Ap, Türkiye ile Bağları Koparmayı Konuşacak

[Mehmet Dinç, Strazburg’dan yazdı]
Avrupa Parlamentosu (AP), bugün, yani 22 Kasım Salı günü Strazburg’daki genel kurul oturumunda Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin geleceğini tartışmaya başlayacak. 24 Kasım Perşembe günü ise tartışmaların sonunda ortaya çıkacak karar oylanacak. Oylama sonucu elbette Avrupa Birliği (AB) organlarına yönelik ‘tavsiye’ olarak kayda geçecek. Son yıllarda Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlalleri ve anti-demokratik uygulamalar karşısında sadece ‘kınıyoruz, endişeliyiz’ tavrı gösterebilen Avrupa Birliği, artık ‘tamam mı, devam mı’ noktasına gelmiş durumda. 15 Temmuz sonrası, OHAL ve Kamu Hükmünde Kararnamelerle (KHK) neredeyse ‘rejim değişikliğine’ giden Türkiye için yeni bir dönemin başlangıcı olabilir.
ŞİDDETLİ GEÇİMSİZLİK DÖNEMİ
1999 yılında AB üyeleri tarafından aday olarak kabul edilen Türkiye, Ekim 2005’te tam üyelik müzakerelerine başlamıştı. Bu müzakerelerde, Türkiye’deki yasal mevzuat içindeki değişiklikleri kapsayan 33 fasıl tamamlandıktan sonra tam üyelik gerçekleşecekti. Ancak 2005’ten bu yana sadece 16 fasıl açılabildi.
Suriyeli mültecilerin pazarlık masasına yatırıldığı 2014’ten sonra, Haziran 2016’da vizesiz seyahatin kıyısına gelen Türkiye, 4 ay içerisinde AB’den tamamen kopmanın eşiğinde. HDP’li milletvekillerinin tutuklanmasının ardından yüksek sesle dile getirilen müzakerelerin askıya alınması teklifi, artık Parlamento’da tartışılacak kıvama geldi. Geçen haftalarda toplanan AB Dışişleri Bakanları, Türkiye ile ilgili görüş birliğine varamadı ancak Türkiye Raportörü Kati Piri, Parlamento’da ‘süreci dondurma’ fikrinin ağır bastığını dile getirdi.
Türkiye ise umursamaz tavırlarına devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şangay Beşlisi blöfünü yine dillendirirken Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da, AB’den ayrılma referandumu yapılsa yüzde 80’in ayrılma taraftarı olacağını duyurdu. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İlnur Çevik de, AB konusunu halka sorup “yaşlı Avrupa’yı kendi haline bırakacağız” dedi. Bununla birlikte Suriyeli mülteciler konusu hâlen ‘masada’. Ayrıca son günlerde bir de Avrupa ülkelerine “terörü destekleme” suçu isnat ediliyor. Özellikle Almanya ve Belçika hedefte.
KARŞILIKLI GÖNÜLSÜZLÜK
2005-2011 arasında Türkiye’nin AB üyeliğini sosyal demokratlar ve liberaller destekler, muhafazakârlar buna karşı çıkardı. 2005’ten sonra başlayan AB’yle uyumlu reform sürecine rağmen Türkiye’nin AB’ye üyeliğinin önünü tıkayan Fransa’da Cumhuriyetçi Partili Sarkozy ve Alman Hıristiyan Demokrat Birliği’nden Angela Merkel’di. Buna rağmen Türkiye AB kapısını aşındırmaktan vazgeçmedi. Zira hem AB fonları ile Bakanlıklar ve Belediyeler ihya oluyordu hem de AB’den gelen sıcak para, ekonomiyi rahatlatıyordu. Buna mukabil, Türkiye’nin AB’yi tehdit edebileceği bir ‘şantaj maddesi’ de bulunmuyordu.
İroniktir ki, Türkiye’de AB’ye üyelik için toplumsal destek hiçbir zaman yüksek değildi. 2007’de AB gündeminin en yoğun olduğu zamanda bile Türkiye toplumunun öncelikleri arasında AB bulunmuyordu. Erdoğan ve AKP’nin kendine ‘güveni’ yerine geldikçe AB ile ilişkiler, farklı bir tona büründü ve toplum desteği neredeyse tamamen kaybedildi.
