9 Aralık Uluslararası Yolsuzluk Mücadele Günü’nde Türkiye’nin durumunu Uluslararası Şeffaflık Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Oya Özarslan değerlendirdi. Özarslan “Yolsuzluk insanı öldürür” dedi.
Birleşmiş Milletler 2003 yılında Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi’ni kabul etti ve sözleşme kapsamında 9 Aralık Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Günü ilan edildi. Gün kapsamında çeşitli ülkelerde yolsuzlukla ilgili konferanslar düzenleniyor. Merkezi Berlin’de olan Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Transparency International) yolsuzluğun önlenmesi için 1993 yılından beri 100’den fazla ülkede çalışmalar yapıyor. Kurum her yıl ülkelerin derecelendirildiği Yolsuzluk Algı Endeksi’ni yayınlıyor. 2014 yılında 45 puanla 64’üncü sırada yer alan Türkiye, geçen yıl 42 puanla 168 ülke arasında 66’ncı sıraya geriledi. Türkiye’deki durumu, Uluslararası Şeffaflık Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Uluslararası Şeffaflık Örgütü Türkiye Başkanı Oya Özarslan değerlendirdi.
-Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün tanımına göre “verilen kamu gücünün özel çıkar sağlamak amacıyla kötüye kullanılmasına“ yolsuzluk deniyor. Yolsuzluktan ne anlaşılmalı?
Oya Özarslan: Genel tanımın içine birçok suç tipi giriyor. Rüşvetin yanında ihaleye fesat karıştırma, görevi kötüye kullanma, irtikap, nüfuz ticareti denen suçlar gibi değişik tipleri var. Biz suç kavramının dışına çıkarak yolsuzluğa bakıyoruz. Örneğin Soma’da 301 işçinin ölmesi olayı, tek başına bir iş kazası olmanın ötesine gidiyor çünkü o kazanın olmasında denetim görevini yerine getirmeyen kurumlar var. Devletin oradaki denetçisiyle maden sahibi arasındaki ilişkiler var, çıkar çakışmaları var. Kazanın olmasından 4 gün önce verilmiş, her şey yolunda diyen bir rapor var. Rödovans sistemiyle kâr hırsı üzerinden işleyen bir sistem var ve buna izin veren bir devlet var. Aslında bu da bir yolsuzluktur. Bakışımız insan hakları çerçevesine son derece yakın. Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nde kullandığımız bir kavram var. “Yolsuzluk İnsanı Öldürür” deriz. Biz bunu Türkiye’de sürekli görüyoruz. Aladağ’da çocukların yanması olayı da öyledir. Çok hazin bir olay. Orada kanuna aykırı bir yurt açılmış. Kanuna aykırı olduğu halde yurdun işlemesine göz yumuluyor. Yangın talimatına uygun düzenlenmemiş bir bina, insanların barınma hakkına da aykırı bir sistem söz konusu. Bu yüzden yolsuzluğa sadece bir ekonomik suç, paranın el değiştirmesi, rüşvet gibi bir kavramın dışına çıkarak biraz daha geniş, insan hakları perspektifiyle bakıyoruz.
Türkiye 2013 yılında bir yolsuzluk ve rüşvet soruşturması geçirdi. 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının hakkıyla yürütüldüğünü ve sonuçlandırıldığını düşünüyor musunuz?
Özarslan: Düşünmüyorum. Siyaset, medya, iş dünyası hatta sivil toplum hepsinin iç içe geçtiği sistemik bir yolsuzluğa ilişkin çok ciddi iddialar vardı. Bir hukukçu olarak iddialar varken kimse için suçludur diyemem ama yargılamanın yapılması lazımdı. 17 Aralık’ı yolsuzlukla ilgili bildiğimiz skandalların hepsinden ayıran husus şudur: 17 Aralık hâkim önüne çıkmadı. 17 Aralık Türkiye’de tipik bir cezasızlık örneğidir, şimdiye kadar gördüğümüz en şiddetli cezasızlık örneğidir.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün yayınladığı Yolsuzluk Algı Endeksi’nde 2012 ve 2013 yıllarında Türkiye’nin nispeten yüksek puanlar alarak çıkış yakaladığını görüyoruz. Bununla birlikte Türkiye son iki yıldır endekste bir düşüş kaydetti. Siz bunun nedenlerini neye bağlıyorsunuz?
