Türkiye’deki Gelişmeler Endişe Verici Boyutlara Ulaştı

Marie-Lucas-1024x680Uluslarası Af Örgütü Almanya Temsilciliği’nin Türkiye sorumlusu Marie Lucas, Türkiye’de insan hakları ihlallerinin arttığını ve Türkiye’nin gidişatının endişe verici olduğunu söyledi. Terör ithamı ile düşünce ve fikir özgürlüğünün kısıtlandığını belirten Lucas, Türkiye’nin 1990’lara geri dönme riski ile karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu.
Uluslarası Af Örgütü Almanya Temsilciliği insan hakları ihlallerine dikkat çekmek için imza kampanyaları, protesto eylemleri ve yayınladığı raporlar ile Almanya’da kamuoyu oluşturmaya çalışıyor.
Uluslararası Af Örgütü’nün Almanya şubesinin Avrupa ve Orta Asya Bölgesi’nden ve dolayısıyla Türkiye’den de sorumlu olan uzmanı Marie Lucas Türkiye’deki gelişmeleri endişe ile takip ettiğini söyledi.
Özellikle Kürt sorunun çözümünde barış sürecinin sona ermesiyle başlayan dönemde, PKK ile çatışmaların kızıştığının gözlemlendiğini ifade etti. Bu çatışmaların bütün Türkiye’de insan haklarının durumunu kötü yönde etkilediğini ve Türkiye’nin 1990’lara geri dönme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu belirtti.
Sadece hükümeti eleştirdikleri için, silahsız ve şiddetsiz gazeteci, avukat ve sıradan vatandaşların Türk hükümetinin yürüttüğü siyasete yönelik eleştirel söylemleri dolayısıyla terör suçundan tutuklandıklarını hatırlatan Lucas, Türkiye’nin insan hakları alanındaki gidişatının kaygı verici olduğunu vurguladı.
Uluslararası Af Örgütü’nün çalışmalarından bahsedebilir misiniz? İnsan hakları ihlallerine dikkat çekmek için neler yapıyorsunuz?
Uluslararası Af Örgütü Almanya Genel Sekreterliği’nin uluslararası politikasının hedefi, insan hakları konusunda özellikle Almanya kamuoyunu bilgilendirmek ve Almanya’nın politikasını etkilemektir. Türkiye’deki ve diğer ülkelerdeki insan hakları ihlalleri konusunda Alman hükümetinin Türkiye ve diğer ülkelere karşı politikasında insan hakları konusunda daha hassas davranılmasını istiyoruz.
Uluslararası Af Örgütü Almanya Şubesi olarak, Alman Meclisi, bakanlıklar ve ilgili kurum ve kuruluşlarla iletişim halindeyiz, kamuoyu oluşturmak için kampanyalar yapıyoruz. Uluslararası sekretaryamız için çalışan Uluslararası Af Örgütü araştırmacılarımız daha sonra Almanya şubemizin de yayınladığı ve dikkat çekmeye yönelik çalışmalar yürüttüğü raporlar hazırlıyorlar.
En son Türkiye’nin Berlin’deki Büyükelçiliği önünde, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Şebnem Korur Fincancı ve gazeteci Ahmet Nesin’in serbest bırakılmaları için eylem gerçekleştirdik. Online dilekçeler hazırlıyoruz. Kamuoyunun söz konusu insan hakkı ihlali hakkında bilgilenmesi için açıklamalar yayınlıyoruz.
Yapısal olarak nasıl çalışıyorsunuz? Türkiye’deki temsilcilik nasıl bir rol oynuyor?
Uluslararası Af Örgütü’nün hangi konuda çalışacağını, nasıl bir kampanya yapacağına uluslararası ölçekte karşılıklı konuşarak kararlaştırıyoruz. Merkezi yönetimin yanısıra Almanya ve Türkiye gibi çok sayıda ülkede de Uluslararası Af Örgütü’nün temsilcilikleri var. Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi ve Uluslararası Sekreterya’nın Türkiye masasında çalışan meslektaşlarımızla yakın temas ve işbirliği içindeyiz.
Uluslararası Af Örgütü’nün araştırmacıları özellikle Türkiye araştırmacımız ile sıkı bir iletişim halindeyiz. Almanya’daki çalışmalarımız ve kampanyalarımız hakkında hem Uluslararası Sekreterya’da çalışan, ilgili meslektaşlarımıza hem de Türkiye Şubesi’ndeki meslektaşlarımıza bilgi veriyor ve ortak bir anlayış geliştirmeye çalışıyoruz. Türkiye’de neredeyse toplumun sağı, solu ortası, alt kesmi olmak üzere her kesimde insan hakları ihlali yaşanıyor.
Öncelikleriniz neler? Neye göre ve kimin için kampanya yapacağınızı, hangi insan hakkı ihlaline dikkati çekeceğinizi neye göre kararlaştırıyorsunuz?
