[Nazif Apak]
Hatırlayacaksınız… Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı sıfatıyla İngiltere’ye davet edilmişti. Birinci sınıf bir protokolle karşılandı. Kraliçe bizzat konuk etti Gül ve beraberindeki heyeti. Tam bu ziyaret tıkır tıkır işliyordu ki şöyle bir hadisenin yaşandığı duyuldu Ankara kulislerinde.
Başkent gazetecilerinin çok yakından ve detaylı olarak bildiği hadise şöyle cereyan etmiş: Gül’ün en üst düzeyde karşılanması Köşk’te sevinçle karşılanırken Reis ve etrafında huzursuzluk nedeni olmuştu. Anlatıldığına göre Gül’ün ziyareti ile ilgili haberi izlerken Reis şöyle söyledi etrafına: “Ben demedim mi sizlere bu, İngilizlerin adamı diye!” Herkes şoka girmiş. O kadar ki olaya bizzat şahit olan birisi soluğu Ankara’nın meşhur restoranlarından birinde alıp gazeteci dostlarına az önce yaşadıklarını detaylı bir şekilde anlatıvermiş.
‘KELEPÇELİ GÖRMEK İSTİYORUM’
Meğer daha o günlerde Gül’den bahsederken ‘İngiliz Abdullah’ diye bahseden birileri varmış Reis’in etrafında. Gül’ün İngiltere’de üniversitede okumuş olmasından yola çıkarak üretilen senaryolara göre Gül’ün Londra’da beraber olduğu gazeteciler ve vekiller de aynı damarda pozisyon almaktadır. Zaten Reis gücü elde eder etmez Gül’ün yakınındaki bütün bakanlar, vekiller tasfiye edildi.
Hepsi bir kenara, şu son iddiaya bir anlam verebilen var mı? Bir yazar çıkıp çok ilginç bir kulis bilgisi paylaştı kamuoyuyla. İddiasına göre Reis AKP kurucularından ilk ve öncü kadroyu işaret ederek “Bunları kelepçeli görmek istiyorum” demiş. Kastedilenler belli: Abdullah Gül, Bülent Arınç, Sadullah Ergin… Aradan günler haftalar geçti en küçük bir yalanlama bile yapılmadı. Yani? Abdullah Gül’ün başını çektiği AKP kurucu üyeleri de tutuklanacak mı?
Bahsi geçen kişilerin listesine baktığınızda ürpermemek mümkün mü? Gül, partinin kurucu üyesi, ilk başbakanı, cumhurbaşkanı. Erdoğan’ı Bülent Arınç ile istişare ederek partiye davet eden de o. Düşünmüşlerdi ki yasaklı olmasına rağmen partinin vitrininde Erdoğan da olmalı. Arınç ve Gül, Erdoğan’ı da sürece dahil etmek için İstanbul’a gitmiş, desteğini ve katılımını sağlamışlardı.
Şimdi konuşulanlara bakar mısınız?
AK Trollerin geniş hayal dünyasında zaten çoktandır Gül, Arınç, Sadullah Ergin, Hüseyin Çelik gibi isimlerin ellerine kelepçe vuruldu. Hemen hepsi ‘hain’ ilan edildi, onurları sarsıldı, haklarında dedikodular üretildi. Parti kurulurken konu ile yakından uzaktan alakası olamayan AK Troller/Troliçeler, uzun bir zamandan beri ‘Reis’e karşı gördüğü herkesi linç etmeye devam ediyor. Asıl soru şu: Bugüne kadar ‘dava çilesi’ çekmemiş hazırlop bir kadro bu çılgın cesareti kimden alıyor?
Eski Cumhurbaşkanı Gül’ün basın danışmanlığı görevini uzun süre üstlenen Ahmet Sever geçenlerde mahkeme huzuruna çıkmak zorunda kaldı. Şikayetçi Mustafa Varank. Onu medya dünyası ‘AK Trollerin başı’ olarak tanıyor. Erdoğan’ın kızı ile yaptığı telefon görüşmesi internete düşmüştü malum. O görüşmede Varank’tan destek isteniyor, AK Trollerin harekete geçirmesi rica ediliyordu.
