Reza, Vatandaş; Mehmet, Faruk, Metin Değil!..

[Vehbi Şahin]

Geç de olsa anladık AKP’nin iki yüzlü politika izlediğini… 14 yıldır bu partiye oy verenler bu gerçeği ne zaman idrak eder onu bilmiyorum. Ama benim bildiğim hakikat şu…
Ergenekon, Balyoz, KCK davalarından AB ile üyelik müzakerelerine kadar aklınıza gelen hemen her konuda AKP kendini masum, muhaliflerini suçlu göstermek için ortak paydası “mağduriyet” olan yüzlerce algı operasyonuna imza attı.
İki gün önceki TR724 e-gazetede Nazif Apak Bey AKP’nin perde önü ile perde arkasında nasıl ustaca farklı konuştuğunu gayet veciz şekilde yazdı. Merak edenler, “Hala anlamadınız mı?” başlıklı yazıyı bulup okuyabilirler.
ŞARK KURNAZLIĞI TUTMADI
Türkiye’de geniş kitleler, maalesef bu yalanlara inandığı için AKP propagandasına 14 yıldır destek verdi, veriyor. Bu iki yüzlü politika Türkiye’de tuttuğundan herhalde AKP yönetimi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı yöntemi uluslararası platforma da taşıdılar. Ancak elin oğlu bu numaraları Anadolu insanı gibi yutmuyor.
En son örnek İran asıllı Türk vatandaşı Reza Zarrab’ın (Rıza Sarraf) ABD’de devam eden davası… Eğer davanın serencamını başından beri takip ediyorsanız, aylardır iddia makamı ile savunma arasında çok ciddi bir hukuk mücadelesi yaşandığını görmüş olmalısınız.
Önceki gün New York’ta yaşananlar büyük devlet olmanın yolunun adaletten geçtiğini bir kez daha gözler önüne sererken, Türkiye’yi yönetenlerin de evrensel hukuka ne kadar uzak olduğunu gösterdi.
Geçenlerde Başsavcı Preet Bharara mahkemeye yeni bir dilekçe sundu. Dilekçede Bharara, Zarrab soruşturmasının başlatılmasına esas olan ve 2014 tarihinde gizli olan bir mahkeme belgesinin, gizlilik kararı kaldırılarak kendileriyle paylaşılma yönündeki Türk Adalet Bakanlığı talebinin kabul edilemez olduğunu belirtiyor.
Zarrab’ın avukatları, Türkiye’de polisin hazırladığı 17 Aralık fezlekesinin doğruluğunu Türk Adalet Bakanlığı’nın teyit etmesini talep etmişti.
Savcı Bharara bu konuya da açıklık getiriyor. Fezlekenin internette kamuya açık olduğunu hatırlatıp “Türk Bakanlığı gerekli görür ve isterse kendisi bakabilir” diyor. Ayrıca Türk Adalet Bakanlığı’nı, Amerikan hukukunun bir belgeyi nasıl kullanacağına müdahale etmekle suçluyor.
Farkında mısınız Bharara, Türkiye’nin Amerikan adalet sisteminin nasıl çalıştığını bilmeden davaya müdahale ettiğini iddia ediyor. Önemli bir tespit.
‘ZARRAB’IN BİR SUÇU YOK’
Burada duralım ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuyla ilgili bir açıklamasını hatırlayalım. Eylül ayında ABD seyahati dönüşü uçakta gazeteciler soru sormadığı halde Erdoğan, Reza Zarrab meselesini gündeme getiriyor.
ABD Başkan Yardımcısı Biden’la yaptığı görüşmede Zarrab’ın tutuklu olmasını ABD’ye sorduğunu söylüyor ve şunları dile getiriyor:
-Bu kişi (Reza Zarrab) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Eşi ve çocuğu ile birlikte ABD’ye giriş yaptığı anda kendisi tutuklandı, eşi ve çocuğu da hemen Türkiye’ye gönderildi. Bu tutuklama hangi kurala göre yapıldı diye sordum.
-Neticede bizim vatandaşımız olduğu için, hukukunu aramak zorundayız. Bu Rıza Sarraf değil de bir başka vatandaş da olabilirdi.
-Gerek Adalet gerek Ekonomi Bakanlığımızın yaptıkları çalışmalara göre, bu kişinin bir suçu da bulunmuyor. İran da aynı şeyi söylüyor. Ancak buna rağmen bu kişi 6 aydır ABD’de tutuklu durumda.
Özetle diyor ki Erdoğan… Zarrab suçsuz. Biz sadece Zarrab’ın değil Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin hakkını yurt dışında ararız.
TÜRKİYE MÜDAHALE EDİYOR
Bharara’nın mahkeme yargıcı Berman’a sunduğu dilekçede iki önemli ayrıntı var. Bunlardan birincisi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkan Yardımcısı Biden’la yaptığı görüşmede Zarrab davasını gündeme getirmesine atıf yapıyor.
Türk hükümet yetkililerinin davaya müdahale etme girişimleri olduğunun altını çiziyor. Zarrab’ı savunan avukatların, herhangi bir belgeyi Türkiye’ye gönderme talebinin de bu müdahale etme girişimini daha da ileri götürmek anlamı taşıdığını dile getiriyor.
Bharara’nın yaptığı ikinci atıf ise Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’la ilgili.
Hatırlarsanız Bakan Bozdağ, Erdoğan’ın ABD ziyaretinden yaklaşık bir ay sonra Washington’a gitmişti. Havuz medyası günler öncesinden ziyaretin niçin yapıldığını abartılı haberleştirerek Türkiye’den şaşaalı bir uğurlama yapmıştı kendisine.
