[Semih Ardıç]
Hürriyet, Posta ve Fanatik gazeteleri, CNN Türk, Kanal D ve TV2 televizyon kanalları ile dijital platform hizmeti sunan D Smart’ın patronu Aydın Doğan’ı yabancı ortakları terk etmeye başladı. Doğan Yayın Holding’in yüzde 10’una 2008’de ortak olan Alman medya devi Axel Springer, Türkiye’den ayrılmaya karar verdi.
Kulislerde hiç geçmeyen bu karar Doğan için tam bir sürpriz. İçeride başı dara düştüğünde yabancılarla kurduğu ortaklıklar Doğan için paratoner oluyordu. Ortakları üzerinden beyne’l–milel (milletlerarası) baskı gruplarını harekete geçirebiliyordu. Şimdi bu kozunu kaybediyor.
Axel Springer CEO’su Mathias Doepfner’in Türkiye’deki gelişmeleri ‘oldukça endişe verici’ diye nitelemesi ve basın özgürlüğünün çiğnendiğini belirtmesi ayrılık kararının maddi kâr/zarar hesabıyla yapılmadığı gösteriyor. Doepfner, Türkiye’ye yeni yatırım yapmayacaklarını ve Doğan Yayın Holding’de kalan paylarını satacaklarını kaydetti. Bu sözlerin “Geldiğimize pişman olduk, geri dönüyoruz.” demekten ne farkı var?
MEDYA İMPARATORU AXEL’İN AYRILIK MESAJI
Axel Springer, Almanya’nın en büyük gazete ve üçüncü büyük dergi yayıncısı ve Avrupa’nın önde gelen medya kuruluşlarından biri… Çatısı altında BILD ve WELT gibi önemli markalar
bulunuyor. 180’den fazla gazete ve dergi, değişik ilgi grupları ve bilgi ihtiyaçlarına hitap eden 50’den fazla internet girişimi ve TV-radyo iştirakleri ile 35 ülkede faaliyet gösteren Axel Springer’ın senelik cirosu 3 milyar Euro’yu aşıyor. Grup, 10 binden fazla gazeteciyi istihdam ediyor.
Böylesine itibarlı bir medya imparatorluğunun Aydın Doğan’ı terk etmesi Türkiye’nin giderek bozulan imajıyla irtibatlandırılacak. Fransız Total’in, Avusturyalı enerji devi OMV’nin bavulunu toplamasından daha fazla konuşulacak bir ayrılık kararı bu.
Medyanın en önemli sermayesi iyi yetişmiş gazetecilerden. Entelektüel sermayeyi tartacak terazi icat olunmadığına göre bu sahaya yatırım yapanların müspet veya menfi kararlarının yansıması diğer sektörlerden çok daha önemli olacaktır. Axel’in vedası hâlâ Türkiye’ye gelmeyi düşünen yatırımcı kaldı ise onları da fikrinden caydıracaktır.
DOĞAN DİRENSEYDİ KAHRAMAN OLURDU
Doğan Grubu’nun hukuksuzluklarla mücadele etmek yerine Saray’a kapıkulu olması medyayı tek sese indirgedi. Koza İpek Medya, Zaman ve Samanyolu grupları zorbalıkla kapatılınca yalpa yapmasına rağmen Doğan Medya, muhalefetin son kalesi olarak görülüyordu. Aydın Doğan’ı SPK üzerinden köşeye sıkıştıran Saray bütün grubu teslim aldı.
Doğan’ın damadı Mehmet Ali Yalçındağ’ın ortalığa saçılan e–postaları gösterdi ki Doğan Grubu Saray’ın sözünü artık emir telakki ediyor. Özel hayatlarını bile Saray’ın gözüne girecek biçimde yeniden düzenliyorlar. Editoryal bağımsızlık ve objektifliğin yerini hükümeti memnun etme telaşı almış. Gazeteciliği üç kuruşluk menfaate sattılar.
Neymiş efendim! 200’e yakın gazeteci hapse atılmış, akademisyenler, hâkim ve savcılar, öğretmenler Keyfî Hükümet Kararnamesi (KHK) ile işsiz bırakılmış, holdingler gasp edilmiş, memleket günden güne iç savaş atmosferine sürükleniyormuş… Eşi görülmemiş zulüm ve haksızlıklar Doğan Grubu’na hikâye gibi geldi. Milyonların acısını görmezden geldiler. Otoriterliğe alkış tuttular. Oysa Doğan, bedel ödemeyi göze alıp direnseydi demokrasi kahramanı olabilirdi.
