Ramazan’ın insanlar üzerinde çok ciddi tesirleri olduğu gibi, huzur atmosferini hâkim kılma hususunda da çok önemli katkıları olacağı söylenebilir. Şeytanların bile belli ölçüde zincire vurulduğu günlerde dahi şeytanlık peşinde olanlara da asla fırsat verilmemelidir.
Ramazan’da yapılan ibadetler çok önemlidir. Cenâb-ı Allah oruç hakkında “Oruç Bana ait bir ibadettir; onu Nefsime izafe ediyorum. Mükâfatını da Ben vereceğim.” buyurmaktadır. Bu itibarla da onun genişliğini, derinliğini ve hak indindeki değerini kavramak; ona bir kıymet takdir etmek mümkün değildir. Dolayısıyla, onun mükâfatını vermeye Cenâb-ı Hak’tan başka kimsenin gücü yetmez.
Kur’an dilimizden düşmemeli
Bu kutlu zaman diliminde mü’minler oruç ibadetiyle beraber, teravih namazı da kılarlar. “O Ramazan ayı ki insanlara bir rehber olan, onları doğru yola götüren ve hakkı bâtıldan ayıran en açık, en parlak delilleri ihtiva eden Kur’ân, o ayda indirildi.” (Bakara, 2/185) ilâhi beyanı gereğince Ramazan’ı tam bir Kur’an ayı olarak değerlendirir ve bol bol Kur’an okurlar. Hazreti Cebrail de, Ramazan ayı çıkıncaya kadar her gece Peygamber Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) gelip Kur’an’ı arz ederdi.
Mü’minler de Ramazan günlerinde daha bir cömertleşir; zekât, sadaka ve fıtır sadakası adı altında sürekli ihsanda bulunurlar. Hatta bazıları, Ramazan ayının son on gününde itikâfa girer ve kendilerini bütün bütün ibadete verirler.
Ramazan’ın bereketi şeytanı çıldırtır
İşte, böyle bir hayır yarışı karşısında şeytanın çileden çıkması onun tabiatının gereğidir. Zira o, insanoğluna düşmanlığını ifade ederken, “Zatına kasem olsun, hepsini şirâzeden çıkaracağım!” demiş ve sürekli, ayakları kaydırma yolları arayıp durmuştur. Bu büyük sevapları insanların ellerinden alabilmek için, insanlar arasında hır-gür çıkarma hırsıyla kıvranıp durur. Öyleyse, Ramazan’ın bereketi çıldırtır şeytanı ve şeytan durumunda olan bir kısım habis ruhları.
Ramazan’ın insanlar üzerinde çok ciddi tesirleri olduğu gibi, anarşi havasını dağıtma ve huzur atmosferini hâkim kılma hususunda da çok önemli katkıları olacağı söylenebilir. Çünkü, terörü çıkaranlar ya da en azından figüre edilen, kullanılan insanlar arasında da Allah’a inananlar vardır; onların bazıları da ehl-i imandır. Herhalde böyleleri, hiç olmazsa oruç tutuyorken o türlü olumsuz işlere girmeyi düşünmezler. Ramazan’ın kuşatıcı ve bağlayıcı gücü onların şer düşüncelerinin önünü de keser. Ayrıca, belki onlardan da “Hiç olmazsa Ramazan’da gideyim” diyerek camiye giden, namaz kılan, sohbet dinleyenler bulunabilir. Bütün bunlar şer duygularını bastırabilir, kötülük hislerini ezebilir.
Herkese görev düşüyor
Bu açıdan, bu mevzuda biraz daha kararlı durmak lazımdır. Özellikle, medyanın ve diyanet mensuplarının kararlı durmaları; topyekün insanlara îmânî duyguları açısından seslenmeleri icab etmektedir. Türkiye’nin doğusundan batısına kadar her yerde, hususiyle de anarşiye açık duran bölgelerde bu mevzuda ciddi tahşîdat yapılmalı ve camiden okula kadar her mekanda bu hususa dikkat çekilmelidir. Özellikle, Diyanet İşleri Başkanlığı mensupları, Milli Eğitim Bakanlığı çalışanları ve üniversite hocaları gibi, düşünen, yazan ve konuşan insanlar her platformu değerlendirerek insanların vicdânî enginliklerine seslenmeli ve şer meyillerinin önünü almaya çalışmalıdırlar. Kısacası, bu mesele bir devlet politikası olarak ele alınmalı ve ne yapılıp edilmeli, şeytanların bile belli ölçüde zincire vurulduğu günlerde dahi şeytanlık peşinde olanlara asla fırsat verilmemelidir. (İkindi Yağmurları kitabından alınmıştır)