Ödülünü De, Konuşmanı da Al Git

SELÇUK GÜLTAŞLI
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yüksek sesle duyurulan ABD gezisini yarıda kesip, memlekete dönme kararı almış. Sadece iyi bir boksör olduğu için değil, zalimlerle mücadelesinden geriye dönmediği için bir tür Mandela’ya dönüşen Muhammed Ali’nin cenazesine iştirak, gidilen bunca yoldan sonra çok kısa sürmüş. Bazı şeylerin Cumhurbaşkanı’nın arzu ettiği gibi gerçekleşmediği anlaşılıyor.
Erdoğan’ın cenaze merasiminde konuşma yapacağı duyurulmuştu. Ali’nin ailesi, ilave konuşmacılara yer kalmadığını açıklayarak buna müsaade etmedi. Dün çıkan haberlere göre bu ani dönüş kararının altında Erdoğan’ın bütün taleplerinin reddedilmesi yatıyor.
Haberlerin ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum. Erdoğan, tabuta Kabe’nin örtüsünden bir parça koymak istiyor. Aile, ‘biz daha sonra koyarız’ diyerek fotoğraf imkanı bile tanımıyor. Cumhurbaşkanı, daha sonra naaşın başında Kur’an okumak istiyor, buna da müsaade edilmiyor. Anlaşılan, yanına Diyanet İşleri Başkanı’nı ve birkaç bakanını alıp Amerikalara giden fiili başkana Ali’nin ailesi pek yüz vermiyor. Sanki, ‘gelmeseydin daha iyiydi’ demişler.
Teyit edilmedikçe bu yazdıklarımız spekülatif kalacak. Devlet başkanlarının müdahil olduğu bu tür durumlarda da genelde teyit olmaz.
Spekülatif olmayan başka bir gelişme var. Bir kaç gün önce Hollandalı ünlü bir sanatçı Türkiye’nin vereceği onur ödülünü reddetti. Reddiye, BBC dahil bir çok yerde haber oldu.
Dünyaca ünlü Hollandalı şef koreograf Hans van Manen, Türkiye tarafından kendisine verilecek olan “Yüzyılın Koreografı” ödülünü reddederken “Türkiye’de gazeteler susturulup, gazeteciler hapse girdiği sürece bu ödülü kabul edemem.” demiş.
Geçen ay Leiden Üniversitesi Türki Dili ve Kültürü Öğretim Üyesi Prof. Eric Jan Zürcher 2005’te kendisine verilen şeref madalyasını iade etmişti. Avrupa’nın az sayıdaki muteber Türkiye uzmanlarından olan Zürcher, iadeyi Erdoğan tarafından aldatılmasına ve Türkiye’nin bir diktatörün elinde oyuncak olmasına bağlamıştı.
Liderler çürüyünce kendileriyle birlikte ülkelerinin itibarını da çürütürler. Brüksel’de ‘Merkel son altı ayda beş kere Türkiye’yi ziyaret ederek rekor kırdı.’ dediğinizde, bütün diplomatlar Alman Başbakanı için Erdoğan görüşmelerinin azap olduğunu ama mülteci krizi sürdükçe başka çaresi olmadığını söylüyorlar. Erdoğan 2000’li yıllarda olduğu gibi artık icraatları, reformları, ezberleri bozduğu için değil, Türkiye gibi arsa değeri çok yüksek bir ülkenin başında olduğu için zoraki kabul ediliyor.
HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması, Kılıçdaroğlu’na mermili mesajlarla birlikte Erdoğan’ın otoriter liderliğini bir üst kademeye taşıdığı düşünülüyor. Bir üst kademeye de burada embriyonik diktatör deniyor.