Doğan bu zilleti sona erdirmediğine göre halinden memnun. O böyle bir intiba uyandırsa da dünya çapında yayın yapan ortakları, ilkesizliğe, gazetecilerin hapse atılmasına tahammül edemez. Alman ortağın tavrını sadece malî sebeplerle izah etmek eksik ve hatalı tahlil olur. Kararın açıklandığı tarih kadar CEO Doepfner, seçtiği kelimelerle Türkiye’de ifade hürriyeti kalmadığının altını çiziyor.
CNN DE ORTAKLIĞI BİTİREBİLİR Mİ?
Almanların sürpriz vedasından bahsetmişken okyanus ötesindeki ortak ne düşünüyor acaba? Aydın Doğan’ın CNN International’ın sahibi Time Warner ile ortaklığı da yakında bitebilir mi? Amerikalı ortak, sözleşmeyi feshetmek için Almanlar kadar acele etmese de CNN Türk’ün CNN’in yayın ilkelerinden hızla uzaklaşmasını uzun müddet sineye çekmeyebilir.
Ahmet Hakan Coşkun’un Cem Küçük’ten aldığı talimatları kusursuz tatbik ettiği Taraflı Bölge programı CNN’in yayın ilkelerinin semtine yaklaşamaz. Diğer haber programları hakkında da aynı eleştiri yapılabilir.
Düne kadar kazançlı gibi görünen Türkiye yatırımı son dönemde para getirmediği gibi itibar kaybına sebebiyet veriyor. Alman Axel Springer’i Time Warner takip edebilir.
CNN’in “Doğan ile devam mı, tamam mı?” kararında Amerika’da devam eden Başkanlık yarışından kimin galip çıkacağı da tayin edici olacaktır. Donald Trump, haftaya tamamlanacak seçimde Hillary Clinton’ı geride bırakırsa Doğan Grubu, vakit kazanacaktır. Ne de olsa isminden de anlaşılacağı üzere İstanbul Mecidiyeköy’ün yeni gökdelenlerinden Trump Tower’da bay Trump ile ortaklıkları var.
Aydın Doğan’dan kopan küresel ortaklardan bahsettim. Bunu bütün iş âleminin en ciddi meselesi olarak mütalaa edebilirsiniz. 2003–2010 arasındaki AB reformları, demokratikleşme adımları, askerî vesayetle mücadele ve hızlı kalkınma rüzgârıyla gelenler bugünlerde faşizm kasırgasına yakalanmamak için bavulunu toplayıp kaçıyor.
İŞ İKLİMİNİ BİZZAT HÜKÜMET KÖTÜLEŞTİRDİ
Nice büyük patron da Aydın Doğan gibi terk edilmenin inkisarını yaşayarak tecrübe edecek.
İş adamlarının yüzleşeceği tablonun ne gibi neticeleri olacağını merak edenlere cevabı ben vermeyeceğim. Her fırsatta ABD karşıtı gibi görünseler de kapalı kapılar ardında ABD’li muhataplarına temenna edenlere Beyaz Saray mahreçli bir iktibas yapayım..
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Anthony Blinken, Türkiye’nin demokrasi ve hukuktan uzaklaştığına dikkat çekerek, “Yetkililer demokratik kurumları tehdit ediyor görünen adımlar attıkları ya da açıklamalar yaptıklarında biliriz ki iş iklimi kötüleşir. Yargının ve düzenleyici kuruluşların bağımsızlığından taviz verildiğinde yatırımcılar uzak durma eğilimine girer. Delil standartları muğlak ya da şeffaf olmadığında tüm vatandaşlar adalet kurumlarına inancını yitirir.” diyor.
Devamında gazetelerin kapatılmasından duyduğu rahatsızlığı net bir dille ortaya koyuyor: “Basın kuruluşları kapatıldığında, ifade özgürlüğü kısıtlandığında ve sesler bastırıldığında inovasyona da aynısı olur. Girişimcilik kültürü, vatandaşların arzularının peşine düşebilecekleri, görüşlerini dile getirebilecekleri, fikirlerini hayata geçirebilecekleri şekilde hak ve özgürlükler temeli olmadan neredeyse mümkün değildir.”
