Tüm Zamanların Gazetecilik Vahşeti

[Tarık Toros]
İspanya’da Franco diktatörlüğü İkinci Dünya Savaşı ile başlar, 1975’te Franco’nun yaşlanması, ekonomik krizin de tetiklemesiyle biter. Anayasa yoktur, demokrasi yoktur, rejim tek elde toplanmıştır, basın mutlak kontrol altındadır, toplantı gösteri hakkı vesaire doğal olarak yasaktır. Franco öldükten sonra kral olan Juan Carlos, yetkilerini demokrasiye dönmek için kullanmasa, iç kargaşa belki daha uzun sürecektir ama neyse ki birkaç yıl içinde yeni anayasanın kabulü ile İspanya toparlar. Toparlarken de doğal olarak geçmişle hesaplaşma gündeme gelir. Sonra bakarlar ki, tartışmalar tekrar iç savaş çıkaracak, vazgeçerler. Derler ki, “ne yaşandıysa yaşandı, geride bırakalım, sünger çekelim.”
Niye anlattım, halimiz bu da ondan.
-Sanki şu gün mükemmel bir yargımız varmış gibi, eski HSYK seçimleri filan kritik ediliyor.
-Sanki şu gün mahkemeler şahane çalışıyormuş gibi, önceki mahkeme kararları eleştiriliyor.
-Sanki şu gün kumpasın daniskası yokmuş gibi önceki kumpaslar üzerinde tepeniliyor.
-Sanki şu gün şüphelilerden ve avukatlarından gizlenen tüm ayrıntılar doğrudan basına servis edilmiyormuş gibi, önceki sızıntılar konuşuluyor.
-Sanki şu gün bırak gazeteciliği, atılan eleştirel tweet’ten dahi tutuklamalar yokmuş gibi önceki “gazetecilikten tutuklanmadılar” manşetleri yerden yere vuruluyor.
Neyin hesabını görüyoruz?
Hoş, kime ne anlatmaya çalışıyoruz ki!
Muhataplarınız iyiniyetli mi ki?
Adamların damadının, beyefendinin damadı ile mailleşmeleri çarşaf çarşaf ortada, utanmadan hiçbir şey yokmuş gibi gazetelerinde sağa sola ayar veriyorlar. Kapalı kapılar ardında dilenmeyen özür kalmamış, sözümona geçmişin hesabını soruyorlar. Patronları Saray’da o mahcup tuhaf fotoğraf karesine girmiş, aleme ahkam kesiyorlar. Sonra sıkılmadan, “Bunlar iktidarla kol kolaydı” diye yazıyorlar. Velev ki öyleydi, peki sizin en az dört-beş senedir kucak kucağa durumunuzu nereye koyacağız? Zalimlikte tüm zamanların “gazetecilik” vahşetine imza atılıyor, göz göre göre.
Onun için, geçeceksin bunları. Yarın sular çekilince, uzaydan ülkeye yeni insanlar inmeyecek; sen, ben, bizim oğlan olacak. İlk taşı masum olan atsın misali, kimseyi diri diri gömmeden herkes üstünü başını silkeleyip öyle yola devam edecek, başka yolu yok. Evrensel kural bu. Sağa sola çemkirmeden önce herkes kendi günahıyla yüzleşecek, önceki hatalar tekrarlanmayacak, vesselam.

Mazlum mesajlarına, Ankara’da tutuklu bir öğretmenin açık görüşte yaşadıkları ile devam edelim:

ÜÇ DAL PAPATYA! 
Geçen açık görüş günü bir sıkıntı oldu. Salona girdiğimde ailemin morali ciddi bozuktu. Salondakilerin de moralleri bozuk. Hayırdır inşallah dedim içimden. Boş bir masaya geçtik ailemle. Çocuklarım, eşim, babam, annem, kardeşim geldiler. “Hayırdır” dedim, “Neden bozuk moraliniz?” Bir şey yok, dediler. Halbuki yüz ifadeleri öyle demiyordu.
Beş dakika sonra bir infaz koruma memuru elinde papatya ile geldi ve kucağımda oturan 3 yaşındaki kızıma verdi. “Güzel kız bak getirdim, ağlama tamam mı” dedi. Ailem de bu durum üzerine, moral bozucu olayı anlatmaya mecbur kaldı.
“TEHLİKELİ, ZARARLI, YASAK!”
Cezaevi girişinde küçük kızım, duvarların yanında biten kır papatyasından koparmış. “Babama götüreceğim bunları” demiş. Açık görüş olduğundan normal üst aramanın dışında, çok daha detaylı bir arama yapılıyor. İç çamaşırına kadar ziyaretçiler aranıyor. Aramalar bittikten sonra ailem artık salon girişine yönelmişken hadise yaşanıyor. Bayan infaz koruma memuru küçük kızımın elindeki papatya ile girmesine izin vermiyor. “Tehlikeli, zararlı, yasak” diyor. Eşim, babam itiraz ediyor. “Babasına götürecek, ne zararı olabilir” diyorlar. Bayan memur diretiyor, tartışma çıkıyor, sonra papatyaları kızımın elinden zorla alıp çöpe atıyor.
“ALLAH SANA SORAR!”
Kızım öyle feryat edip ağlamış ki hem oradaki ziyaretçi aileler hem de vicdan sahibi memurlar, askerler üzülmüş. Bazı infaz koruma memurları bayan memura sitem etmişler, “ne olacak sanki” demişler. Hatta ziyaretçi bir kadın, o memurun yanına gidip “Utanın” demiş, “Allah bunun vebalini sana sorar.” Üç dal değersiz, zararsız, yürürken üstüne bastığımız papatya. Meğer sen ne kadar tehlikeliymişsin! Fakat küçük kızım için o kadar değerli ki anlatamam. Babasına hediye edecek, onu ne kadar sevdiğini o çiçeklerle anlatacak.
BELKİ DE RİSKE GİRDİ
Bir infaz koruma memuru belli ki durumu içine sindirememiş, cezaevi dışına çıkıp aynı papatyalardan bulmuş, koparmış. İçeri görüş salonuna kadar bize getirdi. Belki de riske girdi, bilmiyorum. Ama vicdanının sesini dinlemiş, insani değerleri düşünmüş ve günahsız kızımı sevindirmişti. Allah razı olsun. Şartlar zor olsa da Rabbimize sarılmaya, hemdem olmaya, ümit içinde beklemeye devam inşallah.