[Akif Umut Avaz]
Devletin ve dünyanın meşru saydığı bir seçimde 5,1 milyondan fazla seçmenin oyuyla seçilmiş HDP’li milletvekillerinin başına gelenler Erdoğan’ın dikta rejiminin vardığı aşamaya dair çok şeyler anlatıyor. HDP Eş Başkanları Demirtaş ve Yüksekdağ’ın da aralarında bulunduğu milletvekillerinin gece yarısı evlerinin basılarak hoyratça gözaltına alınmaları ve hızla tutuklanmaya başlanmaları koşar adım bölünmeye giden ülkenin hazin durumunu gözler önüne seriyor. Ayrıca bu hoyratlık tüm toplumsal ve siyasal kesimlere çok açık mesajlar veriyor.
Siz bakmayın, acınacak ölçüde Erdoğan’a öykünmesine rağmen “kuş beyinli” bir saray darbesiyle alaşağı edilen Davutoğlu’nun yerine “düşük profil” kontenjanından atanan Binali Yıldırım’ın “Siyaset, suç işlemenin bir kalkanı olamaz” sözlerine… Özünde doğru olan bu söz Yıldırım gibi gırtlağına kadar suça batmış bir siyaset mafyası üyesinin ağzına hiç yakışmıyor. Hem tüm dünya, siyaseti işledikleri ulusal ve uluslararası suçlara kalkan yapanların, bu kalkana rağmen suçüstü yakalandıklarında yargıdan fellik fellik kaçanların kimler olduğunu 17/25 Aralık 2013 yolsuzluk skandalı vesilesiyle iyi biliyor.
DEVLET KİSVESİNE BÜRÜNMÜŞ MAFYATİK SUÇ ÖRGÜTÜ
17/25 Aralık sonrası hallaç pamuğu gibi atılan yargı gerçeği ışığında son yaşanılanların yargısal bir süreç olmadığı zaten ortada. Mevcut haliyle kirli bir maşadan ibaret olan yargının Erdoğan’ın emriyle hareket ettiğini bilmeyen mi var? Erdoğan’ın “Allah’ın lütfu” olarak gördüğü netameli 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra gerçekleştirdiği kendi gerçek darbesinde yargıya aldığı talimatları yerine getirmekten başka bir rol düşmediğini görmeyin mi var? Ortada adil bir yargı, gerçek bir hukuk mu kaldı ki farklı kesimlerden insanlara atfedilen akılalmaz suçlara itibar edilsin. Doğru, ortada işlenmiş devasa suçlar var olmasına var, ama bunların tamamı devlet kisvesine bürünmüş mafyatik bir suç örgütü olan Erdoğan rejiminin işlediği suçlar.
Karakteri haline gelen zorbalıkla 3 yıldır milyonlarca insanı hedef alan, 3 aydır yüz binlerce insanı işinden aşından edip on binlercesini zindanlara atan, Cumhuriyet gazetesine saldırıyla başlattığı haftayı HDP’ye saldırı ile tamamlayan despotik Erdoğan rejimi resmen ateşle oynuyor. Roma’yı kimin yaktığı konusunu tarihçiler tartışadursun adım adım yıkıma sürüklenen Türkiye’yi yakanın Erdoğan despotizmi olduğundan gelecek hiçbir tarihçinin şüphesi olmayacak.
ERDOĞAN’IN MESAJI SADECE HDP’YE VE KÜRTLERE DEĞİL!
Peki, Erdoğan diktatörlüğünün HDP’li vekilleri hedef alarak milyonlarca insanın iradesine ve tercihlerine saldırısını nasıl okumak gerekiyor? Yapılan saldırıyla verilen mesajın sadece HDP’lilere ve hatta sadece Kürtlere olduğunu düşünmek yanlış olur. Burada tüm muhalif kesimlerle birlikte CHP’ye de çok ciddi bir tehdit bulunuyor. Genelde anti-demokratik hamleleri öncesinde Erdoğan’ın hep imdadına koşan ahmaklık düzeyindeki bir naiflikle malul CHP’nin önce dokunulmazlıkların kaldırılmasında oynadığı rolün, sonra “Yeni Kapı Ruhu” dedikleri garabete teşne olmasının vebalini bugün tüm Türkiye çekiyor.
