[Erman Yalaz]
“Duvarlara, eşyalara gizli kameralar yerleştirirsiniz. Gizli çekimlerle insanların en korunaksız görüntülerini alırsınız, kesersiniz, biçersiniz, aktarırsınız, montaj yaparsınız çarpıtırsınız. Böyle yaparken de dünyanın her yerinde bütün dinlerin, bütün rejimlerin, bütün ahlak anlayışlarının güvencesi altında olan insanoğlunun mahremiyetine tecavüz edersiniz. Ağır hayâ ve utanç bunu yapanlar için anlamını kaybeder. İnsanların şerefleri onların umurlarında değildir. Önümüzdeki komployu gerçekleştirenler, bunu sapık oldukları için ya da ticari kazanç sağlamak için veya şantaj yapmak için düzenlememişler, siyaset yapmak için düzenlemişlerdir. Ahlaklarına, vicdanlarına uygun bir siyaset.”
10 Mayıs 2010 tarihinde, anamuhalefet partisi CHP Lideri Deniz Baykal, bu sözlerle istifa etmişti. CHP kurultayına bir ay kala zaman ayarlı bir şantaj işletilmişti. 6 Mayıs’ta metacafe isimli video paylaşım sitesinden görüntü paylaşılmış, habervaktim.com isimli internet sitesinden yayılmıştı. Baykal, siyaset sahnesinden çekildi. İktidar siyaseten en büyük rakibini başsız bıraktı. Şantaj kasetinin girişinde Varan1 yazıyordu. Sonu da Varan2 gelecek şeklinde bitiyordu. İkinci bir kaset var mıydı, varsa ne oldu bilinmez, ancak şantaj yön değiştirerek devam etti. Bir yıl sonra Nisan ve Mayıs 2011’de kasetler bu kez MHP’yi vurdu. Seçime giderken MHP Genel Başkan yardımcılarının da yer aldığı kurmay kadrodaki 10 milletvekili istifa etti.
Kasetlerin yayınlandığı internet adreslerinin sponsoru olarak konuşulan isim ise AKP Küçükçekmece teşkilatından bir iş adamıydı. Netice alınamadı. Her iki olayla ilgili soruşturma açılmasına rağmen, ne kasetleri kimin kaydettiği ne de kimlerin piyasaya sürdüğüne dair delil bulunabildi. Siyaset dizayn edildikten sonra, bir başka dizayn yapmak için masum insanlar suçlandı.
Baykal kasetinde siyaseti dizayn hamlesi CHP’nin içini karıştırmak için de çokça kullanıldı. Kirli işleri önce CHP’nin kendi içine hatta yeni genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na yamamak istediler. 17-25 Aralık sürecinden sonra ise her şeyde olduğu gibi Cemaat’e iftara atarak yaftaladılar. İktidarı elinde tutan AKP ne konuyu çözdü, ne de gündemden düşürdü. Meydanlar da bolca kullanıldı. Ancak çözümü adına tek adım atmadı. Ankara’daki soruşturma önce Baykal’ın direnci nedeniyle ağır aksak yürüdü, sonra savcı hâkim değişiklikleriyle gündemden düşürüldü.
BAYKAL SON NOKTAYI KOYDU: TALİMAT ERDOĞAN’DAN
Önceki gece (31 Ekim 2016) CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın yayınına katılan Deniz Baykal, konuyla ilgili çarpıcı bir ifşaatta bulundu. Baykal’a göre komplonun arkasında dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan bulunmaktaydı: “Devlet olarak yapıyor. Ve ben ayrıca biliyorum ki, o zaman ki Sayın Başbakanın (Tayyip Erdoğan) bilgisi dâhilindedir.” Baykal programda, ne Abdülkadir Selvi’nin ne de Ahmet Hakan’ın manevralarına aldırış etti. Doğrudan söyledi: Erdoğan’ın bilgisi dâhilindedir.
