Darbe Girişimi – Ahmet Kurucan

Öncelikle şehit olan 161 sivil vatandaşımıza Allah’tan rahmet, geride bıraktıklarına sabr u cemil, sayıları binleri bulan yaralılara da acil şifalar dilerim. Bu girişimde asıl yara alan bir vatandaş olarak benim de bulunduğum 80 milyonluk Türkiye Cumhuriyetinin tüm fertleridir.
15 Temmuz 2016 akşamı TC ordusunun komuta kademesinden bağımsız bir kısım subayların yaptıkları bu işin tam adının konulması gerekmektedir. Bunun adı ama’sız, fakat’sız darbe girişimidir. Bu girişime “darbe senaryosu” demek meseleyi hafife almanın ifadesidir. Böyle diyerek yaşananları görmezlikten gelemeyiz. Türkiye siyaseti ve demokrasisi bu darbe teşebbüsüyle yıllarca etkileri sürecek büyük bir darbe almıştır. Dolayısıyla kendi halkını öldürecek, polisine silah sıkacak, meclisini bombalayacak kadar ileri giden bu güruh asıl darbeyi Türkiye halkına ve onun geleceğine yapmıştır.
Bununla beraber ortada var olan ve hiç kimsenin inkar edemeyeceği darbe girişimin “traji-komik” olduğu hakikati da gözlerden kaçmamalıdır. Ellerindeki silahlarla ülkenin televizyonlarını dahi kapatamayan, internet iletişimini kesemeyen bir darbe teşebbüsünün “traji-komik” olmadığını kimse iddia edemez.
İşin uzmanları olan insanların sordukları şu soruları hatırlamakta fayda var; darbe bildirisinin okunduğu TRT Televizyonuna yapılan diğer özel televizyonlara da yapılması gerekmez miydi? TİB’e müdahale edilip internet bağlantısı kesilmeli değil miydi? Dünyadaki darbe örneklerinden de bildiğimiz üzere herkesin uykuda olduğu gecenin ilerleyen saatlerinde bu girişim başlatılamaz mıydı? Madem darbe mevcut siyasi iradeye karşı yapılıyor, onun temsilcileri olan başbakan bakanlar ve hatta muhalefet parti liderleri göz altına alınarak darbeye başlanmaz mi? Cumburbaşkanı’nın halkı sokağa çıkmaya davet ettiği havuz veya yandaş medya denilen TV’lerin ve haber sitelerin yayınları neden engellenmedi? Bunlar yapılmadığına göre –ki uzmanlar yapılamadığı değil yapılmadığı diyor- 161 insanın vefatı ile sonuçlanan bu darbe girişimin aslında başarısız olması için gerçekleştirilmiş bir girişim olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Daha darbe başlar başlamaz darbe müteşebbisi cuntacı askerlerin listesinin bazı basın kuruluşlarında yer aldığı iddiaları da bu düşünceyi destekleyen bir delildir diye düşünüyorum.
O zaman kimdir bu darbe girişiminde bulunanlar? Darbe teşebbüsünde bulunanların sorgulamalarında net bir şekilde açığa çıkacağını umduğumuz bu sorunun cevabı adına biz, şimdilik eldeki verilerden hareketle sadece fikir yürütebiliriz. Elimizdeki en somut veri CB ve hükümet yetkililerinin açıkça beyan ettikleri ve 17/25 soruşturmalarından bu yana paralel ve terör örgütü ilan ederek düşmanlaştırdıkları Fethullah Gülen Hocaefendi ve orduda sözde onun emriyle hareket eden kişilerdir. Gezi Parkı protestosu, 17/25 yolsuzluk soruşturmaları başta olmak üzere seçilmiş hükümete karşı yapılan en küçük meşru muhalefeti bile “darbe” olarak nitelendiren kişilerin bu söyledikleri çok inandırıcı gelmemektedir. Yaklaşık 3 yıllık süre içinde binlerce kurumuna kayyım atanan, medyaları  ellerinden alınan, hayırsever destekçileri uydurma gerekçelerle hapse atılan, açıkça 3 yıldır devlet zulmü altında inim inim inleyen bu cemaat demokratik bir sistemde var olan, kanunların belirlediği sınırlara riayet ederek meşru muhalefetini yapmış ve haklarını sadece hukuki yollardan aramış ve aramaktadır. Bu açıdan darbe girişiminin faili olarak devlet yetkilileri tarafından gösterilen bu adrese inanmak çok zordur.