Özarslan: 2013’teki, en son yüksek olduğu rakamdı ama tabi o bir buçuk yıl önceki bir durumu yansıtıyordu. 2007’den beri gelen Avrupa Birliği ile ilişkilerin artırılması ve o çerçevede reformların yapılması gibi bir süreç vardı. O süreçte Türkiye’de bir takım gelişmeler oldu; uluslararası anlaşmalar imzalandı. Bilgi edinme kanunu çıkarıldı. Devlet tarafından 2010 yılında bir yolsuzlukla mücadele planı açıklandı. Bunlar birtakım çabalar gösteren bir ülke görüntüsü veriyor. AB ile ilişkilerin yüksek olduğu, reformların yapıldığı dönemlerde Türkiye ile ilgili algı ister istemez daha iyiydi. Ama 2013 yılından itibaren birincisi tabii ki 17-25 Aralık yolsuzluk skandalı ortaya çıktı. Yolsuzluk skandalından ziyade buna nasıl davrandığınız çok önemli. Türkiye’de bu yargılanmadı, üstü kapatıldı. İnsan hakları ve demokratik ortamla ilgili olumsuz gelişmeler oldu. Defalarca internet, Youtube, Twitter kapatıldı. Yasaların çoğu geriye dönük şekilde değiştirildi. Yani 17-25 Aralık’ın kendisi bizim sivil haklar alanımızda da büyük kayıplara yol açtı. Ayrıca 17-25 Aralık’tan sonra bürokratların dokunulmazlıkları çok daha artırıldı. Türkiye hem demokratik alanda hem de yolsuzlukla mücadele alanında geriye giden bir ülke görüntüsü verdi doğal olarak.
Maliye Bakanı Naci Ağbal salı günü “Varlık Barışı ile yurtdışındaki kaynaklarını Türkiye’ye getirenlerden hiçbir vergi almayacağız“ dedi. Uygulama yasadışı yollardan kazanılmış paranın aklanmasına yol açabilir mi? Şeffaflık bakımından bu uygulamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özarslan: Çok vahim bir şey bu. Şimdi çok daha net bir açıklama bekliyoruz aslında, zira bu sadece kafalarda büyük bir soru işareti uyandırdı. Eğer şu an konuştuğumuz gibiyse, bu kara para aklamaya davet demektir, yani parasını kaçırmak isteyen, parasını saklamak isteyen için, mesela terör, uyuşturucu, suçtan kaynaklanan paralar vardır, bunların gelmesi Türkiye’nin güvenli bir liman haline gelmesi anlamına gelir. İşte bu korkunç olur. Mali Eylem Görev Gücü (FATF) diye bir kurum var. FATF tamamen kara para aklama ve terörün finansmanının önlenmesi konusunda bir görev gücüdür. Türkiye bunun üyesidir ve belli kriterleri yerine getirmediği için hala gri konumdadır. Türkiye üç defa incelemeden geçti ve terörün finansmanı Türkiye’de uluslararası düzenlemelere uygun hale getirilmedi, tüzel kişilere karşı yaptırımlar gibi uzun listeler var. Aslında Türkiye 2008-2009’dan itibaren burada birtakım düzenlemeler yapmaya başladı. Mesela bankacılık, sigortacılık, finans sektöründe gelen paranızın kaynağını bildirmek durumundasınız ve şüpheli işlem varsa, otomatik olarak o kurumun görevlileri bildirimde bulunmak zorunda. Bildirimde bulunmazsa, o görevli hakkında sorumluluk doğuyor. Kanunun kendisi böyle. Şimdi bakanın dediğinden biz neyi anlamalıyız? Araştırmayacak mıyız? Araştırmazsak bu sefer kimse şüpheli işlem bildirimini yapmayacak demektir, bu da kanuna tamamen aykırı bir durum oluşturur. FATF’nin 40 tane önerisi var bunların içinde 21 ve 22’nci öneriler tamamen şüpheli işlem bildirimiyle ilgilidir. Bildirimi yapanı, ihbar edeni de korumaya ilişkin bir yükümlülüğü vardır. Bunlara tamamen aykırı bir durumdan bahsediyoruz demektir, bize yaptırımlar uygulanabilir. Reel sektör için de son derece kötü bir durum olur, çok riskli bir ülke haline gelir Türkiye.
