[Erhan Başyurt]
İktidar, terörle mücadele adı altında her türlü hukuksuzluğu yol edindi.
Doğuda şehir merkezleri, ilçeler bombalanıyor.
Sıkıyönetim ilan edilip, sivil yerleşim yerleri yerle bir ediliyor.
Son olarak, sivillere ‘geri dönüş’ izni verilen Şırnak’ın görüntülerine bir bakın…
Suriye’de Esed’in bombaladığı ve yıktığı şehirlerden farksız.
***
Devlet, masum halkını bombalar mı?
Teröristi etkisiz hale getireceğim diye, sivil vatandaşa zarar verebilir mi?
Tabii ki, hayır…
Ancak ‘terörle mücadele’ adı altında, ‘hukuk’ kılıfı giydirilerek apaçık hak ve hukuk katliamı yapıyorlar.
***
Önce teröristle masaya oturuyor, şehirlerde üstlenmesine göz yumuyor, askere/polise operasyon izni vermiyorlar.
Dağdan gelenler için Habur’a seyyar mahkeme kuruyor, Öcalan’ın mesajını canlı yayınlatıyor ve ayakta alkışlıyorlar…
Sonra ‘başkanlık’ krizi çıktı diye de acı faturayı masum sivillere çıkarıyorlar.
20 bini aşkın ailenin evini yıkmış durumdalar.
İnsanları evsiz, işsiz koyuyorlar. Bir kez daha göçe zorluyorlar.
Bebek, çocuk, kadın, yaşlı herkesi perişan ediyor, açlığa mahkûm ediyorlar.
Başına ‘terör’ yaftası koyup, tüm bunları halka meşru gibi gösteriyorlar.
Kimse, ‘terörist ile mücadele edilmesin’ demiyor.
Sadece ‘sivillere zarar verilmesin’, ‘kurunun yanında yaş yakılmasın’, ‘insan hakları ve hukukun üstünlüğünden uzaklaşılmasın’ diyor.
Ama güç sarhoşluğu içinde hiçbir şey iktidarın umurunda değil.
***
Toplu cezalandırmayı ‘adet’ haline getirdiler.
Bölgede yaşananları dillendirecek tüm medyayı da susturuyorlar.
Gazete ve televizyonlarına kilit vuruyorlar.
‘Kürtçe’ yayın yaptığı için çizgi film çocuk kanalını bile ‘terör’ bahanesiyle kapattılar.
Gazetecileri hapse atıyorlar.
Sembolik destek veren dünyaca tanınan aydınları bile susturmak için tutukluyorlar.
Onbinlerce kamu görevlisini kamudan açığa aldılar.
Sadece bir sendikaya üye diye öğretmenleri meslekten attılar.
***
Yetmedi, yetmiyor…
Bölge halkından büyük destek alan seçilmiş siyasileri bile hapse atıyorlar.
Seçilmiş belediye başkanlarını, milletvekillerini, parti başkanlarını hücreye koyuyorlar.
Kapılarını kırıp, sudan bahanelerle gözaltı yapıyorlar.
Sadece bunun için ‘dokunulmazlıkları’ kaldırdılar.
‘Seni başkan seçtirmeyeceğiz’ çıkışına, ‘milliyetçi ittifak’ ve topyekün cezalandırma ile cevap veriyorlar.
Ne barış isteklerinde ne de güvenlik arayışlarında bir ölçülülük var.
İktidar, ifrat ve tefrit arasında savrulup duruyor.
***
Yargıyı tamamen siyasi denetime aldıkları için tüm bu hukuksuzlukları ‘hukuk’ kılıfı içinde icra ediyorlar.
Siyasi partiler demokratik olgunluğa erişmediği için, onlarla ‘kedi fare oyunu’ oynuyorlar.
Dokunulmazlığı kaldırmak, OHAL’i çıkartmak, rejimi değiştirmek… İstedikleri düzenlemeyi, geçici tavizler vererek gerçekleştiriyorlar.
İktidar önüne gelen her şeyi silip süpüren sel gibi…
Kimse durduramıyor, hiçbir şey engel olamıyor.
Şımardıkça şımarıyorlar. Coştukça coşuyorlar.
Sular çekildiğinde nasıl bir ‘felaket’ yaşandığını, bugün gözü kapalı destek verenler de anlayacak.
