Saygıya Değil Korkuya; Hukuka Değil Güce Dayalı Muktedir Taktiği: İnfaz

[SEFER CAN]

İktidarından endişe duyan ve özgüven krizi yaşayan despotik muktedirlerin en sık başvurduğu metod, toplumda güçlü görünen birini infaz etmek. Böylece bir taşla çok sayıda kuş vurduklarını düşünürler. Öncelikle ve bir kez daha kendilerine iman ederler. Dini anlamda bir iman değil bu; en özel ve en güçlü olduklarına inanmak zorundadırlar. Bu konuda içlerine küçük bir kurt düşüp ‘yoksa eskisi kadar güçlü değil miyim?’ endişesine kapıldıklarında bastırma psikolojisi devreye girer. Ego tanrısına hemen bir kurban sunulur.
İkinci olarak ona inanmış ve yatırım yapmış çevrelerin imanını yenilerler. Korkuya yaslanan iktidarların yegane sermayesi kaba kuvvet olduğundan, belli zaman aralıklarında güç gösterisi elzemdir. Bilhassa mafyatik yapılar ve devlet görünümlü mafyalar bu yolu sık kullanır.
Üçüncüsü, ezilerek hizada tutulması gerekenlerin sırtında şaklayan kamçıdır infazlar. Piramit inşaatında çalışan köleler, her türlü hukuksuzluk karşısında sessizce boyun eğmesi   istenen mağdurlara göz dağı verilir. Sarsılan iktidar kulesine payandalar çakılır böylece.
İNTİKAM SOĞUK YENİR
Fatih Terim’in Arda Turan ve bazı milli takım yıldızlarını kadro dışı bırakması bu kadim geleneği hatırlattı. ‘Patron benim’ diye bağırmak zorunda kalıyorsanız, kendiniz, bağlılarınız ve muhataplarınızı ikna etmekte zorlanıyorsunuz demektir. İnanç azaldıkça ses yükselecek demektir. Yıldızların cezalandırılması Avrupa Şampiyonasındaki kimi hareketlerine bağlanıyorsa, icraatın adı adalet değil intikam olur. Söz konusu tavırlar cezayı hak ediyor idiyse, bedeli ne olursa olsun anında karşılık verilmeliydi. İntikam soğuk yenen bir yemekse, ceza aylar sonra verilir.
Doksanlı yıllarda Kürt aydın ve işadamlarını öldürüp yok etmenin amacı da devletin sindirmeye yönelik güç gösterisiydi. Binlerce köyün yakılarak boşaltıldığı, yüzbinlerin göçe zorlandığı bir süreçti. ‘Rutin dışına çıkan’ hukuksuz derin devletin özgüven tazelemesi ve güç devşirmesi sağlandı. Kürtler üzerinden meşru devlete ve bütün halka ‘patron biziz’ mesajı verildi.
AZİZ YILDIRIM ÜZERİNDEN FUTBOLA DİSKUR
Aziz Yıldırım’ın şikeden tutuklanmasına bir de bu gözle bakın!  Mahallenin en dokunulmaz görünen abisinin ‘façası bozularak’ hükümranlık bayrağı dikildi. Fenerbahçenin seçimlerine açıkça müdahale edildi. Kenan Evren Lisesi arazisi konusunda bütün taahhütler yerine getirilmesine rağmen sözler tutulmadı. Başka zaman verilecek tepkinin onda biri bile gösterilmiyor. Futbol camiası mum gibi yapıldı. Öyle ki Beşiktaş’ın başından atmak için çabaladığı Yıldırım Demirören’in federasyon başkanlığına itiraz edilemiyor. Avrupa Kupası hezimetinden sonra kimse Terim’i sorgulayamadı. İşin ucu onu atayan iradeye ulaşır korkusuyla susuldu.
Tayyip Erdoğan’ın cemaatler içinde en güçlü görüneni hedef seçmesinin sebeplerinden biri de buydu. Medya gücü, ekonomik birikimi ve eğitim alanındaki rekabetsiz hali, öfkeyi çekmesine yol açtı. Atılan meydan dayağı sonunda diğer cemaatlerin “onlara bu yapılabildiyse bize ne olmaz.” diye düşünmesi sağlandı.
PATRONSAN BAĞIRMANA GEREK KALMAZ
Ancak enseyi karartmamak lazım: Saygıya ve hukuka dayanmayan iktidarın ömrü sınırlıdır. ‘Patron benim’ diye bağırma ihtiyacı duyan birisi, bu konuda ciddi tedirginlik yaşıyor demektir. Bastırmak için giriştiği infazlar endişenin dozunu gösterir. Yükselen ses tonu ve artan sadistçe uygulamalar endişeyi gösteren barometrelerdir.
Arda’yı Milli Takıma almayan zihniyet onu yok edemiyor, Barselona’da oynadığı gerçeğini değiştiremiyor. Arda’yı değil ülkeyi cezalandırıyor. (TR724)