CHP’nin anladığı manada cumhuriyetçilikle bütünleşmiş Cumhuriyet gazetesine yönelik hamleyle, Bahçeli’nin Saray’da verdiği fotoğraf ve HDP’ye yönelik hamlelerin (Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atanması dahil) aynı haftaya sıkıştırılması CHP’de hala alarm zilleri çaldırmıyorsa, hakikaten geçmiş olsun. HDP’ye yapılanlar konusunda cılız mızırdanmalarla yetinen CHP’nin olup-bitenleri kavrama kabiliyetinden şüpheye düşmemek elde değil. CHP’ye musallat olan bu basiretsizlik, aymazlık ve körlükten cesaret alacak Erdoğan taifesinin Kılıçdaroğlu’nun bileklerine kelepçe takmaları kaç haftayı bulur dersiniz?
CHP, BAHÇELİ’NİN ROLÜNÜ İYİ ANLASIN
CHP hiçbir şeyi kavrayamıyorsa bari Bahçeli’nin 7 Haziran seçimlerinden bu yana oynadığı kirli oyunu kavramaya çalışsın. Tek adam diktası kurmanın peşinde önüne çıkanı buldozer gibi ezip geçen Erdoğan’ın son hamlesinin, kullanışlı bir siyaset maymuncuğuna çevirdiği Bahçeli’yle Saray’da görüşmesinin ardından gelmesinin vahim bir anlamı yok mu? Sırf tehlikeyi katlamak için Erdoğan’ın hukuk ve demokrasi dışı HDP operasyonlarını kasten Bahçeli ile Saray’da verdiği birliktelik fotoğrafının hemen akabinde yaptırdığı görülmüyor mu?
JİTEM’inden Susurluk’una, Ağar’ından Ergenekon’una geçmişin kirli derin devlet aktörlerini ve her türden mafyatik yapıyı yanına alarak tam bir İslamofaşist çizgiye oturan Erdoğan’ın siyasi ihtirasları dışında herhangi bir kutsalı bulunmadığı artık iyice anlaşılmıştır sanırım. Hedefleri uğruna tepe tepe kullandıklarını işe yaramadıklarını düşündüğü aşamada hemen değiştirip feda edebiliyor. Bahçeli’nin ve şürekâsının Erdoğan’ın yanında oturduğu koltukta daha 2 yıl öncesine kadar manen Öcalan’ın ve madden HDP’lilerin oturduğu hala hafızalarda. O gün Bahçeli ve çevresindekilere yakası açılmadık laflar eden Erdoğan’ın mı, yoksa “gel” deyince kuyruğunu kıstırıp yanına koşanların mı daha şahsiyetsiz olduklarını anlamakta aciz kalıyorum.
1915’LERE, 1925’LERE DÖNÜŞ
Türkiye’ye DEP milletvekillerinin hapse atıldığı 4 Mart 1994’te yaşatılana benzer bir utancı yeniden yaşatan Erdoğan rejimi, Hizmet Hareketi’ne yaptığı zulümler üzerinden gerekirse 1915’teki soykırımı ve 1940’lardaki pogromları, Sur, Şırnak ve benzeri yerlerdeki yıkımlarla 1930’lardaki Dersim kıyımını tekrarlayabileceği mesajını veriyor. Kürt siyasetinde 1925’lere dönüş yapan Erdoğan, kendi seçilmişliğine kutsallık atfederken, seçtiklerini itip-kakıp aşağılamak suretiyle 5-6 milyon seçmenin iradesine ve şahsiyetine resmen hakaret ediyor. Diline pelesenk ettiği milli iradeye sözde saygısının ise o iradeden sadece kendi payına düşenden ibaret olduğunu kör gözlere bile sokuyor.
