[Analiz: Semih Ardıç]
Varsın Zarrab’ın çikolata kutularında dağıttığı rüşvetleri alanlar ‘vatanperver’ olarak bir süre daha ortalıkta dolaşsın. Zarrab davası 11 bin kilometre ötede de olsa onları, kara para hâmîlerini kıskıvrak yakalayacak. Haksız kazançlarla servet denizinde gemi filoları yüzdürenler için de çember daralıyor. Suç örgütünün elebaşısı ve diğer avanesi cezasını çekmesine çekecek de milyarlarca doları bulacak cezaları bunlara alkış tutan zavallı milyonlar cebinden ödeyecek.
Türkiye ‘kara para ve terörizmin finansmanı’ gibi uluslararası hukukta en ağır müeyyidelerle tanımlanan suçlardan Reza Zarrab’ı cezalandırarak kurtulabilirdi. Bu fırsat kaçtı. Türkiye şimdilerde Amerika’da New York Güney Bölgesi Federal Başsavcısı Preet Bharara’nın hazırladığı iddianamede suça ve suçluya kol kanat geren ülke utancını yaşıyor. Bharara, Reza Zarrab’ın ağabeyi Mohammad Zarrab’ı da yargılanacak isimler arasına dâhil etti. Kara para aklama, bankacılık sahtekârlığı ve ABD’nin İran’a karşı uyguladığı müeyyideleri delmekle suçlanan Zarrab kardeşler hakkında 75’er yıl hapis cezası talep ediliyor. Yeni iddianamede Türkiye, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) yeni şirket isimlerinin olması ve terörizm suçlamalarına yer verilmesi Zarrab ve diğerleri için çemberin daraldığına işaret ediyor.
MAHAN AİR, BANK MELLAT VE HİZBULLAH’A GİDEN SİLAHLAR
İlhan Tanır’ın haberdar.com internet sitesinde yayınlanan haberine göre Bharara’nın iddianamesinde Suriye’de terör örgütlerine aktarılan para ve silahlar hakkında vahim iddialar var. Maalesef bu kirli ticarette Türkiye’nin de ismi geçiyor. İran havayolu şirketi Mahan Air, İran İslam Devrimi Muhafızları Ordusu-Kuds Güçlerine (IRGC-QF) mali, materyal ve teknolojik yardımlar yapmakla, Hizbullah’a ise eleman taşıma, silah, mal ve ulaşım servisleri sağlamakla suçlanıyor. Bunun yanısıra gizli silah kargolarının yine Hizbullah’a götürüldüğü iddia ediliyor. Mahan Air’in ayrıca IRGC-QF’nin personelini, askerî yetkililerini İran’dan Suriye’ye askerî eğitim için gizli olarak getirip götürdüğü kaydediliyor. Zarrab kardeşlerin yanısıra diğer sanıkların bankaları kullanarak ve ABD’den gizleyerek Mahan Air adına para transferi yaptığı kaydediliyor.
Mahan Air ile mahdut değil şirket isimleri… İran devletine ait Bank Mellat, İran İslam Devrimi Muhafızları Ordusu birimi olarak İran Milli Petrol Şirketi (NIOC), Naftiran Intertrade Company, Hong Kong Intertrade Company, İngiltere, İsveç ve Hong Kong’da NIOC adına faaliyet gösteren şirketlerin yanında İran inşaat ve enerji devi MAPNA Group’un da kara para akladığı ve terörist grupları finanse ettiği belirtiliyor.
YİNE O ŞİRKET: DURAK DÖVİZ
Reza Zarrab, Mohammad Zarrab, Jamshidy, Najafzadeh ve şimdilik isimleri verilmeyen fakat iddianamede ‘birlikte hareket eden diğerleri’ olarak zikredilen başka işbirlikçilerin İran, Türkiye, BAE ve başka ülkelerde İran adına faaliyet gösteren şirketleri paravan olarak kullandığı iddiasına yer veriliyor. Türkiye’deki Royal Holding AŞ, Durak Döviz Exchange, Flash Döviz Exchange, Asi Kıymetli Madenler Turizm Otomotiv ve ECB Kuyumculuk bu şirketler arasında gösteriliyor.
Zarrab, ABD’de tutuklandıktan sonra gönderdiği vekâletle Durak Döviz’deki payını düşürmüş, şirketin merkezi de Fatih semtinde bir apartmana taşınmıştı. Bu şirketlerin hiçbirinin Türkiye ihracatına kuruş katkısı olmadı. Zarrab bu şirketlerle ‘Türkiye’nin cari açığının yüzde 15’ini kapattığı’ palavrasını atmıştı. Fakat bunların vergi rekortmenleri listesinde geçmemesi şirketlerin kara para aklamak için kurulduğu hakikatini bir kere daha ele vermişti. Zarrab İran adına çalışan bir komisyoncu idi o kadar. Ne işadamı ne de hayırseverdi. Savcı Bharara’nın ‘Zarrab ile birlikte hareket eden diğerleri’ diye bahsettiği kimselerin açık kimliğini mahkeme safahatında bütün dünya öğrenecektir. İşte o gün Türkiye’de birileri üç senedir oynanan çadır tiyatrosunda ibretlik final sahnesi ile yüzleşecek.