Bozdağ’ın ajandasında tek bir gündem maddesi vardı. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Türkiye’ye iadesi… Haberlerin veriliş dozajını görünce sanki ABD Gülen’i iade etmiş, Bakan Bozdağ da onu almaya gidiyormuş havası hakimdi.
Ancak bu havayı ABD Adalet Bakanı Loretta Lynch ile ortak basın toplantısında Bekir Bozdağ bozdu. Tıpkı Erdoğan’ın uçakta yaptığı gibi kendisine sorulmadığı halde Reza Zarrab konusunu gündeme getirdi.
BOZDAĞ: ZARRAB DAVASI SİYASİ
Amerikalı mevkidaşı ile yaptığı görüşmede Zarrab’la ilgili yargı sürecinin gündeme geldiği bilgisini paylaştı. Ardından “Bizim takip ettiğimiz kadarıyla hukuki olmaktan ziyade siyasi bir dosya gibi duruyor. Çünkü dosyanın içinde ortaya konulan şeylerin daha ziyade savcının şüpheden kaynaklı yorumlarından ibaret olduğunu görüyoruz.” dedi.
ABD Adalet Bakanı şaşkın şaşkın dinlerken Bozdağ, Washington’a asıl geliş sebebinin Gülen değil Zarrab olduğunu şu sözleriyle açık etmiş oldu: “Bizim burada istediğimiz şey, Türk vatandaşı olan birinin Amerikan kanunlarına göre kendisine isnat edilen suçtan dolayı Amerika’da yargılanması da mümkün. O da net bir şekilde ortada. Bu davanın Türkiye’ye dönük bir operasyon olarak siyasi hedefli bir dava gibi ortada durduğunu biz sayın bakana ilettik.”
ABD’de misafir bakan, ev sahibine siz hukuktan anlamıyorsunuz, Zarrab davası siyasi hedefleri olan bir dava mesajı veriyor. Yetinmiyor, davanın hiçbir delile dayanmadan görüldüğünü savunarak Zarrab’ın serbest bırakılıp Türkiye’ye gönderilmesini talep ediyor.
İşte Başsavcı Bharara mahkemeye sunduğu dilekçede Bozdağ’ın Zarrab’ın yargılama süreci ile ilgili ‘dayanaksız, kanıtsız’ şeklindeki iddialarına atıf yapıyor.
Şüphesiz Erdoğan’ı da Bozdağ’ı da tebrik etmek lazım. Bir Türk vatandaşı için kalkıp ABD’ye gidiyorlar ve en üst seviyede yetkililerle görüşüp Reza Zarrab’ın suçsuz olduğunu ve derhal salıverilmesini istiyorlar. Gözyaşartıcı bir girişim.
ONLAR SADECE OY VERİRKEN DEĞERLİ
Ama öyle değil… AKP iktidarı ve Erdoğan, kamera önünde konuştukları gibi her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına, İran asıllı Reza Zarrab’a sahip çıktıkları gibi sahip çıkmıyorlar maalesef.
Haberi Guardian yazdı birkaç gün önce… Meğer İran, nisanda Tahran’a giden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretinden 11 gün sonra 3 Türk’ü uyuşturucu kaçakçılığı iddiasıyla idam etmiş.  Gazete, İnsan Hakları 2016 yılı raporunda yer alan bilgiyi ölenlerin aileleriyle görüşerek teyit etmiş.
Erdoğan’ın, Zarrab konusunda olduğu gibi 3 TIR şoförü için de İranlı yetkililerden “Vatandaşlarımızı serbest bırakın” talebi olup olmadığını yazmıyor gazete… Ama adil yargılama olmadığını dile getiriyor rapora dayanarak.
İdam edilen Türk vatandaşları Faruk Güner, Mehmet Yılmaz ve Metin Yılmaz’ın akrabaları Dışişleri Bakanlığı’nın konuya ilgi göstermediğini iddia ediyor: “Çok yere yardım için başvurduk ama kimse yardımcı olmadı.”
Faruk Güner’in kardeşi, “Uyuşturucu iddiası yalan. O sıradan bir TIR şöförüydü. 4 yıldır tutukluydu, idam edilmemesi için uğraşıyorduk. Onun Müslüman olduğunu düşünüyorlardı ama değildi. Eğer ağabeyim İsrail’de olsaydı, onu teslim ederlerdi” diyor.
Mehmet Yılmaz’ın oğlu Mikael da “uyuşturucu” iddiasını reddediyor. Bir çok defa İran’a babası için gittiği belirterek, “Türk yetkililer babam için hiç bir şey yapmadılar. Her şeyi ailemizin tuttuğu avukat yaptı.” görüşünü savunuyor.
Rapor da Türk yetkililerin vatandaşına sahip çıkmadığına atıfta bulunarak, 3 Türk’ün  Erdoğan’ın İran Cumhurbaşkanı Ruhani ile görüşmesinden 11 gün sonra idam edilmesine dikkat çekiyor.
Ne garip bir durum değil mi? Türkiye’yi yöneten AKP iktidarı ve Erdoğan, İran asıllı Türk vatandaşı Reza Zarrab için neredeyse ABD’ye savaş açacak, ama kendi ülkesinin vatandaşlarını İran idam ederken sesini çıkarmayacak.
Neden acaba? Niye böyle davrandıklarını bilen var mı aranızda?
(TR724)