MAHMUT ÇEBİ
Avrupalı Türkler yaşadıkları ülkelerde çok sayıda problemlere sahip olmasına rağmen yıllardır aynı yanlışı yapmaya devam ediyorlar. Yanlış nedir? Türkiye’deki problemleri buraya taşımak.
Avrupalı Türkler yaşadıkları ülkelerde çok sayıda problemlere sahip olmasına rağmen yıllardır aynı yanlışı yapmaya devam ediyorlar. Yanlış nedir? Türkiye’deki problemleri buraya taşımak.
Çoğu siyasi olan ve burayla hiç alakası olmayan bu sorunları gündemimizi meşgul ediyor. Onlara bakmaktan yaşadığımız ülkeyi göremez hale geliyoruz. Peki Türkiye’ye ait sorunları burada tartışmak, o sorunun çözümüne bir katkı sağlıyor mu? Sağlamıyor… Sağlaması mümkün mü? Mümkün değil… Bu durumu hepimiz biliyor muyuz? Evet…
Peki bu saçmalığı yıllardır niçin devam ettiriyoruz?
İşte bu sorunun cevabı yok. Var ama yok…
AK Parti’nin Türkiye’de cadı avı adı altında başlattığı ve artık soykırıma dönüşmüş bulunan kin ve nefret operasyonlarını ne yazık ki bilinçsizce Avrupa’da da hayata geçiriyoruz. Yani aynı hatayı bir kez daha tekrarlıyoruz. Olayı izleyen Avrupalılar ve bilhassa Almanlar ne olduğunu anlamaya çalışıyorlar.
Yılardır kendi hallerinde, sakin insanlar olarak bildikleri Türklerin birbirlerine karşı bu davranışlarını, bu gayrı insani tavırlarını hayret ve şaşkınlıkla izliyorlar. “Bu insanlar birbirlerine böyle davranırlarsa, başkalarına karşı nasıl davranırlar acaba?” sorusu zihinleri bulandırıyor. Cevapsız, karanlık, ürkütücü bir soru olarak orta yerde duruyor.
Türk milleti olarak zaten çok iyi olmayan imajımızı daha da aşağılara düşürmenin, hatta buna biraz da korku boyutu eklemenin bize ne faydası var. Türkiye’ye ne faydası var? Türkiye’deki sorunların çözümüne olumlu olarak ne katkısı var? Artık vatan bellediğimiz bu diyarlarda yukarılara taşımaya çalıştığımız hak arama mücadelemize ne faydası var. Geleceğini burada kuracak olan çocuklarımıza ne faydası var. Yaptığımız kirli işle onlara kirli bir imaj bıraktığımızın, yani çocuklarımıza kötülük yaptığımızın farkında mıyız?
Dün beni arkadaşım Basri Bey aradı. Gerçekten korkmuş ve inanılmaz üzgün bir şekilde anlatıyor.
“Abi kin ve nefret caddelere ve komşuluklara sıçradı. Bugün evimizin yan komşusu Konyalı Bayram Bey ve Zarif Hanım benim hanımın caddede önünü kesmişler. “Vatan hainleri defolun, Türkiye’yi karıştırdınız!” diye bağırıp ve hakaret etmişler. Hanım muhatap olmak istememiş, yanındaki çocuğumuzla yön değiştirip oradan uzaklaşmaya çalışmış. Fakat buna rağmen yıllardır komşumuz olan aile hakarete devam etmişler. Hanım zaten çok tedirgindi. Şimdi hem üzüldü ve hem de korktu. Mecburen hoşumuza gitmese de polise bildirmek zorunda kaldık. Polis Konyalı komşumuz hakkında inceleme başlattı. Ya abi bunu niye yapıyorlar. Hem bizi çok üzdüler hem de başlarına ağır bir bela aldılar. Ben artık bu mahallede oturmak istemiyorum. Tanınmadığımız başka bir yere taşınacağım.”
Allah rızası için lütfen durup bir sakin olalım. Ne düşündüğümüze, neler yapmak istediğimize ve yaptıklarımıza bir bakalım. Bununla ne elde edeceğimizi hesaplayalım. Vicdanımızla hareket edelim demiyorum. Hiç olmazsa aklımızla hareket edelim. Buradaki toplu menfaatlerimize göz önünde bulundurup ona göre davranalım. Gaza gelip, ortalığı yakmayalım.
Basri Bey çevresinde iyi tanınan, kimseye zararı olmayan, elinden geldiğince etrafına faydalı olmaya çalışan bir kişi. Bir yıl öncesine kadar herkes tarafından sevilen ve takdir edilen bir isimdi. Ona saldıran Konyalı komşunun “Yahu bu adam hiç değişmedi. Yine eski Basri. Peki ben onun bu kadar kötü biri olduğuna nasıl inandım. Bana bir kötülüğü olmadı. Peki ben ona nasıl böyle düşman oldum. Yaptığım saldırıda başarılı olsam elime ne geçecek, ne değişecek. Acaba hem kendime hem de çevreme çok zararlı bir iş mi yaptım? Bu sabıkamla ben şimdi ne yapacağım?” diye düşünmesi ve etrafıyla istişare etmesi gerekmez mi?
Atasözümüz “Adın çıktı mı dokuza, inmez sekize” diyor. Devir marka devri. Adımız, kültürümüz bizim markamız. Ona zarar vermek, kendi bacağına kurşun sıkmakla aynı manaya geliyor.
