Ekrem Dumanlı Yazdı: Dünya Türkiye’ye Neden Inanmıyor?

Bir ülke düşünün ki siyasi yönetim ve idari tasarruf, tamamen aile içi ilişkiler doğrultusunda icra ediliyor. Patron, eşi, çocukları, onların aile dostları, arkadaşları vs her köşe başına hakim kamu hizmetlerini bile hanedanlık menfaatlerine göre ayarlıyor.
EKREM DUMANLI
Maalesef Türkiye’nin dünyada itibarı fena halde sarsıldı. Böyle giderse daha da sarsılacak. Bu ülkenin nereye gideceğini bilmek için kehanete gerek yok; dışarıdan bakıldığında manzara çok net. Dilerseniz kişileri, partileri, liderleri, siyasi söylemleri bir kenara bırakıp karşımızdaki fotoğraf üzerine konuşalım.
Bir ülke düşünün; adını sanını ünvanını sonraya bırakın ve kendi kendinize şu soruları yöneltin lütfen:
Bir ülke ki iktidar koltuğuna oturanlar, hiç bir muhalif ses duymak istemiyor. Parti içinden yükselen aykırı sesleri/iyi niyetli uyarıları bile ‘ihanet’ şeklinde yaftalıyor. Her şey (evet, mübalağasız, her şey) bir adamın iki çift lafına bağlı. Onun kızdığı herkes kötü ve hain, onu öven herkes iyi ve makbul. Böyle bir ülkede katılımcı demokrasiden bahsedilebilir mi?
Bir ülke düşünün ki iktidarı denetleyen bütün unsurlar yok edilmiş. Devletin icraatlarını anayasa ve yasalar çerçevesinde (içerden) denetlemekle görevli anayasa mahkemesi, Yargıtay, Sayıştay gibi kurumlar tek adamın emrine amade edilmiş. Savcılar tepeden gelen emre göre suçlu arıyor; hakimler siyasi emirler doğrultusunda tutuklama/serbest bırakma işlemi yapıyor. Önce bir örgüt uydurulup sonra on binlerce öğretmen, memur, gazeteci tutuklayanlar, söz konusu mafya olunca kılını bile kıpırdatmıyor. Böyle bir ülkede adalet olur mu, şeffaf devletten, yargı bağımsızlığından bahsedilebilir mi?

Dışarıdan bakan herkes Türkiye’de feci şeyler görüyor. Tek adam, tek aile ve onlar üzerine kurulu bir hükümranlık. İktidar sahiplerinin ve destekçilerinin mal varlıklarındaki korkunç artış Türkiye kamuoyundan gizlense bile dışarıdan bakanlar için -benzer vakalar nedeniyle- pek manidar bulunuyor. Sen de kalkıp ‘Dünya bize niye inanmıyor!’ diye sızlanıyorsun; ya da ‘inanmazsa inanmasın’ deyip çaka satıyorsun. Bunda anlaşılmayacak ne var ki; ektiğini biçiyorsun!

Bir ülke düşünün ki siyasi yönetim ve idari tasarruf, tamamen aile içi ilişkiler doğrultusunda icra ediliyor. Patron, eşi, çocukları, onların aile dostları, arkadaşları vs her köşe başına hakim kamu hizmetlerini bile hanedanlık menfaatlerine göre ayarlıyor. Mesela düşünün ki enerji sektörünü doğrudan kendine bağlayan bir ülke yöneticisi enerji bakanlığına damadını atamış olsun. Üstelik onca yolsuzluk, usulsüzlük, rüşvet gibi iddialar yıllardır uluslararası mecralarda dolaşırken ve damat üzerinden bütün aile suçlanırken! Ortaya atılan iddiaları en başta reddeden, ama bilgisayar korsanlarının ortaya çıkardığı net ilişki belgelenince istifa etme yerine, bütün sosyal medya ağlarına erişime kapatan muktedirler uluslararası ilişkilerde nasıl algılanır sanıyorsunuz?
Bir ülke düşünün ki gazete binaları basılacak, televizyonlara el konacak. Onlarca medya kuruluşu (iktidarın yamağı ve çomağı olanlar hariç) tek tek kapatılacak. Sen anayasayı ayaklar altına alarak medya araçlarını işgal edersen, değişik fikirlerin ifade edildiği bütün medya mecralarını kapatır, onların başına kayyım adı altında haramiler gönderirsen, dünya seni demokrasi kahramanı mı sanacak?
Bir ülke düşünün ki iktidarın tepesindeki hanedanlığın ayaklarının altını öpmedi diye insanlar hakkında soruşturma üstüne soruşturma açılıyor, uydurma iddialar eşliğinde hapse atılıyor. Öyle ki yeryüzündeki bütün baskıcı rejimleri bir araya getiriyorsun; onların toplamında var olan tutuklu gazeteci sayısı sizinkine ulaşamıyor. Bu karanlık tablo ortadayken bu ülkede işlerin doğru gittiğine kimi ikna edebilirsin?
Bir ülke düşünün ki işkence iddiaları yeri göğü inletsin. Bir fert hedef alınınca o kişinin anne baba çocukları; hatta akrabaları, komşuları hapse atılsın. Hapishanelerde yer açabilmek için mahkumlara af çıkarılsın ve belgesiz suçlamalar eşliğinde muhbir kalleşliğine teslim edilen adalet anlayışı ile cadı avları düzenlesin, adaletsiz soruşturmalar karşısında teslim olmadı diye gazetecilerin eşleri göz altına alınsın, pasaportlarına el konsun, en çağdışı metotlarla masum insanlar suçlu ilan edilip yakınları rehin tutulsun… Böyle bir çadır devleti geleneğini ne kadar ambalajlarsanız ambalajlayın, bunun adına bir Allah’ın kulu çıkıp ‘demokrasi’ der mi?
Bir ülke düşünün ki modern dünyanın yüzlerce yıl önce garanti altına aldığı mülkiyet özgürlüğünü saçma sapan iddialarla ayaklar altına alsın, insanların alın teri ile kazandıkları mallarını yamyamlara peşkeş çeksin; sonra da kalkıp ülkede demokrasi olduğuna insanların inanmasını beklesin…
Daha saymama gerek var mı!
Dışarıdan bakan herkes Türkiye’de feci şeyler görüyor. Tek adam, tek aile ve onlar üzerine kurulu bir hükümranlık. İktidar sahiplerinin ve destekçilerinin mal varlıklarındaki korkunç artış Türkiye kamuoyundan gizlense bile dışarıdan bakanlar için -benzer vakalar nedeniyle- pek manidar bulunuyor. Sen de kalkıp ‘Dünya bize niye inanmıyor!’ diye sızlanıyorsun; ya da ‘inanmazsa inanmasın’ deyip çaka satıyorsun. Bunda anlaşılmayacak ne var ki; ektiğini biçiyorsun!
(Kaynak: www.zaman.online.de)