Önümüzdeki süreçte Türkiye’nin ilk etapta çözmesi gereken yapısal sorunları nasıl özetlersiniz?
Özarslan: Siyasi irade görmemiz lazım. Yapılması gereken reformlar var. Siyasetten bahsettim, siyasetin finansmanından, mal varlıklarının açık olmasına kadar. Kamu ihale kanunu büyük bir problemdir; kanun şeffaflıktan uzak bir hale geldi. Son 11 yılda 176 tane değişiklik yapıldı, bu değişikliklerin hepsi de kanun kapsamı dışına çıkaran, yani idarenin inisiyatifine bırakan hususlardır. Bilgi edinme kanunu işlemiyor. Böyle bir kanun olmasına rağmen devlet bilgi vermiyor. Ve tabii ki en büyüğü cezasızlık. Bu kültür devam ettiği sürece, buna karşı mücadele, toplumu buna katmak, insanlara bir inanç verebilmek pek mümkün değil. (DW)
5 soruda yolsuzluk
9 Aralık Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Günü. Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen bu gün kapsamında yolsuzluğun ne olduğunu ve dünyada çapındaki boyutlarını 5 soruda derledik.
1. Yolsuzluk nedir?
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün (Transparency International) tanımına göre ”kamu gücünün, özel çıkar sağlamak amacıyla kötüye kullanılmasına“ yolsuzluk deniyor. Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak düzenlenen rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma, yasadışı yoldan elde edilen kazancın (kara para) aklanması, dolandırıcılık, sahtecilik, zimmet, irtikâp gibi suçlar bu çerçevede ele alınıyor.
2. Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Günü ne zaman ortaya çıktı?
Birleşmiş Milletler Kalkınma Fonu’nun tahminlerine göre dünyada her yıl 1 trilyon Amerikan Doları rüşvet olarak ödeniyor. Yolsuzluk yapılarak çalınan paranın miktarı 2 trilyon 600 milyar doları buluyor. Birleşmiş Milletler, eğitim, sağlık, adalet, demokrasi, refah ve kalkınmaya verdiği zararları göz önünde bulundurarak yolsuzluğa karşı küresel bir mücadele başlatmış durumda. Bu çerçevede 31 Ekim 2003 tarihinde Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi kabul edildi. Sözleşme kapsamında 9 Aralık’ın Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Günü olması da benimsendi. BM sözleşmesi Türkiye’de 24.05.2006 tarihli resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Türkiye ayrıca Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Rüşvetle Mücadele Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmelere taraf.
3. Yolsuzluk Algı Endeksi nedir?
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün her yıl ülkelerdeki yolsuzluğu derecelendiren bir Yolsuzluk Algı Endeksi yayınlıyor. 100 puan en düşük yolsuzluk algısına 0 ise en yüksek yolsuzluk algısına denk geliyor. Geçen yıl yolsuzluk algısının en az olduğu ülke 90 puanla listenin ilk sırasında yer alan Danimarka oldu, onu Finlandiya ve İsveç takip etti. Listenin son sırasını ise 8’er puanla Kuzey Kore ve Somali paylaştı. 2012 ve 2013 yıllarında nispeten iyi sonuçlar alan Türkiye 2014 ve 2015 yıllarında düşüş kaydetti. 2014 yılında 45 puanla 64’üncü sırada yer alan Türkiye geçen yıl 42 puanla 168 ülke arasında 66’ncı sıraya geriledi.
4. Yolsuzluk hangi ülkelerde hükümet protestolarına yol açıyor?
Dünya kamuoyu yolsuzluk nedeniyle koltuğundan olan devlet ve hükümet başkanlarına yabancı değil. 2016 yılında da bazı ülkelerde yolsuzluk iddiaları nedeniyle hükümet ve devlet başkanları yoğun protestolara maruz kaldı. Bunlar arasında üç ülke öne çıktı.
