Hofer Kaybetti, Avrupa Rahatladı

[Haber Analiz: Efe Yiğit]

Cumhurbaşkanlığı makamının birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Avusturya’da da sembolik bir anlamı var. Ancak Avusturya’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi tarihi bir öneme haizdi. Çünkü, seçimlerde yarışan iki adaydan biri aşırı sağcı Avusturya Özgürlükçü Partisi adayı Norbert Hofer’di. Göçmen, mülteci ve AB karşıtı Hofer’in kazanması halinde Avrupa’yı sıkıntılı günler beklemiş olacaktı.
Nisan ayında yapılan Avusturya cumhurbaşkanlığı seçimine katılan 5 adaydan hiçbiri salt çoğunluğu sağlayamadı. Ancak seçimin en büyük sürprizi ilk turdan yüzde 35 oy oranıyla aşırı sağcı Avusturya Özgürlükçü Partisi adayı Norbett Hofer’in birinci çıkmasıydı. İkinci sırada yüzde 21,3 oy oranıyla Yeşiller Partisi’nin adayı Alexander Van der Bellen yer aldı. İki aday mayıs ayında ikinci tur için yeniden sandıkta kozlarını paylaştı. Hofer, 22 Mayıs’taki ikinci turda yüzde 49,7’lik oy oranına ulaşmış, galibiyeti yüzde 50,3’lük destek alan rakibi Van der Bellen’e kaptırmıştı. İki aday arasındaki oy farkı yaklaşık 31 bindi. Ancak Norbert Hofer, birçok seçim bölgesinde usulsüzlükler olduğu yönünde itirazda bulunmuş, Anayasa Mahkemesi, temmuz ayının başında ülke genelinde oy sayımındaki hatalar nedeniyle cumhurbaşkanlığı seçiminin yinelenmesini kararlaştırmıştı. Önce 2 Ekim’de yapılacak olan seçim mektupla oy için kullanılacak zarflardaki sorun nedeniyle daha sonra 4 Aralık tarihine ertelenmişti.
MÜLTECİLER SEÇİM MALZEMESİ OLDU
Hofer, seçimlere ‘Önce Avusturya’ sloganıyla katılırken, bol bol mültecileri seçim malzemesi yaptı. 45 yaşındaki uçak mühendisi Norbert Hofer, mülteci krizinin üstesinden Avusturya’nın değerlerine ve kültürüne sahip çıkılarak geleceğini savunuyordu. Yani, ülkenin kapılarını mülteciye kapatmaktı çözüm. Hofer, seçimi kazanıp 2. Dünya Savaşı’ndan sonra bir batı Avrupa ülkesinde cumhurbaşkanlığı makamına oturan ilk aşırı sağcı lider olmak istiyordu.
Rakibi 72 yaşındaki Yeşiller Partisi eski başkanı Alexander Van der Bellen, AB ve göçmen dostu olarak tanımlanıyordu. 6,4 milyon seçmenin yer aldığı Avusturya’da yenilen cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda oyların yüzde 53,3’ünü alan Van der Bellen ülkenin yeni cumhurbaşkanı olurken, rakibi Hofer seçim sonuçlarına itiraz etmeyeceğini belirtip, yenilgiyi kabul etti. Avusturya cumhurbaşkanlığı seçimleri sonuçları tüm Avrupa’ya rahat bir nefes aldırdı. Avusturya’da cumhurbaşkanlığı makamı sembolik olmasına karşılık özel durumlarda meclisi fesh edip, seçime götürme hakkına sahip. Yine Cumhurbaşkanının başbakanı atama ve azletme ile gerekçe göstermeksizin hükümeti görevden alma yetkisi bulunuyor. Ancak bu yetkiyi şuana kadar hiçbir cumhurbaşkanı kullanmadı.
AVUSTURYA’DAKİ SEÇİM NEDEN ÖNEMLİYDİ?
Peki Avusturya cumhurbaşkanlığı seçimleri neden önemliydi? Önümüzdeki yıl Fransa, Hollanda ve Almanya’da parlamento seçimleri olacak. Aşırı sağın Avusturya’da kazanacağı seçim bu ülkelerdeki aşırı sağ partilerde doping etkisi yapacaktı. 10-15 yıl öncesine kadar Avrupa’da marjinal oyları temsil eden aşırı sağ partiler, birçok ülkede son yıllarda meclis aritmetiğini değiştirecek bir güce ulaştı. Aşırı sağ artık sadece meclislerde güçlü olarak temsil edilmekle kalmıyor, sandalyesi sayısı olarak ilk 3’te yer alarak ülkenin karar mekanızmasını doğrudan etkiliyor. Aşırı sağın Avrupa’da ilk önemli zaferin yine Avusturya’da gerçekleşmişti. 1999 seçimlerinde Özgürlükçü Parti oyların yüzde 27’sini alıp, koalisyonun bir parçası olmuştu.
Avusturya’daki seçim ABD’de başkanlığa Donald Trump’un seçilmesinin Avrupa’daki popülizme etkisini ölçme adına da önemliydi. ABD seçmeni popülizme prim verirken, benzer durum kıta Avrupası için geçerli olacak mıydı? Bunun ilk testi Avusturya’da yapıldı. Seçim kampanyası sırasında halktaki fakir düşme endişesi, mülteci krizi, Avrupa Birliği’nin genişletilmesi ve tasarruf politikası gibi konuların öne çıkması Trump benzeri bir zaferin Avusturya için uzak olmadığını gösteriyordu. Bu durumda ister istemez tüm AB başkentlerinde endişe kaynağı oluyordu. Ancak korkulan olmadı Avusturya seçmeni popülizmi değil akl-ı selimi tercih etti. Var der Bellen’in zaferi Berlin, Paris, Amsterdam gibi önümüzdeki yıl seçim yapılacak ülkelerin başkentlerinde iktidarlara rahat nefes aldırdı.
Alman Sosyal Demokrat Partisi’nden Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier Avusturya cumhurbaşkanlığı seçimini sağduyunun zaferi olarak, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande Avusturyalıların ‘Avrupa ve açıklık’ için oy kullandıklarını, Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz ‘milliyetçilik ve Avrupa aleyhtarı popülizmin yenilgiye uğratıldığını’, AB Konsey Başkanı Donald Tusk ‘Avrupa’nın birliğinin korunması açısından önemli bir sonuç alındığını’, Yunanistan Başbakanı Aleksis Tsipras ise ‘seçimin sağ yükseliş tehdidi altındaki Avrupa’ya hareketlilik kazandıracağını’ söyledi. Kısaca Avrupa bu sonuçla şimdilik rahat bir nefes aldı. Zira tehlike henüz geçmedi. Önümüzdeki yıl Fransa, Almanya ve Hollanda’da yapılacak seçimlerde aşırı sağın kazanacağı zafer Avrupa için kabus demek. Ancak Avusturya seçimlerinden sonra moral üstünlüğü şuan merkez partilerde. (TR724)