Meclis’te 3. parti konumundaki bir siyasi hareketin önde gelenlerini zindana atmak suretiyle sözde başkanlık sisteminin önünde kurumsal bir engel olarak gördüğü Parlamento’yu hiçleştiriyor. Bu yönüyle HDP’ye yönelik saldırı demokratik parlamenter sisteme ve aslında aynı zamanda AKP, MHP ve CHP’ye de yapılmış sayılır. AKP ve MHP faşizmde buluştuğu için bu durumu sorun etmeyebilir. Eee peki CHP’nin ölüm sessizliği nasıl yorumlanmalı? Muhalefetin içinde bulunduğu paçozluğa ve sefalete dair analizler bu basiretsizliği anlatmaya yeter mi dersiniz?
CADI AVI YENİ HEDEFLERE YÖNELDİ
Erdoğan’ın hizmetinde hukukun curufa, yargının kirli bir maşaya dönüştüğü bir ortamda bürokrasi kukla, polis teşkilatı milis görüntüsü veriyor. Erdoğan’ın SADAT ve Osmanlı Ocakları gibi paramiliter yapıları yetmezmiş gibi TSK bile bir parti örgütüne dönüştürülmeye gayret ediliyor. 15 Temmuz darbe teşebbüsü üzerinde sis perdesi kalınlaşırken, Erdoğan kendi gerçek darbesini hayatın her alanına yayıyor. Hizmet Hareketi ile başlayan ahlaksız cadı avı laik ve Kemalist çevrelere, Kürtlere, Alevilere daha şimdiden ulaşmış durumda.
Bunların sonucu ne mi olur? Bunu kestirmek için kâhin olmak gerekmiyor. Bela olur, felaket olur, yıkım olur. Muhaliflere ya aktif direnişe yönelmek ya da ülkeyi terk etmekten, Kürtlere ise dağa çıkmaktan başka yol bırakmayan Erdoğan rejimi ülkeyi koşar adım bir kaosa ve hatta bölünmeye sürüklüyor. Dikta rejimini konsolide ettiği oranda Türkiye’yi dünyadan koparan Erdoğan, adım adım kapalı bir rejim kuruyor. Aman yine de Kemal Bey duymasın, garibimin uykusu bölünmesin!
(TR724)
Siz bakmayın, acınacak ölçüde Erdoğan’a öykünmesine rağmen “kuş beyinli” bir saray darbesiyle alaşağı edilen Davutoğlu’nun yerine “düşük profil” kontenjanından atanan Binali Yıldırım’ın “Siyaset, suç işlemenin bir kalkanı olamaz” sözlerine… Özünde doğru olan bu söz Yıldırım gibi gırtlağına kadar suça batmış bir siyaset mafyası üyesinin ağzına hiç yakışmıyor. Hem tüm dünya, siyaseti işledikleri ulusal ve uluslararası suçlara kalkan yapanların, bu kalkana rağmen suçüstü yakalandıklarında yargıdan fellik fellik kaçanların kimler olduğunu 17/25 Aralık 2013 yolsuzluk skandalı vesilesiyle iyi biliyor.
DEVLET KİSVESİNE BÜRÜNMÜŞ MAFYATİK SUÇ ÖRGÜTÜ
17/25 Aralık sonrası hallaç pamuğu gibi atılan yargı gerçeği ışığında son yaşanılanların yargısal bir süreç olmadığı zaten ortada. Mevcut haliyle kirli bir maşadan ibaret olan yargının Erdoğan’ın emriyle hareket ettiğini bilmeyen mi var? Erdoğan’ın “Allah’ın lütfu” olarak gördüğü netameli 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra gerçekleştirdiği kendi gerçek darbesinde yargıya aldığı talimatları yerine getirmekten başka bir rol düşmediğini görmeyin mi var? Ortada adil bir yargı, gerçek bir hukuk mu kaldı ki farklı kesimlerden insanlara atfedilen akılalmaz suçlara itibar edilsin. Doğru, ortada işlenmiş devasa suçlar var olmasına var, ama bunların tamamı devlet kisvesine bürünmüş mafyatik bir suç örgütü olan Erdoğan rejiminin işlediği suçlar.