Yaptığımız fikir yürütmeye devam edecek olursak; böylesi faili meçhul hadiselerde faili bulmak adına en çok faydayı kim sağlamıştır ve sağlamaktadır sorusunu sormalıyız. Türkiye siyasetini özellikle 2010 yılından bu yana yakından takip eden herkesin bildiği gibi, bugün işbaşında olan AKP -daha doğrusu Cumhurbaşkanı- başkanlık idealinin gerçekleşmesinde önüne engel olan her kesimi iç düşman etmiştir. Bunlar sırasıyla cemaat, Kürtler, Aleviler, liberaller daha kısa bir cümleyle onun plan ve projelerinde destek vermeyen hatta oy vermeyen her kesim ve herkestir. Bu bağlamda 7 Haziran 2015 sonrası seçim sonuçlarını geçersiz kılan oyunlar, 1 Kasım seçimleri, o günden bugüne artan şiddet ve terör olayları ve bütün bunlar  etrafında yapılan yorumlar hepimizin zihinlerinde tazedir.
Bu açıdan bakınca mevcut girişimden en çok istifade edenin Erdoğan ve başkanlık başta olmak üzere onun yıllardır seslendirdiği idealleri olduğunu görebiliriz. Nitekim söz konusu darbe girişiminin, ordudan cemaate mensup subayların bir kaç gün sonra yapılacak YAŞ toplantısında atılacağı iddialarının havuz medyasında günlerden beri servis edildiği zamana denk gelmesi/getirilmesi düşünülecek olursa, zamanlama manidar sözü kendisini bir kez daha hatırlatmaktadır. Şimdilik eldeki somut verilerden hareketle yaptığımız bu analojinin gerçek olup olmadığı zamanla anlaşılacaktır. Çünkü gerçeklerin zamanla ortaya çıkma gibi kötü bir huyu vardır.
Pekala bundan sonra ne olur? Bu sorunun cevabını bulmak için kahin olmaya gerek yok. Metin Münir’in T 24 web sayfasında yayınlanan yazısında dediği gibi, bu başarısız darbe girişimi ‘Erdoğan’ı kurtarmış ama Türkiye’yi batırmıştır.’ Bu girişim sonrası yapılması gereken AKP’nin AK Partili yıllara, kuruluş yıllarındaki ruha geri dönmesidir. Darbe teşebbüsünde bulunan kişilerden hesap sorarken 17/25’te yapıldığı türden cadı avı hatasına düşmemesidir. Demokrasi adına hesap sorulurken hukukun üstünlüğü, şeffaflık ilkelerine riayet edilmesidir. Fakat 161 vatandaşının vefat ettiği darbe teşebbüsüne “Allah’ın lutfu” yorumunu yapan Erdoğan’ın bunu yapacağından emin değilim. Şimdiye kadar gördüğümüz Erdoğan portesi bize onun 16 Temmuz 2016’dan itibaren daha da sertleşeceğini düşündürmektedir.
Bugünden başlamak kaydıyla, Türkiye, hiç bir şeyin eskisi gibi olmadığı bir ülke ve daha otoriter bir rejim olmaya gidecek, sivil vesayet hem halk hem de sistem üzerinde etkinliğini daha da artıracaktır. Toplumsal kutuplaşma daha da artacak ve Erdoğan’ın hedef gösterdiği bütün muhalifler kan kusmaya devam edecektir. Nitekim HSYK’nın 16 Temmuz günü 2745 hakimi açığa alması, 140 Yargıtay, 48 Danıştay üyesine gözaltı kararı çıkması bu gidişatın ilk işaret fişeğidir.