Uluslararası Af Örgütü olarak tüm dünyada insan hakları alanında çeşitli araştırmalar yürütüyor ve olabildiği kadarıyla insan hakları ihlallerine ses getirmeye çalışıyoruz. Ancak sınırlı kapasitemiz dolayısıyla bütün ihlaller üzerinde eşit kapsamda çalışamıyoruz. Bu nedenden dolayı önemli ve etki alanı çok geniş insan hakkı ihlallerine öncelik vermemiz gerekiyor.
Halihazırda Türkiye’de Güneydoğu Anadolu’da yaşanan insan hakkı ihlallerine dikkat çekiyoruz ve bu konuyu önemsiyoruz. Burada yaşanan kriz bütün ülkedeki insan hakları atmosferini etkiliyor. İkinci olarak düşünce ve fikir özgürlüğü ile ilgileniyoruz.
Üçüncü olarak da mülteci konusu gündemimizde yer alıyor. Karar verirken, Uluslararası Af Örgütü’nün belirli konularda değişime yol açabilecek önemli bir katkıda bulunup bulunamayacağını da inceliyoruz.
Birçok uluslararası örgütün kamuoyuna taşıdığı bir konu olduğunda bizim de talep edeceğimiz konular başkaları tarafından da kamuoyu gündemine getirilmişse ve olumlu gelişmeler yaşanıyorsa, biz de henüz üzerine yeterince eğilinmemiş, dikkat çekmemiş olan başka konulara da yönelebiliyoruz.
Türkiye gibi temel hukuk sisteminde sorun olan ülkeleri nasıl etkiliyorsunuz?
Hükümetlerle iletişim kurmaya gayret ediyoruz. Temel prensip olarak bir ülke hakkında rapor hazırladıktan sonra yayınlamadan önce hükümete bu konuda açıklama yapıp yapmayacağını soruyoruz. Yapılan açıklamalarının da rapora dahil edilmesini amaçlıyoruz.
Birçok hükümet bu imkânı kullanmıyor. Sadece hükümetlerle değil, hükümetin altında yer alan kurumlarla, milletvekilleriyle, komisyonlarla da iletişime geçiyoruz. Kullandığımız bir diğer yöntem de kamuoyu oluşturup baskı kurmak.
Kamuoyu baskısı ile Türkiye ve diğer ülkelerde yaşanan insan hakkı ihlallerinin sonlandırılması için çalışıyoruz. Bu ülkelerdeki insan hakkı ihlallerine karşı tavır almaları için Alman siyasetçileri üzerinde baskı kurmayı amaçlıyoruz.
Bu zamana kadar Türkiye ile çalışmalarınız nasıl gelişti? Türk yetkilerle iletişiminiz nasıl? Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları komisyonu ile görüşmeleriniz oluyor mu?
Türkiye’deki kurumlarla olan ilişkileri ve iletişimi Uluslararası Sekreterya’daki meslektaşlarımız ve Türkiye Şubesi yürütüyor. Almanya’da biz Dışişleri Bakanlığı, Federal Milletvekilleri ile iletişim içindeyiz. Fakat Federal Hükümet’in şuanki Türkiye politikasından endişe duyuyoruz ve Türkiye’deki insan hakkı ihlallerine karşı daha kesin ve net bir tutum talep ediyoruz. Maalesef şuan bu konuda bir adım atmıyorlar, Alman hükümeti reel politika uyguluyor.
Bir konuda yapılacak aksiyonun karar süreci nasıl işliyor? Kim karar veriyor? Londra merkezi mi yoksa burası mı?
Uluslararası Sekreteryamızdaki meslektaşlarımız bize belirli konularda raporlar ve bilgiler hazırlayıp sık sık kampanya önerilerinde bulunuyorlar. Her şube, ulusal ve yerel durumu göz önünde alarak, hangi kampanya önerilerini uygulayacağına ve en büyük etkiye nasıl ulaşabileceğine kendi karar verir. Almanya Şubesi’in kendisi de kampanyalar tasarlamaktadır.
Aksiyon ve kampanya için herhangi bir sivil toplum kurumu veya kişi size teklifte bulunabiliyor mu? Sivil toplum kurumlarıyla görüşmeler yapıyor musunuz?
Uluslararası Sekreterya’daki meslektaşlarımız tüm dünyadaki sivil toplum kuruluşları (STK) ile sürekli iletişim halindedir.. Almanya’da çok sayıda STK ile sürekli olarak fikir alışverişinde bulunuyoruz. Bazen de şansımız yaver gidiyor ve başka ülkelerden STK’lar Almanya’ya geldiklerinde onlarla da görüşebiliyoruz.
Bu STK temsilcileri bizim için çok önemli bilgi kaynakları ama temel olarak bilgilerimizi Uluslararası Sekreterya’da çalışan araştırmacılarımızdan tedarik etmekteyiz. Almanya’da buna dahil olmak üzere bu çalışma şekli tüm ülkeler ve konular için geçerlidir.
Örneğin Uluslararası Af Örgütü kısa bir süre önce Almanya’daki ırkçı şiddet üzerine bir rapor yayımladı. Bu rapor için bu konu ile ilgili araştırmacı Almanya’ya geldi, bilgi topladı ve Af Örgütü Almanya şubesi temsilcileri ile birlikte birçok görüşmeler yürüttü.