THY VE HALKBANK’A CEZA GELEBİLİR
17/25 Aralık dosyası tam da bunu ortaya koyuyordu. Zarrab, İran ambargosunu Türkiye üzerinden delmiş ve bunu yaparken THY’den Halkbank’a kadar Türkiye’nin en önemli markalarını ABD ambargosunu delmek için kullanmıştı. Bu markalarımız ABD’nin fark edeceğini bile bile ateşe atılmıştı.
Bunun karşılığında Zafer Çağlayan’a 280 bin Euroluk saat ile hafızalara kazınan rüşvetler dağıtılmıştı. Rüşvet çarkı Zafer Çağlayan, Egemen Bağış, Muammer Güler ve Erdoğan Bayraktar’dan Erdoğan ailesine kadar uzanmıştı. Mahkeme kararı ile yapılan telefon dinlemelerini, teknik ve fiziki takipten elde edilen delilleri, dönemin Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın evinde ayakkabı kutularından çıkan milyon dolarları görmemek için ya kör olmak ya da vicdanını üç kuruşa satmak lazımdı. AKP ikinci şıkla bugünlere geldi.
ZARRAB SUÇ ORTAKLARINI ELE VERECEK
Zarrab iki ay sonra büyük jüri önüne çıkacak. Kefaletle tahliye ve redd–i hâkim talepleri reddedildi. Kendisi 10-15 sene sonra da olsa gün yüzü görmek istiyorsa bildiklerini anlatmak mecburiyetinde. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın son ABD ziyaretindeki telaşını hatırlayın. Amerikalıların zekâsı ile alay edercesine, “Verin biz yargılayalım” dedi. Sanki Zarrab’ı mahpushaneden kaçıran kendileri değilmiş gibi pişkinlik yapmaya kalktı.
Amerika bu dosyayı şeffaf biçimde yargı önüne çıkarıyor. Zarrab’ın bu saatten sonra eski ortaklarını düşünecek hali yok. Konuştukça cezası ineceğine göre en tepeden başlayıp suç örgütünün şemasını mahkemeye takdim etmemesi sürpriz olur. 10 metrekarelik hücrede eski günleri yad ediyor olmalı. Kime, ne kadar rüşvet verdiğini hatırlamakta zorlanmayacaktır. Özenle sakladığı Excel dosyaların açıklama bölümlerindeki notlar hafızasını tazeleyecektir.
Muhakeme bittiğinde THY, Halkbank gibi nice şirketimiz milyar dolarlık cezalara muhatap olabilir.
Bank Mellat’ın Türkiye’de faaliyet gösterdiğinin altını çizelim. Çarkın parçası olarak Batman’da mantar gibi çoğalan banka şubelerini tekrar hatırlatalım. İstanbul Kapalı Çarşı’da bir masadan ibaret Zarrab dükkânlarının bu kirli ticaretin merkez üssü olduğunu tekrarlayalım…
TÜRKİYE DE SANIK SANDALYESİNDE
Zarrab ile beraber Türkiye’nin sanık sandalyesine oturtulmasına sebep olanların yüzü hiç mi kızarmaz? Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşıyan herkesin yüzünü kızartacak böyle bir dosya ile sokaktaki insanın ne gibi bir alakası olabilir! Bu utanç vesikasının müsebbibi AKP’dir. Üstelik Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) desteklediğini iddia eden AKP Hükûmeti, ÖSO ile savaşan gruplara Zarrab’ın para ve silah desteği yapmasına göz yummuş. Hepsi rüşvet mukabili Zarrab’ın önüne yatmış.
Varsın Zarrab’ın çikolata kutularında dağıttığı rüşvetleri alanlar ‘vatanperver’ olarak bir süre daha ortalıkta dolaşsın. Zarrab davası 11 bin kilometre ötede de olsa onları, kara para hâmîlerini kıskıvrak yakalayacak. Haksız kazançlarla servet denizinde gemi filoları yüzdürenler için de çember daralıyor. Suç örgütünün elebaşısı ve diğer avanesi cezasını çekmesine çekecek de milyarlarca doları bulacak cezaları bunlara alkış tutan zavallı milyonlar cebinden ödeyecek.
NEO OSMANLICIK ÇÖKTÜ
Zararın faturası çıkmaya başladı zaten. Ortadoğu’da neo Osmanlıcılık yapmaya kalkanlar yüzünden Türkiye uluslararası terörizmin hedef ülkesi haline geldi. Metropoller Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi canlı bomba saldırılarına hedef oluyor. Turizm sektörü yarı yarıya küçüldü. Yolcu bulamadığı için THY’nin 30 uçağını parka çekmesinin günlük zararı 7,2 milyon dolar. Türkiye bir dönem istikrar adasıydı. Turist ve yatırımcıların uğrak yeri haline gelmişti. Artık ihracat, turizm ve doğrudan yatırımlarda her geçen gün bir evvelki günü mumla aratıyor.
Zarrab’ı, dolayısıyla kendilerini kurtarmak adına, “Hukuk devletini, yargı bağımsızlığını, şeffaflığı, hesap verilebilirliği ve ifade hürriyetini bir kereliğine ortadan kaldırmaktan ne çıkar.” diyenler Amerika’da devam eden Zarrab davasından çok korkuyor. Gelin görün ki korkunun ecele faydası yok.