Davalarda bu işin resmi talimatla yapıldığının hatta örtülü ödenekten para alındığının ortaya çıktığını anlatan Baykal meseleyi daha da ileri götürerek ‘örtülü ödenekten kaynak aktarılan resmî bir işlem olduğunu’ iddia etti:
“Şimdi öyle bir manzara çıktı ki, devletin Emniyet Genel Müdürlüğü’nün İstihbarat Daire Başkanlığı’nın içinde üç beş kişi kendi arasında gizlice, sistemin imkânlarını kullanıp bu işi yaptıkları teorisi iflas etti. O dava ile. Dairenin tümü, resmen, daire olarak, hatta diyor ki örtülü ödenekten para aldık diyor. Örtülü ödenekten yardım aldık. Niye yardım aldık? Çilingir eğitimi almak için Danimarka’ya arkadaş gönderdik diyor. Resmi daireyle. Ve bütün dairenin başkanları, başkan yardımcıları, bilmem işte masa şefleri, herkes işin içinde. Yani belli ki, ortada resmi bir görev var. Yani dairenin bir kısmının, belli özel bağlantısı olan çevrenin kendi başına yaptığı bir iş değil. Resmen yapılmış bir iş olduğu gözüktü, bence.”
Baykal daha sonra, 17-25 Aralık’ı müteakip sosyal medyada yayılan bir fotoğrafın da arka planını doğruladı: “Çekenler şeye (Erdoğan’a) gösteriyorlar, daha vermeden yaymadan, sayın başbakana, o zamanki sayın başbakana gösteriyorlar. Gösterirken de onun da çekimini yapıyorlar, ekranın üzerine koydukları bir kamera ile.”
Bu anlatıma göre, kaset skandalının görüntülerini ilk izleyen Erdoğan’dı. Başbakanlığın örtülü ödenek bütçesinden kaynak da aktarılmıştı. Baykal bu konuda hiçbir tereddüt yaşamadığını ekrandan ilan etti.
‘NE ÖZELİ? GENEL, GENEL!’
Kaset olayından sonra dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, bu konuyu meydanlarda CHP’ye vurmak için defalarca kullandı. Örneğin Kastamonu’da seçim mitinginde halka konuşurken şöyle diyordu: “Kendi eşiyle değil yahu buna nasıl özel dersin? Bu özel değil özel değil, genel geneeel!”
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Baykal’dan sonra partinin başına geldiği için iktidar çevreleri kaset meselesini kulislerde hep ona itham ederek anlattılar. 17-25 Aralık’tan sonra da, kaset olayı birden “paralel polislere” yıkıldı. Faili en baştan belirlenmediği için, ‘kullanışlı komplo’ olarak siyasî hizmetini sürdürüyor!
Algı operasyonlarına aldırmayan Baykal, o zaman da temkinini korumuştu. Ancak kilidi açan Kılıçdaroğlu oldu. 27 Mart 2014 günü KanalTürk TV’de Tarık Toros’un sorularını cevapladığı yayında, “Erdoğan’ın Baykal’ın kasedini izlerken çekilmiş görüntülerini izledim” dedi. Baykal’ın görüntülerinin Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla servis yapıldığı iddiasına yönelik ses kaydını da teyit etti.
‘BU KADAR AŞAĞILIKÇA YALAN SÖYLEYEN ADAM GÖRMEDİM…’
Kılıçdaroğlu o programda çok sertti:
“Pek çok iftiralar atıldı. CHP’ye atıldı. Ben gözlerimle gördüm. Gözlüğünü takıp o kasetleri izlediğini gördüm. Bir değil birden fazla kasedi izlediğini gördüm. Nerede gördüğümü açıklayamam. Video kaydı var. Dizüstü bilgisayardan Erdoğan’a izlettiriliyor ve konuşuluyor. İzletenler aynı zamanda Erdoğan’ı da görüntüye alıyorlar. Dizüstü bilgisayarın üstündeki kameradan Erdoğan’ı da görüntüye alıyorlar. Gördüğüm o görüntüde Erdoğan’ın eliyle gözlüğünü takarken nasıl izlediğine dair fotoğraf internete düştü. Benim gördüğüm videonun başıydı o. Videoyu izlerken, o kadar ilginç bir suratla izliyor ki, gerçekten bakınca yazıklar olsun demek geliyor insanın içinden. Umarım önümüzdeki günlerde düşer ve Erdoğan’ın nasıl bir adam olduğunu bu millet görür. O konuşmalar internete düşen konuşmalardır. Haberi olmadan görüntüye alıyorlar. Ben bu kadar aşağılıkça yalan söyleyen adam görmedim. Sayın Baykal da bu durumu biliyor ve bu nedenle Erdoğan’ı mahkemeye veriyor.”
MİT’E TALİMAT VERDİM DEDİ, YALAN ÇIKTI
9 Mayıs 2010 Hürriyet manşetinde Erdoğan’ın ‘MİT’e bulun talimatı’ manşeti de operasyonun bir parçasıydı. Kılıçdaroğlu, yıllar sonra böyle bir talimatın verilmediğini birinci ağızdan sorumlulardan dinlediğini, Erdoğan’ın yalan söylediğini kaydetti.