Sel sularının yerini pişmanlık gözyaşları alacak ama çok geç olacak!
Doğuda şehir merkezleri, ilçeler bombalanıyor.
Sıkıyönetim ilan edilip, sivil yerleşim yerleri yerle bir ediliyor.
Son olarak, sivillere ‘geri dönüş’ izni verilen Şırnak’ın görüntülerine bir bakın…
Suriye’de Esed’in bombaladığı ve yıktığı şehirlerden farksız.
***
Devlet, masum halkını bombalar mı?
Teröristi etkisiz hale getireceğim diye, sivil vatandaşa zarar verebilir mi?
Tabii ki, hayır…
Ancak ‘terörle mücadele’ adı altında, ‘hukuk’ kılıfı giydirilerek apaçık hak ve hukuk katliamı yapıyorlar.
***
Önce teröristle masaya oturuyor, şehirlerde üstlenmesine göz yumuyor, askere/polise operasyon izni vermiyorlar.
Dağdan gelenler için Habur’a seyyar mahkeme kuruyor, Öcalan’ın mesajını canlı yayınlatıyor ve ayakta alkışlıyorlar…
Sonra ‘başkanlık’ krizi çıktı diye de acı faturayı masum sivillere çıkarıyorlar.
20 bini aşkın ailenin evini yıkmış durumdalar.
İnsanları evsiz, işsiz koyuyorlar. Bir kez daha göçe zorluyorlar.
Bebek, çocuk, kadın, yaşlı herkesi perişan ediyor, açlığa mahkûm ediyorlar.
Başına ‘terör’ yaftası koyup, tüm bunları halka meşru gibi gösteriyorlar.
Kimse, ‘terörist ile mücadele edilmesin’ demiyor.
Sadece ‘sivillere zarar verilmesin’, ‘kurunun yanında yaş yakılmasın’, ‘insan hakları ve hukukun üstünlüğünden uzaklaşılmasın’ diyor.
Ama güç sarhoşluğu içinde hiçbir şey iktidarın umurunda değil.
***
Toplu cezalandırmayı ‘adet’ haline getirdiler.
Bölgede yaşananları dillendirecek tüm medyayı da susturuyorlar.
Gazete ve televizyonlarına kilit vuruyorlar.
‘Kürtçe’ yayın yaptığı için çizgi film çocuk kanalını bile ‘terör’ bahanesiyle kapattılar.
Gazetecileri hapse atıyorlar.
Sembolik destek veren dünyaca tanınan aydınları bile susturmak için tutukluyorlar.
Onbinlerce kamu görevlisini kamudan açığa aldılar.
Sadece bir sendikaya üye diye öğretmenleri meslekten attılar.
***
Yetmedi, yetmiyor…
Bölge halkından büyük destek alan seçilmiş siyasileri bile hapse atıyorlar.
Seçilmiş belediye başkanlarını, milletvekillerini, parti başkanlarını hücreye koyuyorlar.
Kapılarını kırıp, sudan bahanelerle gözaltı yapıyorlar.
Sadece bunun için ‘dokunulmazlıkları’ kaldırdılar.
‘Seni başkan seçtirmeyeceğiz’ çıkışına, ‘milliyetçi ittifak’ ve topyekün cezalandırma ile cevap veriyorlar.
Ne barış isteklerinde ne de güvenlik arayışlarında bir ölçülülük var.
İktidar, ifrat ve tefrit arasında savrulup duruyor.
***
Yargıyı tamamen siyasi denetime aldıkları için tüm bu hukuksuzlukları ‘hukuk’ kılıfı içinde icra ediyorlar.
Siyasi partiler demokratik olgunluğa erişmediği için, onlarla ‘kedi fare oyunu’ oynuyorlar.
Dokunulmazlığı kaldırmak, OHAL’i çıkartmak, rejimi değiştirmek… İstedikleri düzenlemeyi, geçici tavizler vererek gerçekleştiriyorlar.
İktidar önüne gelen her şeyi silip süpüren sel gibi…
Kimse durduramıyor, hiçbir şey engel olamıyor.
Şımardıkça şımarıyorlar. Coştukça coşuyorlar.
Sular çekildiğinde nasıl bir ‘felaket’ yaşandığını, bugün gözü kapalı destek verenler de anlayacak.
Sel sularının yerini pişmanlık gözyaşları alacak ama çok geç olacak!