[Vehbi Şahin]
Çok konuşup ona buna tehdit savurmaz büyük devletler. Ne yapar peki? Kendisine yapılan her hareketi not eder. İntikam için uygun zamanı kollar. Fırsatını bulunca da affetmez, cezayı keser. Örnek mi?
Sayısız örnek var. Son dönemde sadece Erdoğan liderliğindeki AKP’nin bölgesel ve küresel aktörlerle yaşadıklarına bakmak yeterli.
ONE MINUTE VE MAVİ MARMARA
Bunlardan ilki İsrail’le ilişkileri koparan gerilim. Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı Peres arasında Davos’ta yaşanan One Minute tartışması ve arkasından gelen Mavi Marmara olayı AKP ve Erdoğan için zahiren büyük siyasi başarıydı.
Onlar, İsrail’le yaşanan gerilimi “zafer” gördüklerinden meydanlarda bunu fazlasıyla istismar etti. Sonuç ne oldu peki? Erdoğan, sessiz sedasız İsrail’in çizgisine geldi. Güneydeki otoriteye boyun eğdi.
Türkiye’nin barışmak için öne sürdüğü üç şarttan biri olan Gazze’ye ambargo kalkmadı. Ama Erdoğan, çerez parası sayılabilecek bir tazminatı ve kuru bir özrü, İsrail aleyhine açılacak davaların kapatılması ve büyükelçilerin göreve başlaması şartıyla kabul etti.
Bugün 1 Aralık… İsrail’in yeni atadığı Büyükelçi Eitan Na’eh işbaşı yapmak için bugün Ankara’ya geliyor. Ne diyelim, hayırlı olsun.
‘İKİNCİ EVİM’
Bölgemizdeki önemli aktörlerden bir diğeri de İran. Osmanlı zamanından beri rekabet içinde olduğumuz ülke… Erdoğan’ın ikinci evi…
1979’daki devrimden bu yana İran bölgeye nüfuz etme stratejisi uyguluyor. Bir yandan devrimi ihraç etmeye çalışıyor diğer yandan da çatışma alanlarını kendi topraklarından uzak tutmak için vekalet savaşlarına öncelik veriyor. En büyük rakibi Türkiye…
Lübnan’da Hizbullah ile kazandığı başarı ortada. Aylardır süren “Cumhurbaşkanı kim olacak” meselesi, Hizbullah’ın istediği adayın kabul edilmesiyle çözüme kavuştu. Daha önce Türkiye’nin bastırmasıyla İran istediğini elde edememişti. İntikamını aldı yani.
2003’teki ABD işgali sonrası Irak’ta ipleri eline geçiren yine Tahran oldu. Sünni siyasetçiler devre dışı kaldı. Erdoğan’ın Irak politikaları iflas etti. Türkiye’nin Bağdat üzerinde bir ağırlığı kalmadığı Başika krizinde ortaya çıktı.
İki ülke arasındaki asıl rekabet alanı ise Suriye oldu. Erdoğan, Suriye yakılıp yıkılırken, Esed’e hayati destek veren Tahran’ı hiçbir zaman hedef almadı. Hatta Suriye savaşının en kritik döneminde gittiği İran’dan “İkinci evim” diye söz etti.
BM’de bu ülkenin aleyhine olan bir oylamada Batı ülkeleri ve ABD’yi karşısına alma pahasına çekimser kalarak İran’a arka çıktı.
Karşılığını alabildi mi?
ZARRAB’I ERDOĞAN’IN KUCAĞINA BIRAKTI
Tam tersine İran, ABD ve Batı ülkeleriyle arasındaki nükleer silah elde etme meselesini çözdü. Ambargonun kalkmasından sonra eski hesapları da kapatmaya başladı. Türkiye’deki 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının en önemli aktörlerinden Reza Zarrab’ın yakalanmasından sonra Batı’nın ambargosunu delmek için kullandığı Babek Zencani’yi yakalayıp hapse attı. Zarrab’ın patronu olan Zencani, idam edilmekten Türkiye’de 8,5 milyar dolar rüşvet dağıttığını itiraf ederek kurtuldu.
İran, Erdoğan’ın ikinci evim iltifatına da BM fedakarlığını da vefa göstermedi. Aksine Zarrab meselesini Erdoğan’ın kucağına bırakıp ABD ve Batılı ülkelerle ilişkilerini geliştirmeye başladı.
MERKEL’DEN RESTE REST
Almanya liderliğindeki Avrupa Birliği de son bir aydır Erdoğan’ın hedefi halinde. Gerilimin zirveye çıktığı nokta 15 Temmuz sonrası Türkiye’de yaşanan hukuksuzlukları Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinin gündeme getirmesi ve Türk vatandaşlarına siyasi sığınma hakkı vermesi.
Erdoğan bu gerçeği kabullenemedi ve başta Almanya olmak üzere Batılı ülkelere adeta savaş açtı. Hatta diplomatik nezaketi de bir kenara bırakıp işi Suriyeli göçmenleri Avrupa’ya gönderirim tehdidine kadar götürdü.
Avrupa Parlamentosu da bu tehdide boyun eğmedi. Ezici bir çoğunlukla, Türkiye ile AB arasındaki üyelik müzakerelerinin dondurulması teklifini kabul etti. Dün de Almanya Başbakanı Merkez, yeni fasıl açılmayacağını açıklayarak Erdoğan’ın tehditlerine usulünce cevap verdi.