Baykal, CNNTürk’teki önceki gün yaptığı konuşmada, Kılıçdaroğlu’nun bilgilerinin doğru olduğunu da açıkladı. Konuyu bir adım öteye taşıdı. Temmuz 2015’te buluştukları görüşmede doğrudan Erdoğan’ın yüzüne de bunu söylediğini ifade etti. Bu kadar açık bilgilere rağmen, ne Baykal Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulundu, ne de savcılar re’sen soruşturma başlattı.
Olay çok basit haliyle devlet imkânları kullanarak, Erdoğan’ın bir rakibini bertarafı olayıydı. Kılıçdaroğlu’nun deyimiyle ‘yazıklar olsun’ denecek bir durumdu. Üstelik CHP’den tutun da milyonlarca masum insanı zan altında bırakacak aymazlıkla tezgâh kurulmuştu.
KARAMAN FETVASI: GEREĞİ YAPILMIŞTIR!
Konunun siyasi ve polisiye serencamı özetle böyle. Bir de bütün bu tezgahın nasıl örgülendiğini gösteren bir mantığı olmalı. O da her meselede iktidarın keyfine göre fetvalar veren Hayrettin Karaman ayağı.
MHP kasetleri patlak verdiğinde Hayrettin Karaman, Yenişafak’ta ‘Günah Kasetleri/Teşhiri’ başlıklı yazısında, bu kasetlerin yayılması ve kullanılmasına şöyle fetva vermişti: “Eğer ayıp ve günahını gizleyerek işleyen bir mümin kamu görevlisi veya kamu görevine talip biri ise bu takdirde ‘halkı onun zararından koruma’ vazifesi, ayıbı örtme vazifesinin önüne geçer ve ilgililere durum açıklanır; yani bu durumda ayıp ve günah gizlenemez… Ülkemizde ve dünyada zaman zaman gizliliklerin ortaya çıkarıldığı, rezaletlerin haber veya görüntü olarak teşhir edildiği oluyor. Bu teşhirler, yukarıda açıklanan kurallara uygun -bu manada meşru- ise denecek bir şey yoktur; gereken yapılmıştır.”
Evet, o gün için gereken yapılmıştı belki. Ancak onca iftira ve manipülasyonlara rağmen, gerçekler ortaya çıkmaya devam ediyor. Baykal’ın açıklamaları ile savcılıklar amel edecek mi, yeni bir soruşturma gelecek mi bilinmez. Tarih kaset şantajlarının ardında kimlerin olduğunu açık etti. Hem de birinci ağızdan.
10 Mayıs 2010 tarihinde, anamuhalefet partisi CHP Lideri Deniz Baykal, bu sözlerle istifa etmişti. CHP kurultayına bir ay kala zaman ayarlı bir şantaj işletilmişti. 6 Mayıs’ta metacafe isimli video paylaşım sitesinden görüntü paylaşılmış, habervaktim.com isimli internet sitesinden yayılmıştı. Baykal, siyaset sahnesinden çekildi. İktidar siyaseten en büyük rakibini başsız bıraktı. Şantaj kasetinin girişinde Varan1 yazıyordu. Sonu da Varan2 gelecek şeklinde bitiyordu. İkinci bir kaset var mıydı, varsa ne oldu bilinmez, ancak şantaj yön değiştirerek devam etti. Bir yıl sonra Nisan ve Mayıs 2011’de kasetler bu kez MHP’yi vurdu. Seçime giderken MHP Genel Başkan yardımcılarının da yer aldığı kurmay kadrodaki 10 milletvekili istifa etti.
Kasetlerin yayınlandığı internet adreslerinin sponsoru olarak konuşulan isim ise AKP Küçükçekmece teşkilatından bir iş adamıydı. Netice alınamadı. Her iki olayla ilgili soruşturma açılmasına rağmen, ne kasetleri kimin kaydettiği ne de kimlerin piyasaya sürdüğüne dair delil bulunabildi. Siyaset dizayn edildikten sonra, bir başka dizayn yapmak için masum insanlar suçlandı.