Kurşun gibi ağır bu sözlere Hariciye vekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun cevabı ne olacak?
Kulislerde hiç geçmeyen bu karar Doğan için tam bir sürpriz. İçeride başı dara düştüğünde yabancılarla kurduğu ortaklıklar Doğan için paratoner oluyordu. Ortakları üzerinden beyne’l–milel (milletlerarası) baskı gruplarını harekete geçirebiliyordu. Şimdi bu kozunu kaybediyor.
Axel Springer CEO’su Mathias Doepfner’in Türkiye’deki gelişmeleri ‘oldukça endişe verici’ diye nitelemesi ve basın özgürlüğünün çiğnendiğini belirtmesi ayrılık kararının maddi kâr/zarar hesabıyla yapılmadığı gösteriyor. Doepfner, Türkiye’ye yeni yatırım yapmayacaklarını ve Doğan Yayın Holding’de kalan paylarını satacaklarını kaydetti. Bu sözlerin “Geldiğimize pişman olduk, geri dönüyoruz.” demekten ne farkı var?
MEDYA İMPARATORU AXEL’İN AYRILIK MESAJI
Axel Springer, Almanya’nın en büyük gazete ve üçüncü büyük dergi yayıncısı ve Avrupa’nın önde gelen medya kuruluşlarından biri… Çatısı altında BILD ve WELT gibi önemli markalar
bulunuyor. 180’den fazla gazete ve dergi, değişik ilgi grupları ve bilgi ihtiyaçlarına hitap eden 50’den fazla internet girişimi ve TV-radyo iştirakleri ile 35 ülkede faaliyet gösteren Axel Springer’ın senelik cirosu 3 milyar Euro’yu aşıyor. Grup, 10 binden fazla gazeteciyi istihdam ediyor.
Böylesine itibarlı bir medya imparatorluğunun Aydın Doğan’ı terk etmesi Türkiye’nin giderek bozulan imajıyla irtibatlandırılacak. Fransız Total’in, Avusturyalı enerji devi OMV’nin bavulunu toplamasından daha fazla konuşulacak bir ayrılık kararı bu.
Medyanın en önemli sermayesi iyi yetişmiş gazetecilerden. Entelektüel sermayeyi tartacak terazi icat olunmadığına göre bu sahaya yatırım yapanların müspet veya menfi kararlarının yansıması diğer sektörlerden çok daha önemli olacaktır. Axel’in vedası hâlâ Türkiye’ye gelmeyi düşünen yatırımcı kaldı ise onları da fikrinden caydıracaktır.
DOĞAN DİRENSEYDİ KAHRAMAN OLURDU
Doğan Grubu’nun hukuksuzluklarla mücadele etmek yerine Saray’a kapıkulu olması medyayı tek sese indirgedi. Koza İpek Medya, Zaman ve Samanyolu grupları zorbalıkla kapatılınca yalpa yapmasına rağmen Doğan Medya, muhalefetin son kalesi olarak görülüyordu. Aydın Doğan’ı SPK üzerinden köşeye sıkıştıran Saray bütün grubu teslim aldı.
Doğan’ın damadı Mehmet Ali Yalçındağ’ın ortalığa saçılan e–postaları gösterdi ki Doğan Grubu Saray’ın sözünü artık emir telakki ediyor. Özel hayatlarını bile Saray’ın gözüne girecek biçimde yeniden düzenliyorlar. Editoryal bağımsızlık ve objektifliğin yerini hükümeti memnun etme telaşı almış. Gazeteciliği üç kuruşluk menfaate sattılar.
Neymiş efendim! 200’e yakın gazeteci hapse atılmış, akademisyenler, hâkim ve savcılar, öğretmenler Keyfî Hükümet Kararnamesi (KHK) ile işsiz bırakılmış, holdingler gasp edilmiş, memleket günden güne iç savaş atmosferine sürükleniyormuş… Eşi görülmemiş zulüm ve haksızlıklar Doğan Grubu’na hikâye gibi geldi. Milyonların acısını görmezden geldiler. Otoriterliğe alkış tuttular. Oysa Doğan, bedel ödemeyi göze alıp direnseydi demokrasi kahramanı olabilirdi.