Ahmet Sever, Cumhuriyet’e verdiği röportajda bu bağlantıyı ifade edince Varank mahkemeye vermiş. Sever mahkemede çok haklı bir şey söylüyor “Madem AK Trollerle hiçbir ilginiz yok, neden herkese karşı soruşturma açılıyor da bu trollerle ilgili hukuki bir işlem yapılmıyor?”
AK Troller dünya medyasına da haber oldu. Bu maskeli iletişimin kirli aktörlerinin kim olduğu belli. Hukuk Türkiye’ye geri döndüğünde her bir trol tek tek hesabını verecek. Nerede tünedikleri belli, kimlerden emir aldıkları belli, ne fırıldaklar çevirdikleri belli…
NASIL BİR İDEOLOJİ Kİ?
Asıl önemli olan bu zavallı güruhun kimlerden oluştuğu değil; bunların kimler tarafından motive edildiğidir. Daha ilginç olan da şu: Nasıl bir inanç, nasıl bir ideoloji ki bir davanın kurucu üyelerini bir anda hain diye yaftalayabiliyor? Üstelik yaftalama işleri çok geride kaldı artık konu karalama işleminden taşarak fiili saldırılar ve planlamalara dönüştü. Bu saatten sonra en yakın dairedeki herkesi kelepçeli görmek mümkün.
Nereden biliyorsun?
Kelepçeli istikbale çıkarım yapmak için iki önemli parametre var. Bir: Tek adam yönetimine kayan bütün siyasi hareketler parti içi farklılıkların yok edilmesi ile sonuçlanmıştır. İstisnası yok. Bir siyasi oluşum içinden bir lider sivrilip her şeyi kontrol ettiğinde kuruluş aşamasında emek veren herkes bir gün hain ilan edilir. Danton’u idama mahkum eden Robespierre, bir dönem onun çok yakın dava arkadaşı değil miydi? Stalin ipleri ele geçirdiğinde en sadık sosyalistleri bile Troçkist ilan edip hem Troçki’yi hem öncü kadroları imha etmemiş miydi? Hitler yola beraber çıktığı ve az biraz karizmatik bulduğu herkesi yok etmedi mi?
KADİR TOPBAŞ BİLE…
İkinci parametre için AK Parti kurucu üyelerinin listesine bakmak yeterli. Partiyi kuran, bir manada dava çilesi çeken her kim varsa bugünkü yönetimin dışındadır.
İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş Erdoğan’ın en sadık destekçisi ve ‘Reis’in Kadir abisi’ oldu hep. Çok kısa süre önce internette “Reise ihanet etti, çocukları çantalarla bankadan para çekti” haberleri yapıldı. “Hesap verecek!” diye feryadı koparan azgın trollerin Kadir Abi ile yetinmesi mümkün değil; sırada eski bakanlar, eski cumhurbaşkanı ve kurucu bütün kadrolar var.
KELEPÇELER HAZIR…
Son günlerde havuz medyasında çıkan haberlere bakın. Gül parti kuruyormuş, Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair ile yurt dışında görüşmüş, Mehmet Şimşek’in AB çıkışı ve Gül’ün fısıldar gibi telaffuz ettiği AB süreci yeni bir ‘kumpas’ın yansımasıymış falan filan… Kelepçeler ısıtılmaya başlanmış bile.
Tek adam rejimi dediğimiz de budur! Bir adamın sivrilmesi uçabilmesi uğruna birilerinin çukurun dibine batırılması gerekir. Hep böyle olmuştur. Eğer katılımcı ve çoğulcu demokrasi keşfedilebilseydi ve şeffaflık siyasi bir kültüre dönüşebilseydi, hırsızlık yolsuzluğun üzerine gidilebilseydi bugün yaşananların hiçbirine katlanmak zorunda kalmazdık. Bu gerçekleri keşfedene ve içimize sindirene kadar bu gaddarlık bitmeyecek. Kelepçeler hazır, kurbanlarını bekliyor… (TR724)