Erdoğan, AB dışında küresel oyuncular ABD ve Rusya’ya da meydan okuyor. Nasıl mı? Anlatalım…
TEK DERT ZARRAB DAVASI
Reza Zarrab, Erdoğan için çok önemli bir isim. 17 Aralık sonrası gözaltına alınan İran asıllı Türk vatandaşı Reza Zarrab için hukuk sistemini altüst etmesi de ona verdiği değeri gösteriyor zaten.
ABD ile yaşanan her gerilimin altında, Amerikan adaleti tarafından Miami’de yakalanan ve Ocak’ta yargılanmaya başlayacak olan Reza Zarrab davası var. Ama görünür anlaşmazlıklar IŞİD’le mücadele, Suriye’deki Kürtler ya da Gülen’in iadesi gibi konular olsa da perde arkasında asıl gündem hep bu dava oldu.
Zarrab’ın Türkiye’ye iadesinde sonuç alamayınca Erdoğan, ABD ziyaretinden dönerken uçakta kapalı kapılar arkasında yapılan pazarlıkları kamuoyuna deşifre etti. Sonra Adalet Bakanı Bozdağ’ı Washington’a gönderdi.
Bu ziyaretten de somut netice çıkmayınca Şanghay İşbirliği Örgütü ve Rusya üzerinden ABD’ye, “Patronu olduğun NATO kulübünden çıkarım” tehdidi savurdu. Türkiye’nin, Batı ile karar mekanizmalarında yer aldığı tek kurum olan NATO’dan çıkma kumarı ters tepince de Erdoğan, NATO Genel Sekreteri’ne örgüte bağlılık sözü verdi.
Amerika’daki başkanlık seçimini fırsata çevirip Suriye ve Irak’ta, ABD liderliğindeki koalisyon güçleri ile eşgüdümlü hareket etmeden IŞİD’le mücadele adı altında bağımsız hareket edeceğini sandı. Ama Washington, yeni Başkan Trump Beyaz Saray’a yerleşmeden yapılan bu şark kurnazlığını not edip Türkiye’yi koalisyon güçleri ile koordine içinde olmamakla suçladı.
Erdoğan’ın Irak’taki Musul’dan Suriye’deki El Bab ve Menbiç’e kadar komşu ülkelerin topraklarında askeri operasyon yapma politikası fiyasko ile sonuçlandı. Musul harekatından dışlandı, El Bab’a yönelince de ABD’den uyarı geldi.
RUSYA’NIN UÇAK İNTİKAMI
Sanırım Erdoğan ve AKP için en büyük hayal kırıklığı Rusya olmuştur herhalde. Geçen yıl 24 Kasım’da Türkiye’nin Suriye’de düşürdüğü Rus savaş uçağı sonrası iki ülke savaşın eşiğine geldi. Rusya’nın uyguladığı yaptırımlar Türk ekonomisine büyük zarar verdi.
ABD ve Avrupa ile yaşanan ihtilaflardan sonra Erdoğan, yeni arayışlara girdi. Putin ile işbirliği yapmak için geri adım attı. Yazdığı mektupla Rusya’dan ve Putin’den özür diledi.
Moskova-Ankara hattında bahar havası yaşanırken geçen hafta ilginç bir gelişme oldu. Rus savaş uçağının düşürüldü günün yıl dönümünde, yani 24 Kasım 2016 tarihinde Suriye’deki birliklerimize hava saldırısı düzenlendi.
TSK, dört askerimizin şehit olduğu saldırının, Suriye’ye ait bir savaş uçağı tarafından gerçekleştirildiğini duyurdu. Fakat Erdoğan da AKP hükümeti de bu elim olay karşısında sessiz kalmayı tercih etti.
Suriye’nin, Rusya’dan habersiz böyle bir operasyona kalkışamayacağı bu kadar açıkken Erdoğan her zaman yaptığı gibi Putin’e yüksek perdeden meydan okumadı. Aksine konunun unutulması için dört şehit verilen olay adeta yaşanmamış gibi davrandı.
Sadece Türkiye’nin, Esed’in hükümranlığını bitirmek Suriye’ye girdiğini söyledi. Bu mesaj yerine ulaşmış olmalı ki dün Kremlin sözcüsü Peskov, Erdoğan’ın “Fırat Kalkanı’nı Esad’ı devirmek için başlattık” sözlerine açıklık getirmesini beklediklerini söyledi.
Gördüğünüz gibi Erdoğan ve AKP iktidarı uluslararası alanda sıkışmış durumda. Bütün yollar çıkmaz sokağa çıkıyor. Kendini gücünü abartarak yaptığı hamleler boşa düşüyor. Tehdit etmekle, bağırıp çağırmakla büyük devlet olunmuyor yani.
Bölgesel ve küresel aktörler ise Erdoğan’ın izlediği iki yüzlü siyaseti çözmüş durumda. Bekliyor ve kendi çıkarlarına uygun fırsatı yakalandıkları anda harekete geçip intikamlarını alıyorlar. Olan da Türkiye’ye ve Türkiye’nin istikbaline oluyor maalesef.
AKP Genel Sekreteri Abdülhamid Gül, geçenlerde CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun ulusal güvenlik sorunu haline geldiğini söyledi.
Bence aynaya bakmasında fayda var.
İzlediği politikalar yüzünden, asıl Erdoğan’ın ve AKP iktidarının Türkiye’nin ulusal güvenliğini büyük bir zaafa uğrattığını belki görür o zaman…