Baykal kasetinde siyaseti dizayn hamlesi CHP’nin içini karıştırmak için de çokça kullanıldı. Kirli işleri önce CHP’nin kendi içine hatta yeni genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na yamamak istediler. 17-25 Aralık sürecinden sonra ise her şeyde olduğu gibi Cemaat’e iftara atarak yaftaladılar. İktidarı elinde tutan AKP ne konuyu çözdü, ne de gündemden düşürdü. Meydanlar da bolca kullanıldı. Ancak çözümü adına tek adım atmadı. Ankara’daki soruşturma önce Baykal’ın direnci nedeniyle ağır aksak yürüdü, sonra savcı hâkim değişiklikleriyle gündemden düşürüldü.
BAYKAL SON NOKTAYI KOYDU: TALİMAT ERDOĞAN’DAN
Önceki gece (31 Ekim 2016) CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın yayınına katılan Deniz Baykal, konuyla ilgili çarpıcı bir ifşaatta bulundu. Baykal’a göre komplonun arkasında dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan bulunmaktaydı: “Devlet olarak yapıyor. Ve ben ayrıca biliyorum ki, o zaman ki Sayın Başbakanın (Tayyip Erdoğan) bilgisi dâhilindedir.” Baykal programda, ne Abdülkadir Selvi’nin ne de Ahmet Hakan’ın manevralarına aldırış etti. Doğrudan söyledi: Erdoğan’ın bilgisi dâhilindedir.
Davalarda bu işin resmi talimatla yapıldığının hatta örtülü ödenekten para alındığının ortaya çıktığını anlatan Baykal meseleyi daha da ileri götürerek ‘örtülü ödenekten kaynak aktarılan resmî bir işlem olduğunu’ iddia etti:
“Şimdi öyle bir manzara çıktı ki, devletin Emniyet Genel Müdürlüğü’nün İstihbarat Daire Başkanlığı’nın içinde üç beş kişi kendi arasında gizlice, sistemin imkânlarını kullanıp bu işi yaptıkları teorisi iflas etti. O dava ile. Dairenin tümü, resmen, daire olarak, hatta diyor ki örtülü ödenekten para aldık diyor. Örtülü ödenekten yardım aldık. Niye yardım aldık? Çilingir eğitimi almak için Danimarka’ya arkadaş gönderdik diyor. Resmi daireyle. Ve bütün dairenin başkanları, başkan yardımcıları, bilmem işte masa şefleri, herkes işin içinde. Yani belli ki, ortada resmi bir görev var. Yani dairenin bir kısmının, belli özel bağlantısı olan çevrenin kendi başına yaptığı bir iş değil. Resmen yapılmış bir iş olduğu gözüktü, bence.”
Baykal daha sonra, 17-25 Aralık’ı müteakip sosyal medyada yayılan bir fotoğrafın da arka planını doğruladı: “Çekenler şeye (Erdoğan’a) gösteriyorlar, daha vermeden yaymadan, sayın başbakana, o zamanki sayın başbakana gösteriyorlar. Gösterirken de onun da çekimini yapıyorlar, ekranın üzerine koydukları bir kamera ile.”
Bu anlatıma göre, kaset skandalının görüntülerini ilk izleyen Erdoğan’dı. Başbakanlığın örtülü ödenek bütçesinden kaynak da aktarılmıştı. Baykal bu konuda hiçbir tereddüt yaşamadığını ekrandan ilan etti.
‘NE ÖZELİ? GENEL, GENEL!’
Kaset olayından sonra dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, bu konuyu meydanlarda CHP’ye vurmak için defalarca kullandı. Örneğin Kastamonu’da seçim mitinginde halka konuşurken şöyle diyordu: “Kendi eşiyle değil yahu buna nasıl özel dersin? Bu özel değil özel değil, genel geneeel!”
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Baykal’dan sonra partinin başına geldiği için iktidar çevreleri kaset meselesini kulislerde hep ona itham ederek anlattılar. 17-25 Aralık’tan sonra da, kaset olayı birden “paralel polislere” yıkıldı. Faili en baştan belirlenmediği için, ‘kullanışlı komplo’ olarak siyasî hizmetini sürdürüyor!
Algı operasyonlarına aldırmayan Baykal, o zaman da temkinini korumuştu. Ancak kilidi açan Kılıçdaroğlu oldu. 27 Mart 2014 günü KanalTürk TV’de Tarık Toros’un sorularını cevapladığı yayında, “Erdoğan’ın Baykal’ın kasedini izlerken çekilmiş görüntülerini izledim” dedi. Baykal’ın görüntülerinin Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla servis yapıldığı iddiasına yönelik ses kaydını da teyit etti.
