[Mehmet Yıldız]
Çok iyi tezgahlanmış 15 Temmuz Darbe Tiyatrosunu fırsata çeviren AKP iktidarı, bir gün sonra kendi darbesini yaptı ve rejimi kökten değiştirecek düzenlemeleri de devreye sokarak, uzun zamandan beri yapmayı planladığı operasyonlara başladı.
Art arda çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) meclis bypass edildi, özgürlükler kısıtlandı, 111 bin kişi işinden atıldı, 75 bin kişi gözaltına alındı, 36 bin 600 kişi hapse atıldı, binlerce kişinin mal varlığına el konuldu. Ve bu zulüm süreci hız kesmeden devam ediyor.
Bu süreçte mağduriyet yaşayanların Anayasa’nın 36. Maddesinde güvence altına alınan Hak Arama Hürriyeti ortadan kaldırıldı. Gözaltına alınanlar, tutuklananlar, işinden atılanlar, mal varlığına el konulanlar artık kendilerine yardımcı olacak avukat bulamıyorlar. 15 Temmuz’dan itibaren 6 baro başkanı ve 200’e yakın avukat tutuklandı, geride kalanlar da ürkütüldü, Cemaatle ilişkili hiç kimsenin dosyasına bakamaz hale getirildi.
Vur deyince öldürdüler
Geçen hafta gözaltına alınan Cumhuriyet yazar ve yöneticileri hakkında 668 no’lu KHK gerekçe gösterilerek beş gün boyunca avukatlarıyla görüşme yasağı konuldu. Yoğun tepkiler üzerine bu yasak ancak dördüncü günde kaldırıldı.
29 Ekim tarihinde yayınlanan 676 no’lu KHK ile zaten olmayan savunma ve avukat seçme hakkı adeta yok edildi. Bu KHK’ya göre, darbe ve terör suçlarından yatan kişilerin avukatlarıyla yapacağı görüşmeler, hâkim kararıyla teknik cihazlarla sesli veya görüntülü olarak kaydedilebilecek. Hükümlü ile avukat yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla bir görevli bulunabilecek, hükümlü ile avukat arasında paylaşılan belgelere el konulabilecek. Hükümlü ile avukat görüşmesi, örgütlere talimat içermesi durumunda sonlandırılacak.
Vur deyince öldürme konusunda pek mahir olan cezaevi personeli, zaten az sayıda kalmış avukatlara işlerini yaptırmamak için elinden geleni yapıyor. Kendisine avukat bulamayanlara destek olsun diye, bir kısım avukatın internet ortamına koyduğu savunma dilekçelerini dahi mesele eden Erdoğan, savunma hakkını namussuzluk olarak görünce altındakiler kural kaide tanımaz hale gelir elbette.
Avukatların varlığı silikleşti
Cezaevinde tutuklu bulunan müvekkillerini görmeye giden avukatlar yapılan uygulamaları eleştiriyor ama dertlerine derman olacak mercilerin çok da umurunda değil. Savunma hakkını öncelikle koruması gerekenlerden İstanbul Barosu eski Başkanı Ümit Kocasakal’ın, “FETÖ’cüler avukat istedi vermedik. Enayi miyiz?” sözleri, kara bir leke olarak tarihe geçti. Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, işkence iddialarının ayyuka çıktığı ortamda aksini ispatlama çabasında. Baronun atadığı avukatların işkenceye tanık olmamak için ve korkudan, polis zanlıya işkence yaptığı sırada, arkalarını döndükleri son İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) raporuna yansımıştı.
OHAL KHK’larından sonra cezaevlerinde avukatların tutuklu görüşmeleri eziyet haline geldi. Yasaya göre, “Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.”
Son KHK’lardan sonra büyük çoğunluğu sudan bahanelerle cezaevine atılan müvekkillerini ziyarete giden avukatlar yaşadıkları eziyeti anlattılar.
Yasaya göre kısıtlanmaması gereken görüşme zaten 1 saate düşürülmüştü. Buna tutuklu sayısının çokluğu ve görüşme odalarının 7’den 1’e düşürülmesi eklenince görüşme 10 dakikaya düşürüldü.
Avukat müvekkil gizliliği tarih oldu
Daha da vahim olanı, görüşme öncesinde odaya bir kamera kuruluyor, ayrıca bir ses kayıt cihazı konuşmayı kaydetsin diye tutuklu ve avukatın yakasına mikrofon takılıyor. Bu da yetmiyor, görüşme süresince başında bir gardiyan bekliyor. Bu süreç zarfında belge alışverişi kesinlikle yasak, görüşme esnasında tutulan notlara el konuluyor, bu notları cezaevi infaz hakimliği inceledikten sonra postaya veriliyor. Avukatlar bir ay geçmesine rağmen hala kendilerine ulaşmayan evraklar olduğunu ifade ediyorlar.
Bu şartlar altında 111 bin mağdurun savunma ve adil yargılanma hakkı yarın AİHM nezdinde açılacak davalarda Türkiye’ye mahkumiyet getirecek. AB ile iplerin iyice gerildiği bugünlerde Türkiye AİHM sisteminden çıkmayı da ciddi ciddi düşünüyor olabilir. Zaten geçmişte ‘parası neyse veririz’ diyerek AİHM kararlarını da tanımayacağının işaretini vermişti. Ancak ‘çıktım’ sistemden deyince hemen çıkılamıyor. Sözleşmeden çıkma deklarasyonu gönderilmesinden itibaren 6 ay daha sözleşme geçerliliğini devam ettiriyor.