Lütfen durup bir sakin olalım ve ne yaptığımıza bir bakalım. Yunus ve Mevlana’mız var. Hem herke örnek gösteriyor hem de kendimiz de onları örnek aldığımızı söylüyoruz. Eğer bu doğru ise olaylar karşısında onlar gibi davranalım.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in hayatını bir kere daha okuyalım. Bakalım o hayatında hiç küfretmiş mi, kalp kırmış mı, komşusuna nasıl davranmış, ve bizlere nasıl davranmamızı tavsiye etmiş.
“Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız.” derken ne demek istemiş.
Sahi biz bu yanlış işleri yaparken, kimi kendimize rehber alıyoruz?…
(Kaynak: http://zaman-online.de)
Peki bu saçmalığı yıllardır niçin devam ettiriyoruz?
İşte bu sorunun cevabı yok. Var ama yok…
AK Parti’nin Türkiye’de cadı avı adı altında başlattığı ve artık soykırıma dönüşmüş bulunan kin ve nefret operasyonlarını ne yazık ki bilinçsizce Avrupa’da da hayata geçiriyoruz. Yani aynı hatayı bir kez daha tekrarlıyoruz. Olayı izleyen Avrupalılar ve bilhassa Almanlar ne olduğunu anlamaya çalışıyorlar.
Yılardır kendi hallerinde, sakin insanlar olarak bildikleri Türklerin birbirlerine karşı bu davranışlarını, bu gayrı insani tavırlarını hayret ve şaşkınlıkla izliyorlar. “Bu insanlar birbirlerine böyle davranırlarsa, başkalarına karşı nasıl davranırlar acaba?” sorusu zihinleri bulandırıyor. Cevapsız, karanlık, ürkütücü bir soru olarak orta yerde duruyor.
Türk milleti olarak zaten çok iyi olmayan imajımızı daha da aşağılara düşürmenin, hatta buna biraz da korku boyutu eklemenin bize ne faydası var. Türkiye’ye ne faydası var? Türkiye’deki sorunların çözümüne olumlu olarak ne katkısı var? Artık vatan bellediğimiz bu diyarlarda yukarılara taşımaya çalıştığımız hak arama mücadelemize ne faydası var. Geleceğini burada kuracak olan çocuklarımıza ne faydası var. Yaptığımız kirli işle onlara kirli bir imaj bıraktığımızın, yani çocuklarımıza kötülük yaptığımızın farkında mıyız?
Dün beni arkadaşım Basri Bey aradı. Gerçekten korkmuş ve inanılmaz üzgün bir şekilde anlatıyor.
“Abi kin ve nefret caddelere ve komşuluklara sıçradı. Bugün evimizin yan komşusu Konyalı Bayram Bey ve Zarif Hanım benim hanımın caddede önünü kesmişler. “Vatan hainleri defolun, Türkiye’yi karıştırdınız!” diye bağırıp ve hakaret etmişler. Hanım muhatap olmak istememiş, yanındaki çocuğumuzla yön değiştirip oradan uzaklaşmaya çalışmış. Fakat buna rağmen yıllardır komşumuz olan aile hakarete devam etmişler. Hanım zaten çok tedirgindi. Şimdi hem üzüldü ve hem de korktu. Mecburen hoşumuza gitmese de polise bildirmek zorunda kaldık. Polis Konyalı komşumuz hakkında inceleme başlattı. Ya abi bunu niye yapıyorlar. Hem bizi çok üzdüler hem de başlarına ağır bir bela aldılar. Ben artık bu mahallede oturmak istemiyorum. Tanınmadığımız başka bir yere taşınacağım.”
Allah rızası için lütfen durup bir sakin olalım. Ne düşündüğümüze, neler yapmak istediğimize ve yaptıklarımıza bir bakalım. Bununla ne elde edeceğimizi hesaplayalım. Vicdanımızla hareket edelim demiyorum. Hiç olmazsa aklımızla hareket edelim. Buradaki toplu menfaatlerimize göz önünde bulundurup ona göre davranalım. Gaza gelip, ortalığı yakmayalım.
Basri Bey çevresinde iyi tanınan, kimseye zararı olmayan, elinden geldiğince etrafına faydalı olmaya çalışan bir kişi. Bir yıl öncesine kadar herkes tarafından sevilen ve takdir edilen bir isimdi. Ona saldıran Konyalı komşunun “Yahu bu adam hiç değişmedi. Yine eski Basri. Peki ben onun bu kadar kötü biri olduğuna nasıl inandım. Bana bir kötülüğü olmadı. Peki ben ona nasıl böyle düşman oldum. Yaptığım saldırıda başarılı olsam elime ne geçecek, ne değişecek. Acaba hem kendime hem de çevreme çok zararlı bir iş mi yaptım? Bu sabıkamla ben şimdi ne yapacağım?” diye düşünmesi ve etrafıyla istişare etmesi gerekmez mi?
Atasözümüz “Adın çıktı mı dokuza, inmez sekize” diyor. Devir marka devri. Adımız, kültürümüz bizim markamız. Ona zarar vermek, kendi bacağına kurşun sıkmakla aynı manaya geliyor.
Lütfen durup bir sakin olalım ve ne yaptığımıza bir bakalım. Yunus ve Mevlana’mız var. Hem herke örnek gösteriyor hem de kendimiz de onları örnek aldığımızı söylüyoruz. Eğer bu doğru ise olaylar karşısında onlar gibi davranalım.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in hayatını bir kere daha okuyalım. Bakalım o hayatında hiç küfretmiş mi, kalp kırmış mı, komşusuna nasıl davranmış, ve bizlere nasıl davranmamızı tavsiye etmiş.
“Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız.” derken ne demek istemiş.
Sahi biz bu yanlış işleri yaparken, kimi kendimize rehber alıyoruz?…
(Kaynak: http://zaman-online.de)