BREZİLYA: Brezilya’da devlete ait petrol şirketi Petrobras skandalının etkileri sürüyor. Petrobras’ın 2004-2014 yılları arasında inşaat şirketlerine normal bedelin üzerinde ihaleler verdiği ve bu şirketlerin de siyasi partilere rüşvet sağladığı ortaya çıktı. 900 bin euroluk maddi kazanç sağladığı iddia edilen eski Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva Mart ayında gözaltına alındı ve sorgulandı. Halefi Dilma Rousseff 2003-2010 yılları arasında Petrobras’ın başkanlığını yaptığı için skandaldan etkilendi. Hakkında herhangi bir dava açılmasa da Senato Ağustos ayında Rousseff’i devlet başkanlığı görevinden azletti. Brezilya’da yolsuzluk davalarını soruşturan savcıların ve yargıçların yetkilerinin kısıtlanmasını öngören bir yasa tasarısı aralık ayında yine halkın sokağa dökülmesine neden oldu.
MALEZYA: Malezya’da Başbakan Necib Rezak kendi denetimindeki Malezya Kalkınma Fonu’ndan (1MDB) yaklaşık 700 milyon doları kişisel banka hesaplarına aktarmakla suçlanıyor. Malezya Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu geçen yıl bu paranın Suudi Arabistanlı bağışçılardan geldiğini söyleyerek Rezak’ı aklamak istedi ancak bağışın hangi amaçla yapıldığı ortaya konamadı. Kasım ayında Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da muhalefetteki Bersih (“temizlik”) hareketinin düzenlediği yolsuzluk protestosuna on binlerce kişi katıldı. Göstericiler Başbakan Rezak’ın istifasını istedi.
GÜNEY KORE: Güney Kore Devlet Başkanı Park Geun-hye hiçbir resmi görevi olmayan arkadaşı Choi Soon-sil’in devlet işlerine müdahil olmasına izin verdiği için tepkilerin hedefinde. Aralarında devlet başkanının konuşma metinlerinin de olduğu yaklaşık 200 gizli belge Choi’nin bilgisayarında bulunmuştu. Choi hakkında ayrıca işadamlarını kontrolü altındaki vakıf ve derneklere on milyonlarca dolar bağış yapmaya zorladığı gerekçesiyle dava açıldı. Bir Şaman liderin kızı olan Choi hakkında kamuoyunda “Koreli Rasputin” benzetmesi yapılmıştı. Güney Kore Devlet Başkanı Park 25 Ekim’de Choi ile yakın ilişkisi olduğunu kabul etti. Kasım ayında başkent Seul’da toplanan yaklaşık 190 bin kişi Park’ın istifasını istedi. Güney Kore Devlet Başkanı Park 9 Aralık 2016 tarihinde Uluslarası Yolsuzlukla Mücadele Günü’nde parlamento tarafından görevinden azledildi.
5. Panama Belgeleri ne anlama geliyor?
Kamuoyuna Panama Belgeleri olarak sızdırılan dokümanlar, İtalyan Corriere della Sera gazetesine göre “tüm zamanların en büyük finans skandalını” ortaya koydu. Dünyanın en büyük off-shore hukuk danışmanlık şirketi Mossack Fonseca’dan sızdırılan belgelerin sayısı 11,5 milyonu buluyor. Panama’daki 215 bin hayali şirket üzerinden finans işlemleri yapan ve böylece varlıklarını gizleyen eski ve görevdeki 12 devlet ve hükümet başkanı, 128 politikacı, milyarder ve ünlü sporcunun adı belgelerde yer alıyor. Birçok ülkede yolsuzluk soruşturmalarını tetikleyen Panama Belgeleri, İzlanda Başbakanı Sigmundur David Gunnlaugsson’un istifasını getirdi. İspanya’da Sanayi Bakanı Jose Manuel Soria bu belgeler nedeniyle görevinden ayrıldı. İngiltere Başbakanı David Cameron 2009-2015 yıllarını kapsayan altı yıllık vergi beyannamesini açıklamak zorunda kaldı. Arjantin Devlet Başkanı Mauricio Macri hakkında da soruşturma başlatıldı.