Son 3 yılda AB’den gelen tek ses “Endişeliyiz” oldu. İlerleme raporlarındaki eleştiriler ise AKP tarafından ‘çöpe atıldı’. Vize muafiyeti için gerekli başlıklar yerine getirilmiyor. Özellikle Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) kapsamından rahatsız olan AB, Türkiye’nin bu konuda tavizsiz olmasından rahatsız. Türkiye ise ‘terör torbası’ içinde istediği herkese baskı uygulayabildiği ve muhalifleri ‘terörist’ olarak yaftalamasını kolaylaştırdığı için TMK’ya sahip çıkıyor. AP Başkanı Martin Schulz ilk kez ‘yaptırım’ lafını etti ama Erdoğan’ın buna karşılığı “Sen kimsin ya?” oldu. Schulz, sadece AP’de değil ülkesi Almanya’da da etkili bir siyasetçi.
AB’SİZ TÜRKİYE, NEREYE GİDER?
Özellikle ekonomistler ve AB’yi iyi bilen uzmanlar, Türkiye’nin Avrupa macerasının sonlanmasıyla ciddi bir ekonomik darboğazla karşı karşıya kalınacağını öngörüyor. Türkiye’de ilişkilerin ‘AB’ye karşı dik duruş’ şeklinde tanımlanmasına karşılık Avrupa ülkelerinde Türkiye’ye çok fazla taviz verildiği görüşü yaygın. Son olarak Türkiye raportörü Kati Piri’nin Türkiye’ye girişinin istenmemesi, açıkça ilişkileri bitirme niyetini ortaya koyuyor. Erdoğan ve ekibi, bu türlü hamleleri iç politikada ‘güç gösterisi’ olarak pazarlıyor. AB ise uzun yıllardır sürdürülen plan ve projelerin böyle çıkışlarla bir anda kesilmesinin israf olacağını hesaplıyor.
AB’den gelebilecek ekonomik yaptırımlar ve ticaret ilişkilerinin düşmesi, Türkiye’yi ekonomik krize dahi götürebilir. Erdoğan’ın elindeki ‘koz’ gibi görünen Şangay Beşlisi’nin ise AB gibi bir ekonomik destek sunması ihtimal dışı. Şuradan hesap edebilirsiniz, Türkiye’nin güvendiği Rusya’nın ekonomik hacmi, krizdeki İtalya kadar. Çin’in Trump döneminde neler yaşayacağı ise belirsiz.
Bu sebeple, Türkiye’nin bunlara rağmen AB’den çıkış planının altında farklı bir niyet seziliyor. O da zaten geleceğine kesin gözüyle bakılan bir ekonomik krizin, AB’den gelecek yaptırımlara denk getirilmesi ve iç politikada yabancı düşmanlığı ile ekonomik krizin etkilerinin siyasî tercihlere yansımasının önüne geçilmesi. Erdoğan’ın böyle keskin bir virajı, yine kendisine toz kondurmadan alabilmesi, Türkiye’nin Batı’yla olan macerasını tamamen bitirebilir ve gerçekten de ülkeyi Rusya’nın uydusu konumuna itebilir.
AVRUPA HEMEN KARAR VERMEYECEK
24 Kasım’da oylanacak kararın hukukî bir bağlayıcılığı ya da yaptırımı bulunmuyor. Tavsiye niteliği taşıyor. Fakat siyasi grupların ve parlamenterlerin görüşlerini yansıtacağı için AB’deki Türkiye algısı netleşecek. Piyasalar açısından da bu karar, belirleyici olacak. AP Başkanı Schulz, diyalogu sürdürme taraftarı olduğunu her fırsatta belirtse de, idamın geri gelmesinin ilişkileri sonlandırma adına kesin bir etkisi olacağını duyurdu.
Aynı şekilde Türkiye’nin kurucu ve daimi üyesi olduğu Avrupa Konseyi üyeliği de sonlanabilir. Aralık ayında Avrupalı liderlerin toplantısında Türkiye’nin durumu tekrar görüşülecek ve AP’den çıkacak karar, orada güçlü bir etken olacak. Bu arada 24 Kasım’da çıkacak kararın ardından Türkiye hükümetinin tepkisi de sonuçlara etki edecektir.
Bu arada konuyu AP gündemine taşıyan Sosyal Demokratlar grubunun başkanı Gianni Pittela, “Türkiye demokrasi ve hukukun üstünlüğünü ihmal edip altını kazdığı sürece müzakereler geçici olarak dondurulmalı. Kapılar Türk halkı ve Türkiye’ye açık fakat müzakereler şu aşamada açık kalmamalı” diyerek Avrupalı parlamenterlerin bir kısmının keskin bir tavır alacaklarını göstermiş oldu.
Türkiye’nin AB’ye tamamen sırt çevirmesi, şu anki siyasî elitin bugününü kurtarabilir ama geleceğini kaybeden Türkiye olacaktır. (TR724)