Karakteri haline gelen zorbalıkla 3 yıldır milyonlarca insanı hedef alan, 3 aydır yüz binlerce insanı işinden aşından edip on binlercesini zindanlara atan, Cumhuriyet gazetesine saldırıyla başlattığı haftayı HDP’ye saldırı ile tamamlayan despotik Erdoğan rejimi resmen ateşle oynuyor. Roma’yı kimin yaktığı konusunu tarihçiler tartışadursun adım adım yıkıma sürüklenen Türkiye’yi yakanın Erdoğan despotizmi olduğundan gelecek hiçbir tarihçinin şüphesi olmayacak.
ERDOĞAN’IN MESAJI SADECE HDP’YE VE KÜRTLERE DEĞİL!
Peki, Erdoğan diktatörlüğünün HDP’li vekilleri hedef alarak milyonlarca insanın iradesine ve tercihlerine saldırısını nasıl okumak gerekiyor? Yapılan saldırıyla verilen mesajın sadece HDP’lilere ve hatta sadece Kürtlere olduğunu düşünmek yanlış olur. Burada tüm muhalif kesimlerle birlikte CHP’ye de çok ciddi bir tehdit bulunuyor. Genelde anti-demokratik hamleleri öncesinde Erdoğan’ın hep imdadına koşan ahmaklık düzeyindeki bir naiflikle malul CHP’nin önce dokunulmazlıkların kaldırılmasında oynadığı rolün, sonra “Yeni Kapı Ruhu” dedikleri garabete teşne olmasının vebalini bugün tüm Türkiye çekiyor.
CHP’nin anladığı manada cumhuriyetçilikle bütünleşmiş Cumhuriyet gazetesine yönelik hamleyle, Bahçeli’nin Saray’da verdiği fotoğraf ve HDP’ye yönelik hamlelerin (Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atanması dahil) aynı haftaya sıkıştırılması CHP’de hala alarm zilleri çaldırmıyorsa, hakikaten geçmiş olsun. HDP’ye yapılanlar konusunda cılız mızırdanmalarla yetinen CHP’nin olup-bitenleri kavrama kabiliyetinden şüpheye düşmemek elde değil. CHP’ye musallat olan bu basiretsizlik, aymazlık ve körlükten cesaret alacak Erdoğan taifesinin Kılıçdaroğlu’nun bileklerine kelepçe takmaları kaç haftayı bulur dersiniz?
CHP, BAHÇELİ’NİN ROLÜNÜ İYİ ANLASIN
CHP hiçbir şeyi kavrayamıyorsa bari Bahçeli’nin 7 Haziran seçimlerinden bu yana oynadığı kirli oyunu kavramaya çalışsın. Tek adam diktası kurmanın peşinde önüne çıkanı buldozer gibi ezip geçen Erdoğan’ın son hamlesinin, kullanışlı bir siyaset maymuncuğuna çevirdiği Bahçeli’yle Saray’da görüşmesinin ardından gelmesinin vahim bir anlamı yok mu? Sırf tehlikeyi katlamak için Erdoğan’ın hukuk ve demokrasi dışı HDP operasyonlarını kasten Bahçeli ile Saray’da verdiği birliktelik fotoğrafının hemen akabinde yaptırdığı görülmüyor mu?