AİHM’in alternatifi var mı? Birleşmiş Milletler’in benzer bir mekanizması Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi var. Ha bunu da uygulamazsa, o zaman Dünya’dan çıkıp gitmesi gerekir.
(TR724)
Art arda çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) meclis bypass edildi, özgürlükler kısıtlandı, 111 bin kişi işinden atıldı, 75 bin kişi gözaltına alındı, 36 bin 600 kişi hapse atıldı, binlerce kişinin mal varlığına el konuldu. Ve bu zulüm süreci hız kesmeden devam ediyor.
Bu süreçte mağduriyet yaşayanların Anayasa’nın 36. Maddesinde güvence altına alınan Hak Arama Hürriyeti ortadan kaldırıldı. Gözaltına alınanlar, tutuklananlar, işinden atılanlar, mal varlığına el konulanlar artık kendilerine yardımcı olacak avukat bulamıyorlar. 15 Temmuz’dan itibaren 6 baro başkanı ve 200’e yakın avukat tutuklandı, geride kalanlar da ürkütüldü, Cemaatle ilişkili hiç kimsenin dosyasına bakamaz hale getirildi.
Vur deyince öldürdüler
Geçen hafta gözaltına alınan Cumhuriyet yazar ve yöneticileri hakkında 668 no’lu KHK gerekçe gösterilerek beş gün boyunca avukatlarıyla görüşme yasağı konuldu. Yoğun tepkiler üzerine bu yasak ancak dördüncü günde kaldırıldı.
29 Ekim tarihinde yayınlanan 676 no’lu KHK ile zaten olmayan savunma ve avukat seçme hakkı adeta yok edildi. Bu KHK’ya göre, darbe ve terör suçlarından yatan kişilerin avukatlarıyla yapacağı görüşmeler, hâkim kararıyla teknik cihazlarla sesli veya görüntülü olarak kaydedilebilecek. Hükümlü ile avukat yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla bir görevli bulunabilecek, hükümlü ile avukat arasında paylaşılan belgelere el konulabilecek. Hükümlü ile avukat görüşmesi, örgütlere talimat içermesi durumunda sonlandırılacak.
Vur deyince öldürme konusunda pek mahir olan cezaevi personeli, zaten az sayıda kalmış avukatlara işlerini yaptırmamak için elinden geleni yapıyor. Kendisine avukat bulamayanlara destek olsun diye, bir kısım avukatın internet ortamına koyduğu savunma dilekçelerini dahi mesele eden Erdoğan, savunma hakkını namussuzluk olarak görünce altındakiler kural kaide tanımaz hale gelir elbette.
Avukatların varlığı silikleşti
Cezaevinde tutuklu bulunan müvekkillerini görmeye giden avukatlar yapılan uygulamaları eleştiriyor ama dertlerine derman olacak mercilerin çok da umurunda değil. Savunma hakkını öncelikle koruması gerekenlerden İstanbul Barosu eski Başkanı Ümit Kocasakal’ın, “FETÖ’cüler avukat istedi vermedik. Enayi miyiz?” sözleri, kara bir leke olarak tarihe geçti. Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, işkence iddialarının ayyuka çıktığı ortamda aksini ispatlama çabasında. Baronun atadığı avukatların işkenceye tanık olmamak için ve korkudan, polis zanlıya işkence yaptığı sırada, arkalarını döndükleri son İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) raporuna yansımıştı.
OHAL KHK’larından sonra cezaevlerinde avukatların tutuklu görüşmeleri eziyet haline geldi. Yasaya göre, “Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.”
Son KHK’lardan sonra büyük çoğunluğu sudan bahanelerle cezaevine atılan müvekkillerini ziyarete giden avukatlar yaşadıkları eziyeti anlattılar.
Yasaya göre kısıtlanmaması gereken görüşme zaten 1 saate düşürülmüştü. Buna tutuklu sayısının çokluğu ve görüşme odalarının 7’den 1’e düşürülmesi eklenince görüşme 10 dakikaya düşürüldü.
Avukat müvekkil gizliliği tarih oldu
Daha da vahim olanı, görüşme öncesinde odaya bir kamera kuruluyor, ayrıca bir ses kayıt cihazı konuşmayı kaydetsin diye tutuklu ve avukatın yakasına mikrofon takılıyor. Bu da yetmiyor, görüşme süresince başında bir gardiyan bekliyor. Bu süreç zarfında belge alışverişi kesinlikle yasak, görüşme esnasında tutulan notlara el konuluyor, bu notları cezaevi infaz hakimliği inceledikten sonra postaya veriliyor. Avukatlar bir ay geçmesine rağmen hala kendilerine ulaşmayan evraklar olduğunu ifade ediyorlar.
Bu şartlar altında 111 bin mağdurun savunma ve adil yargılanma hakkı yarın AİHM nezdinde açılacak davalarda Türkiye’ye mahkumiyet getirecek. AB ile iplerin iyice gerildiği bugünlerde Türkiye AİHM sisteminden çıkmayı da ciddi ciddi düşünüyor olabilir. Zaten geçmişte ‘parası neyse veririz’ diyerek AİHM kararlarını da tanımayacağının işaretini vermişti. Ancak ‘çıktım’ sistemden deyince hemen çıkılamıyor. Sözleşmeden çıkma deklarasyonu gönderilmesinden itibaren 6 ay daha sözleşme geçerliliğini devam ettiriyor.
AİHM’in alternatifi var mı? Birleşmiş Milletler’in benzer bir mekanizması Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi var. Ha bunu da uygulamazsa, o zaman Dünya’dan çıkıp gitmesi gerekir.
(TR724)