Türkiye’den buraya gelen bir sivil toplum temsilcine Federal Meclis, Dışişleri Bakanlığı ve bakanlıklardaki muhataplarınız ile görüşmeler ayarlıyor musunuz? Üzerinde çalıştığımız konuyu Alman kamuoyuna ve siyasilere en iyi şekilde anlatacak kişileri Almanya’ya davet ediyor ve gerekli görüşmeleri ayarlıyoruz. Türkiye’deki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye sizce nereye gidiyor?
Çok kaygı duyuyoruz. Barış sürecinin bitmesiyle ve PKK ile çatışmaların başlamasıyla Türkiye‘de insan hakları sadece Güneydoğu’da değil, bütün ülkede kötüleşti. Türkiye 1990’lara geri dönüyor endişesini yaşıyoruz.
Yoğun şekilde insan hakkı ihlâlleri yaşanıyor. Güneydoğu’da sürekli sokağa çıkma yasakları nedeniyle şehir halkı birçok semtte temel ihtiyaçlarını sağlayabilmekten mahrum bırakılıyor. Yerleşim yerlerinde ağır silahlar kullanılıyor; sivil kayıpların sayısı giderek artıyor.
Güneydoğu’daki resmi makamların tavırları artık, neredeyse orada yaşayan halkın kolektif bir şekilde cezalandırılmasına benziyor. Bu bölgeye uluslararası sivil toplum gözlemcilerinin girememesi büyük sorun teşkil ediyor; çoğu zaman STK ve uluslararası örgütlerin söz konusu bölgelere girmelerine izin verilmiyor.
Bundan dolayı bağımsız bilgiye ulaşmakta büyük güçlük çekiliyor. Bunlar bizleri derinden endişelendiren konular. Şiddete başvurmayan ve şiddet çağrısı yapmayan insanlar teröre destekten, sadece hükümeti eleştirdikleri için yargılanıyor, tutuklanıyor.
Terör ve hakaret suçlamasıyla fikir ve düşünce özgürlüğü kısıtlamaları arttı. Bazı mültecilerin Suriye’ye zorla ve uluslararası hukuka aykırı bir şekilde geri gönderildiğini belgeledik. Ayrıca araştırmalarımız Türkiye’de iltica yasası ve uygulamalarının tam işlerliği olmadığını ve mültecilere ihtiyaçları olan korumayı sağlamadığını da gösteriyor Türkiye mülteciler açısından uluslararası hukukta tanımlandığı şekliyle güvenilir üçüncü bir ülke değildir.
Alman hükümetinin öncülüğünde Türkiye ile yapılan mülteci anlaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Almanya’nın bu konudaki tutumu bizi endişelendiriyor. Anlaşmanın tek hedefi, mültecilerin Türkiye’de tutulmasını sağlamak. Bunun karşılığında, Alman hükümeti insan hakkı ihlâllelerine karşı sessiz kalıyor ve tabii ki bu anlaşmanın uygulanmasıyla mültecilerin hakları da ihlâl ediliyor.
Bu anlaşmayla uluslararası hukuk çiğneniyor ki uluslararası hukuk kuralları Almanya’yı da bağlıyor. Biz Almanya’da ve Avrupa Birliği’nce sunulduğu gibi AB-Türkiye anlaşmasının çözüm olduğunu düşünmüyoruz. Mülteci sayısının düşmesi yapılan anlaşmadan dolayı değil, öncellikle Balkan rotasının da kapatılmış olmasından kaynaklanıyor.
Türkiye ile yapılan anlaşma ve sınırların kapatılması, ne uzun süreli ne de insani bir çözüm. Bu anlaşma sadece Türkiye’nin de Suriye’yle olan sınırını kapatmasına yol açtı ve çok sayıda mülteci Suriye’de sıkışıp kaldı.
Avrupa artık daha çok sorumluluk üstlenmeli ve mültecilere Avrupa’ya doğru daha güvenilir yollar oluşturmalıdır. Türkiye’de birçok insan yolsuzluk soruşturması sonrası “sözde terör“ iddiasıyla tutuklandı. Kaç yıldır iddianame bile yazılmadan aylarca tutuklu bulunuyor.
Tutuklananlar arasında hasta olanlar var ve tedavilerine yardımcı olunmuyor. Yaşlı, kadın, hamile demeden birçok insan tutuklandı.
Bu insanlar ne yapabilir?
Bu konuda sizin çok çok az bildiriniz bulunuyor. Biz maalesef tek tek her olaya eğilemiyoruz. Ancak terör tanımının genişletilmesi çok endişe verici, gazeteciler, avukatlar, sıradan insanların terörist olarak yargılanması kaygı uyandırıyor.
Hapisteki tutuklular için tüm insan hakları örgütlerinin hep birlikte kamuoyu oluşturması gerekir; özel durumlarda ilgili kişiler dava konularını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıyabilirler.
İSMAİL ÇEVİK BERLIN