JİTEM’inden Susurluk’una, Ağar’ından Ergenekon’una geçmişin kirli derin devlet aktörlerini ve her türden mafyatik yapıyı yanına alarak tam bir İslamofaşist çizgiye oturan Erdoğan’ın siyasi ihtirasları dışında herhangi bir kutsalı bulunmadığı artık iyice anlaşılmıştır sanırım. Hedefleri uğruna tepe tepe kullandıklarını işe yaramadıklarını düşündüğü aşamada hemen değiştirip feda edebiliyor. Bahçeli’nin ve şürekâsının Erdoğan’ın yanında oturduğu koltukta daha 2 yıl öncesine kadar manen Öcalan’ın ve madden HDP’lilerin oturduğu hala hafızalarda. O gün Bahçeli ve çevresindekilere yakası açılmadık laflar eden Erdoğan’ın mı, yoksa “gel” deyince kuyruğunu kıstırıp yanına koşanların mı daha şahsiyetsiz olduklarını anlamakta aciz kalıyorum.
1915’LERE, 1925’LERE DÖNÜŞ
Türkiye’ye DEP milletvekillerinin hapse atıldığı 4 Mart 1994’te yaşatılana benzer bir utancı yeniden yaşatan Erdoğan rejimi, Hizmet Hareketi’ne yaptığı zulümler üzerinden gerekirse 1915’teki soykırımı ve 1940’lardaki pogromları, Sur, Şırnak ve benzeri yerlerdeki yıkımlarla 1930’lardaki Dersim kıyımını tekrarlayabileceği mesajını veriyor. Kürt siyasetinde 1925’lere dönüş yapan Erdoğan, kendi seçilmişliğine kutsallık atfederken, seçtiklerini itip-kakıp aşağılamak suretiyle 5-6 milyon seçmenin iradesine ve şahsiyetine resmen hakaret ediyor. Diline pelesenk ettiği milli iradeye sözde saygısının ise o iradeden sadece kendi payına düşenden ibaret olduğunu kör gözlere bile sokuyor.
Meclis’te 3. parti konumundaki bir siyasi hareketin önde gelenlerini zindana atmak suretiyle sözde başkanlık sisteminin önünde kurumsal bir engel olarak gördüğü Parlamento’yu hiçleştiriyor. Bu yönüyle HDP’ye yönelik saldırı demokratik parlamenter sisteme ve aslında aynı zamanda AKP, MHP ve CHP’ye de yapılmış sayılır. AKP ve MHP faşizmde buluştuğu için bu durumu sorun etmeyebilir. Eee peki CHP’nin ölüm sessizliği nasıl yorumlanmalı? Muhalefetin içinde bulunduğu paçozluğa ve sefalete dair analizler bu basiretsizliği anlatmaya yeter mi dersiniz?
CADI AVI YENİ HEDEFLERE YÖNELDİ
Erdoğan’ın hizmetinde hukukun curufa, yargının kirli bir maşaya dönüştüğü bir ortamda bürokrasi kukla, polis teşkilatı milis görüntüsü veriyor. Erdoğan’ın SADAT ve Osmanlı Ocakları gibi paramiliter yapıları yetmezmiş gibi TSK bile bir parti örgütüne dönüştürülmeye gayret ediliyor. 15 Temmuz darbe teşebbüsü üzerinde sis perdesi kalınlaşırken, Erdoğan kendi gerçek darbesini hayatın her alanına yayıyor. Hizmet Hareketi ile başlayan ahlaksız cadı avı laik ve Kemalist çevrelere, Kürtlere, Alevilere daha şimdiden ulaşmış durumda.
Bunların sonucu ne mi olur? Bunu kestirmek için kâhin olmak gerekmiyor. Bela olur, felaket olur, yıkım olur. Muhaliflere ya aktif direnişe yönelmek ya da ülkeyi terk etmekten, Kürtlere ise dağa çıkmaktan başka yol bırakmayan Erdoğan rejimi ülkeyi koşar adım bir kaosa ve hatta bölünmeye sürüklüyor. Dikta rejimini konsolide ettiği oranda Türkiye’yi dünyadan koparan Erdoğan, adım adım kapalı bir rejim kuruyor. Aman yine de Kemal Bey duymasın, garibimin uykusu bölünmesin!
(TR724)