ABDULLAH AYMAZ
Üstad Bediüzzaman Hazretleri “İstirahatin nasıl? Halin nedir?” Sorusuna, Barla’dan şöyle cevap veriyor: “Cenab-ı Erhamürrahimin’e yüz bin şükrediyorum ki; ehl-i dünyanın bana ettiği türlü türlü zulümleri, çeşit çeşit rahmetlere çevirdi.
Şöyle ki: Siyaseti terk ve dünyadan çekilerek bir dağın (Vandaki Erek Dağı) mağarasında ahireti düşünmekte iken, ehl-i dünya zulmen beni oradan çıkarıp sürdüler. (Bir kış mevsiminde Ramazan gününde oruçlu ağız ile yayan yapıldak Korucuk Köyüne … Oradan Erzurum, İstanbul, İzmir ve Antalya üzeriden Burdur’a … Oradan Isparta’ya oradan da Barla’ya) Merhamet ve hikmet sahibi olan Cenab-ı hak, o sürgünü bana rahmete çevirdi. Emniyetsiz ve ihlası bozacak sebeplere maruz o dağdaki inzivayı; emniyetli ihlaslı Barla dağlarındaki halvete çevirdi. (Birinci Dünya Savaşında yaralanıp) Rusya’da esarette iken niyet ettim ve niyaz ettim ki ahir ömrümde bir mağaraya çekileyim. Merhametlilerin en merhametlisi olan Cenab-I Hak, bana Barla’yı mağara yaptı, mağara faydasını verdi. Fakat sıkıntılı mağara zulmetini zayıf vücuduma yüklemedi.”
“Hem ehl-i dünya bütün sürgün edilenlere vesika verdiği ve canileri hapisten çıkarıp affettikleri halde, bana –zulüm olarak- vermediler. Benim merhametli Rabbim, beni Kur’an’ın hizmetinde daha çok hizmet ettirmek, Sözler (Risale-i Nur) namıyla Kur’an nurlarını fazla yazdırmak için, dağdağasız bir surette beni şu gurbette bırakıp, bir büyük merhamete çevirdi.” (Mektubat, On Üçüncü Mektup, Birinci Sual)
Zulüm ambalajlı, ibretlik bir cebr-i lütfi. Dünyayı nurlandıracak eserler yazmaya namzet bir zat üç-beş talebesi ile inzivada iken bir dağ başından alınıp zorla bir kasabaya sürülüyor. Ama Sözler, Mektubat, Lem’alar gibi insanlığın muhtaç olduğu o müthiş şaheserleri yazıyor. Yazıyor ama kimsenin haberi yok. İlanatın yapılması, herkesin haberdar edilmesi gerekiyor. Bu reklam neyle yapılacak? Yine zalimler musallat oluyor, onu oradan alıp, gazete manşetlerinden haber vererek Eskişehir hapishanesine sürüyorlar…
Herkesin Risale-i Nurlardan haberi oluyor. Oradan alıp zulmen mecburi ikamet Kastamonu’ya sürüyorlar. Niçin? Çünkü Karadeniz bölgesinin ihtiyacı var. Mehmet Feyzi Efendi gibi seyyid, alim ve veli zatlar talebe oluyor. İnebolu kahramanları yetişiyor… Peki Ege’nin ihtiyacı yok mu? Elbette var. Yedi sene sonra oradan alıp Denizli Hapishanesi’ne sevk ediyorlar.
Oradan da Ahmet Feyziler, Hasan Feyziler yetişip İzmir’e kadar o bölgenin insanlarına İman – Kur’an hizmeti sunuyorlar… Elhamdülillah biz bu hizmeti onlardan tanıdık. Peki Eskişehir, Afyon, Kütahya gibi vilayetlerin ihtiyacı yok mu? Elbette var. Onun için beraat etmesine rağmen zulmen Emirdağ’a mecburi ikamet olarak sürülüyor. Demokrat Parti kurulunca orada da Demokrat Partinin Emirdağ İlçe Teşkilatı Hamza Emek ağabey tarafından kurulup Menderes ile irtibat sağlanıyor.
Yani hangi olayı ele alsak bu hizmette çeşitli devirlerdeki çevirlerin hep hayır ve güzelliğe dönüştüğüne şahit oluyoruz. Ambalajı şer ama içinden hep hayır ve güzellik çıkıyor. Bir de Üstadımız bunların olmasını istiyordu, çünkü Osmanlıyı yıkıp İslam dünyasını ülkemizden koparmak isteyenler, hep “Artık Türkiye Müslümanlıktan çıktı, İslamiyet’i bıraktı” diye propaganda yapıyorlardı. Halbuki, İslamiyet için çalışan İman- Kur’an hizmeti yapanların sürgünlere ve hapishanelere gönderilmeleri, İslam dünyasında İslamiyet’in Türkiye’de bitmediğini, Müslümanlık için çile çekenlerin bulunduğunu gösteriyordu. Yani mahkeme haberleri devam etmeliydi … Ta ki, İslam dünyasının bundan haberi olsun.