15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye’de korkunç bir cadı avı ve tasfiye hukuksuzlukları yaşandığını söyleyen Sınırsız Gazeteciler Derneği (RSF) Orta Asya ve Batı Avrupa sorumlusu Johanne Bihr, Le Monde International’e verdiği roportaj’da Türkiye’deki gelişmelerden duyduğu endişeleri aktardı:
Türkiye’de 15 Temmuz’da gerçekleşen darbe girişiminin ardından başlatılan eşi benzeri görülmemiş tasfiye girişimi, ordu, hukuk ve eğitim kadrolarından sonra şimdi de medyaya sıçradı. 27 Temmuz Çarşamba günü resmi gazetede yayınlanan yazıyla üç haber ajansı, 16 televizyon kanalı, 45 gazete, 15 dergi ve 23 radyo kapatıldı.
Sınırsız Gazeteciler Derneği (RSF) Orta Asya-Batı Avrupa sorumlusu Johann Bihr’e göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan açık bir şekilde kendisine yöneltilecek her türlü eleştiriyi ve muhalfeti susturmaya çalışıyor.
Sizce Türk hükümeti niçin aniden 102 basın-yayın kuruluşunu kapatma kararı aldı ?
Öncelikle şunu söylemekte fayda var. Bir ülkede darbe girişimi oluyor ve seçilmiş hükümet bunun üzerine gidip suçluları bulmaya çalışıyor. Bu çok normal. Ama bununla birlikte bugün yaşanılan tasfiyenin hacmi aşırı orantısız boyutlarda. Hangi meşru gerekçe bir ülkede 102 basın-yayın kuruluşunun kapatılmasını ve gazetecilere karşı 89 kişilik tutuklama kararını normal karşılayabilir anlayamıyoruz.
Hükümetin açık bir şekilde medya planında kendisine yöneltilecek tüm eleştirileri susturma niyetinde olduğu belli. Darbe girişiminden beri korkunç bir cadı avına tanık oluyoruz. Gazeteci avı da bunun bir devamı niteliğinde.
Çarşamba günü kapatılan gazeteler içinde, daha önce hükümet tarafından Mart ayında kayyim atanan Zaman gazetesi de var. Gazetecilerin çoğu zaten işten atılmıştı. Yayın politikası bir günde değişip Erdoğan yanlısı bir görünüme bürünmüştü. Ve yine bir kaç gün içinde okuyucu kitlesinin büyük coğunlüğunu kaybetmişti.
Ciddi manada toplu bir cezalandırma söz konusu. Hükümet her türlü eleştiriyi Gülen cemaati ve darbeyle bağdaştırıyor. Elbette Zaman gazetesinin Hizmet grubuna yakın olduğu biliniyor ama bu hiç bir şekilde darbeye iştirak ettiğini göstermiyor.
Bu kapatmalarla birlikte, türk medyasında çoğulculuğa ait sizce ne kaldı ?
Bir kaç sene öncesine kadar medyada çok sesliliğin önem arzettiği bir ülke için bugün yaşanılanlar gerçekten dramatik. Yayınlanan kararnameyle, Gülen medyasına yakın olan tüm basın kuruluşları bir çırpıda kapandı. Sadece bir kaç tane bağımsız olabileceğini düşündüğümüz medya kaldı onlar da çok zor şartlar altında çalışıyorlar. Medyaya baskı çok ciddi boyutlarda.
Bir kaç sene öncesine kadar ciddi manada muhalif bir medya vardı. Önemli ölçüde tirajları vardı ve bu bitti. Hükümete yakın yatırımcıların ellerinde bu mainstream medyasının tek bir yerde toplanmaya başladığını ve adım adım muhalif gazetecilerin işlerine son verildiğini gördük.
Hükümete yönelik eleştiriler türk medyasını yok olmaya mı itti ?
Çok izlenen kanallara baktığınızda otosansürün çok daha kuvvetli olduğunu görüyorsunuz. Rejime karşı eleştiriler sadece tirajı çok düşük başında görülüyor ve çok az insana ulaşabiliyor.
Medyaya baskı bir kaç senedir özellikle sürekli tırmanışta. Önce otosansür uygulanıyor sonra işten çıkarmalar ve sonrasında da ardı ardına gelen hukuki bir baskı uygulanıyor. Bunlar genelde terörizme destek davaları şeklinde. Çünkü terörizm yasası aşırı muğlak ve gazetecileri en ufak şeyden yargılayabiliyor.
Bunun yanında Devlet başkanına hakaret davalarını unutmamak lazım. Bu hakaret davaları ciddi hapis cezalarına kadar varıyor. Ülkede şartlar gittikçe bozuluyor, ciddi bir nefret kampanyası var ve hiç bir eleştiriye müsaade edilmiyor. Ciddi bir paranoya oluşmuş durumda ve sürekli olup biten hadiselerde -mesela darbe girişiminde- faiz lobilerinin, teröristlerin, Batı dünyasının en çok da Gülen cemaatinin neden olduğu konusunda ciddi bir komplo teorisi üretiliyor.
Siz RSF Sınırsız Gazeteciler Derneği olarak durumu nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Durum o kadar hızlı değişiyor ki bir konu üzerinde doğru dürüst çalışamıyorsunuz bile. Sürekli kötüleşiyor, bir spriral gibi. Durum darbe girişiminden önce zaten kötüydü. Türkiye basın özgürlüğü sıralamasında dünyada 181 ülke arasında 151’inci sıradaydı. Bugünkü durumu hesaba katarsak sıralamanın daha kötüye gittiğini görebiliriz.
Bu üzücü tabii ki. Çünkü Türkiye 2000’li yıllarda ciddi bir gelişim kaydetti. Bu gelişimin tam tersi hatta eşsiz biçimde olanı diyelim suan uygulanıyor ve herşey geriye doğru gidiyor.
Bu yeni önlemler ülkede yaşanılan istikrarsız durum kadar tehlike arzediyor. Yanı başındaki Suriye ve PKK faktörü var. Böylesi gerilimin çok olduğu bir durumda hükümet birliği sağlamaktansa yangına körükle gidiyor.
Kamuoyunda siyasi fikrinizi ifade edemediğinizde bu ayrı bir tehlike azrediyor. Özgürlükler açısından yıkıcı, hatta ülke istikrarı için endişe verici boyutlara ulaşıyor. Gittikçe paranoyaklaşan bir yönetimin mantıklı bir şekilde intihar etmesi gibi.
Kısa vadede bu cadı avı Erdoğan’a herkesi hizaya çekme imkanı sağlayacaktır. Özgürlükleri boğan popülist bu modelle kendisine bağlı olan seçmenleri daha da bağlı hale getirecektir.