‘BU KADAR AŞAĞILIKÇA YALAN SÖYLEYEN ADAM GÖRMEDİM…’
Kılıçdaroğlu o programda çok sertti:
“Pek çok iftiralar atıldı. CHP’ye atıldı. Ben gözlerimle gördüm. Gözlüğünü takıp o kasetleri izlediğini gördüm. Bir değil birden fazla kasedi izlediğini gördüm. Nerede gördüğümü açıklayamam. Video kaydı var. Dizüstü bilgisayardan Erdoğan’a izlettiriliyor ve konuşuluyor. İzletenler aynı zamanda Erdoğan’ı da görüntüye alıyorlar. Dizüstü bilgisayarın üstündeki kameradan Erdoğan’ı da görüntüye alıyorlar. Gördüğüm o görüntüde Erdoğan’ın eliyle gözlüğünü takarken nasıl izlediğine dair fotoğraf internete düştü. Benim gördüğüm videonun başıydı o. Videoyu izlerken, o kadar ilginç bir suratla izliyor ki, gerçekten bakınca yazıklar olsun demek geliyor insanın içinden. Umarım önümüzdeki günlerde düşer ve Erdoğan’ın nasıl bir adam olduğunu bu millet görür. O konuşmalar internete düşen konuşmalardır. Haberi olmadan görüntüye alıyorlar. Ben bu kadar aşağılıkça yalan söyleyen adam görmedim. Sayın Baykal da bu durumu biliyor ve bu nedenle Erdoğan’ı mahkemeye veriyor.”
MİT’E TALİMAT VERDİM DEDİ, YALAN ÇIKTI
9 Mayıs 2010 Hürriyet manşetinde Erdoğan’ın ‘MİT’e bulun talimatı’ manşeti de operasyonun bir parçasıydı. Kılıçdaroğlu, yıllar sonra böyle bir talimatın verilmediğini birinci ağızdan sorumlulardan dinlediğini, Erdoğan’ın yalan söylediğini kaydetti.
Baykal, CNNTürk’teki önceki gün yaptığı konuşmada, Kılıçdaroğlu’nun bilgilerinin doğru olduğunu da açıkladı. Konuyu bir adım öteye taşıdı. Temmuz 2015’te buluştukları görüşmede doğrudan Erdoğan’ın yüzüne de bunu söylediğini ifade etti. Bu kadar açık bilgilere rağmen, ne Baykal Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulundu, ne de savcılar re’sen soruşturma başlattı.
Olay çok basit haliyle devlet imkânları kullanarak, Erdoğan’ın bir rakibini bertarafı olayıydı. Kılıçdaroğlu’nun deyimiyle ‘yazıklar olsun’ denecek bir durumdu. Üstelik CHP’den tutun da milyonlarca masum insanı zan altında bırakacak aymazlıkla tezgâh kurulmuştu.
KARAMAN FETVASI: GEREĞİ YAPILMIŞTIR!
Konunun siyasi ve polisiye serencamı özetle böyle. Bir de bütün bu tezgahın nasıl örgülendiğini gösteren bir mantığı olmalı. O da her meselede iktidarın keyfine göre fetvalar veren Hayrettin Karaman ayağı.
MHP kasetleri patlak verdiğinde Hayrettin Karaman, Yenişafak’ta ‘Günah Kasetleri/Teşhiri’ başlıklı yazısında, bu kasetlerin yayılması ve kullanılmasına şöyle fetva vermişti: “Eğer ayıp ve günahını gizleyerek işleyen bir mümin kamu görevlisi veya kamu görevine talip biri ise bu takdirde ‘halkı onun zararından koruma’ vazifesi, ayıbı örtme vazifesinin önüne geçer ve ilgililere durum açıklanır; yani bu durumda ayıp ve günah gizlenemez… Ülkemizde ve dünyada zaman zaman gizliliklerin ortaya çıkarıldığı, rezaletlerin haber veya görüntü olarak teşhir edildiği oluyor. Bu teşhirler, yukarıda açıklanan kurallara uygun -bu manada meşru- ise denecek bir şey yoktur; gereken yapılmıştır.”
Evet, o gün için gereken yapılmıştı belki. Ancak onca iftira ve manipülasyonlara rağmen, gerçekler ortaya çıkmaya devam ediyor. Baykal’ın açıklamaları ile savcılıklar amel edecek mi, yeni bir soruşturma gelecek mi bilinmez. Tarih kaset şantajlarının ardında kimlerin olduğunu açık etti. Hem de birinci ağızdan.