “Şii Uyanışı” kitabı, 2007’de yayınlandığında çok satanlar listesine girdi.
İkisi de önemli üniversitelerde profesör olan Flynt Leverett ve Hillary Leverett’in imzalarını taşıyan ve üç yıl önce yayınlanan “İran’a Gitmek, Amerika Niçin İran İslam Cumhuriyeti’ni Kabul Etmeli?” kitabı da bu yönde çok ses getirmiş bir başka çalışma…
Şurası çok açık… Orta Doğu’da Türkiye’nin boşluğunu İran süratle dolduruyor.
Komşularla “sıfır problem” diyerek, “stratejik derinlik” diyerek yola çıkanlar, sonunda Türkiye’yi Suriye batağına soktular. Osmanlı’dan beri, Türkiye dış politikada en başarısız dönemini yaşıyor.
Halep, Esad’ı devirme projesinin üssü gibiydi. Saraydaki Şahıs, Halep’teki Emevi Camii’nin imamı Muaz EL Hatip’le Suriye sınırındaki şehirlerde mitingler yapıyor, “Esad’ın devrilmesi yakın” diyordu. Esad gidecek, Muaz EL Hatip Suriye’nin yeni lideri olacaktı!..
Şimdi bakıyorum. Her gün kadınların, çocukların öldüğü, Batı medyasının Bosna’daki vahşetin sembolü Srebrenitsa’ya benzettiği Halep’teki katliam karşısında sesini çıkaramıyor Saraydaki Şahıs… Ancak, Putin ve Ruhani’ye “Esad’ı durdurun” diye yalvarabiliyor. Normal şartlarda, “Katil Esad” diye bağırıp ortalığı inletmesi gerekirdi değil mi? Ama Esad’a tek kelime edemiyor artık… Çünkü Putin’e verdiği sözler var.
Evet Halep’in düşmesi, Saray’daki şahsın Suriye politikasının iflasıdır. Havuz gazeteleri, akılları yeni başlarına gelmiş gibi, İran’ı suçlayan manşetler atıyorlar şimdi… Güya Halep’teki katliamdan Şii milisler sorumluymuş. Tahliye olan sivillere bu milisler ateş açıyorlarmış. Sanki İran onların “ikinci evi” değildi. Sanki İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, onların “Rehber”i değildi.
Sanki İran’ın, Suriye’deki savaşta Esad için 20 generalini, en az bin askerini kaybettiğini bilmiyorlar. Sanki Rus uçaklarının Halep’i günlerce bombaladığını bilmiyorlar!..
Keşke, bayram namazı kılacağız dedikleri Halep’teki Emevi Camii’nin kurşunlarla enkaza dönüşen resimlerine bakıp biraz utansalar…
2010 yılında, şimdi hapiste olan Prof. Mümtazer Türköne ile, Hatay’daki bir konferans programından sonra Halep’e gitmiş, Emevi Camii’nde namaz kılmıştık. Bediüzzaman’ın 1911 yılında hutbe verdiği ve içinde Hazret-i Zekeriya’nın makamı bulunan Emevi Camii….
Bediüzzaman, 1911’de Emevi Camii’nde yaklaşık 10 bin kişiye hitaben verdiği hutbede, İslam dünyasının Batı karşısında neden geri kaldığını 6 sebeple anlatmış ve bunlardan biri “istibdat” demişti.
Türkiye’dekiler Esad’ı devirelim derken, çok daha müstebit bir rejim kurmadılar mı? “Türkiye tipi başkanlık” dedikleri aslında “Türkiye tipi bir Baas rejimi” değil mi?…
İnternet’e girin, Emevi Camii’nin önceki resimleriyle şimdiki resimlerine bakın… Emevi Camii’nin insanın içini yakan yeni resimleri aslında, İslam coğrafyasının müstebitler elindeki perişan halinin de resmidir.
Evet, Türkiye her alanda mevzi kaybettikçe, İran bu boşluğu dolduruyor ve yükseliyor.
Bu yılın başında sohbet ettiğim bir Arap diplomat, “Bugün İslam dünyasının dört başkentini İran yönetiyor” dedikten sonra şu başkentleri saymıştı: Bağdat, Şam, Beyrut, Sana… Arap diplomat, belki de nezaketinden bu dört başkente Ankara’yı ilave etmedi.
İran gerçekten büyük oynuyor. Ayetullah Humeyni’nin Suriye’deki Nusayrilik inancını “İslam dışı” gösteren fetvasını onun ölümünden sonra yeni dini lider Ali Hamaney kaldırdı. “Her imamın fetvası, onun döneminde geçerlidir” diyerek…
İran her mevzide zaferler kazanırken bugün nasıl bir Türkiye var? Suriye batağına girmiş, bütün komşuları ile sorunlu bir Türkiye… Bugün bir gazete, “Suriye’den yirminci şehit geldi” diyordu. Bu rakamların gerçeği yansıttığına inanmıyorum. Üstelik son şehitlerde İran’ın insansız hava aracı yer gösterdi, Esad’ın uçağı TSK timini vurdu.
Afganistan savaşından sonra Pakistan’ın yaşadığı istikrarsız süreç, siyasi literatüre “Pakistanlaşma” deyimini sokmuştu. Türkiye Suriye’deki olayların başladığı 2011 yılından beri bunu yaşıyor. İstanbul ve Ankara’daki bombalı saldırılara bakın… Hepsinde Suriye’den ve IŞİD’den bir iz var. Suriye sınırındaki şehirlerde kaç patlama oldu, kaç insanımız hayatını kaybetti bu beş yıllık sürede…
Son olarak Beşiktaş’taki saldırıyı yapanlardan biri Suriye’den gelmiş. Belki de Kayseri’deki saldırıdan da bir Suriye izi çıkacak…
Çünkü Esad, Suriye’nin bu duruma gelmesinden Saraydaki Şahsı doğrudan sorumlu tutuyor ve intikam alıyor. Belli ki intikam almaya devam edecek… PKK’nın son beş yıldır yaptığı saldırılarda Esad’ın lojistik desteğini hatırlayın…
İşte, “Cemaati bitirip Halife olma” sevdasıyla yola çıkanların beş yılda Türkiye’yi getirdikleri nokta bu…
Birşey daha var.
Donald Trump’a umut bağlamıştı Saraydaki Şahıs… “Trump, Cemaat’ten para alıp kazanmadı ki” diyerek…
Ama Trump, Rıza’yı tutuklatan Savcı Bharara’yı çağırarak göreve devam etmesini istedi. Halbuki Saraydaki Şahıs, Savcı Bharara için “Cemaat’in yedirdiği, içirdiği bir adam” diyordu.
Dikkat edin, eskisi kadar Trump’tan övgüyle bahsetmiyor artık Saraydaki Şahıs… Yakında “Obama gibi, Trump da beni hayal kırıklığına uğrattı” derse şaşırmayın…
Rıza’nın ortağı Zencani’ye idam cezası vererek safralarından kurtulan, Suriye’de kazanan, Amerika’da Boeing’le hamle yapan bir İran…
Ve, Suriye’de, Irak’ta, Mısır’da kaybetmiş, Amerikan hapishanesindeki Rıza’ya rehin düşmüş bir Türkiye…