Doğan bu zilleti sona erdirmediğine göre halinden memnun. O böyle bir intiba uyandırsa da dünya çapında yayın yapan ortakları, ilkesizliğe, gazetecilerin hapse atılmasına tahammül edemez. Alman ortağın tavrını sadece malî sebeplerle izah etmek eksik ve hatalı tahlil olur. Kararın açıklandığı tarih kadar CEO Doepfner, seçtiği kelimelerle Türkiye’de ifade hürriyeti kalmadığının altını çiziyor.
CNN DE ORTAKLIĞI BİTİREBİLİR Mİ?
Almanların sürpriz vedasından bahsetmişken okyanus ötesindeki ortak ne düşünüyor acaba? Aydın Doğan’ın CNN International’ın sahibi Time Warner ile ortaklığı da yakında bitebilir mi? Amerikalı ortak, sözleşmeyi feshetmek için Almanlar kadar acele etmese de CNN Türk’ün CNN’in yayın ilkelerinden hızla uzaklaşmasını uzun müddet sineye çekmeyebilir.
Ahmet Hakan Coşkun’un Cem Küçük’ten aldığı talimatları kusursuz tatbik ettiği Taraflı Bölge programı CNN’in yayın ilkelerinin semtine yaklaşamaz. Diğer haber programları hakkında da aynı eleştiri yapılabilir.
Düne kadar kazançlı gibi görünen Türkiye yatırımı son dönemde para getirmediği gibi itibar kaybına sebebiyet veriyor. Alman Axel Springer’i Time Warner takip edebilir.
CNN’in “Doğan ile devam mı, tamam mı?” kararında Amerika’da devam eden Başkanlık yarışından kimin galip çıkacağı da tayin edici olacaktır. Donald Trump, haftaya tamamlanacak seçimde Hillary Clinton’ı geride bırakırsa Doğan Grubu, vakit kazanacaktır. Ne de olsa isminden de anlaşılacağı üzere İstanbul Mecidiyeköy’ün yeni gökdelenlerinden Trump Tower’da bay Trump ile ortaklıkları var.
Aydın Doğan’dan kopan küresel ortaklardan bahsettim. Bunu bütün iş âleminin en ciddi meselesi olarak mütalaa edebilirsiniz. 2003–2010 arasındaki AB reformları, demokratikleşme adımları, askerî vesayetle mücadele ve hızlı kalkınma rüzgârıyla gelenler bugünlerde faşizm kasırgasına yakalanmamak için bavulunu toplayıp kaçıyor.
İŞ İKLİMİNİ BİZZAT HÜKÜMET KÖTÜLEŞTİRDİ
Nice büyük patron da Aydın Doğan gibi terk edilmenin inkisarını yaşayarak tecrübe edecek.
İş adamlarının yüzleşeceği tablonun ne gibi neticeleri olacağını merak edenlere cevabı ben vermeyeceğim. Her fırsatta ABD karşıtı gibi görünseler de kapalı kapılar ardında ABD’li muhataplarına temenna edenlere Beyaz Saray mahreçli bir iktibas yapayım..
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Anthony Blinken, Türkiye’nin demokrasi ve hukuktan uzaklaştığına dikkat çekerek, “Yetkililer demokratik kurumları tehdit ediyor görünen adımlar attıkları ya da açıklamalar yaptıklarında biliriz ki iş iklimi kötüleşir. Yargının ve düzenleyici kuruluşların bağımsızlığından taviz verildiğinde yatırımcılar uzak durma eğilimine girer. Delil standartları muğlak ya da şeffaf olmadığında tüm vatandaşlar adalet kurumlarına inancını yitirir.” diyor.
Devamında gazetelerin kapatılmasından duyduğu rahatsızlığı net bir dille ortaya koyuyor: “Basın kuruluşları kapatıldığında, ifade özgürlüğü kısıtlandığında ve sesler bastırıldığında inovasyona da aynısı olur. Girişimcilik kültürü, vatandaşların arzularının peşine düşebilecekleri, görüşlerini dile getirebilecekleri, fikirlerini hayata geçirebilecekleri şekilde hak ve özgürlükler temeli olmadan neredeyse mümkün değildir.”
Kurşun gibi ağır bu sözlere Hariciye vekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun cevabı ne olacak?