ALİ YURTTAGÜL
İnanılır gibi değil, ama Erdoğan söylemiş bu cümleyi. Sabahattin Zaim Üniversitesi 2015-2016 akademik yılı mezuniyet töreni vesilesi ile yaptığı konuşmada bakın ne demiş: “Neymiş, birileri de diyor ki güya Türk… Ne Türkü be… Bunların kanının laboratuvar testinden geçmesi lazım.” Erdoğan’ın “kan” sorgulamasına tuttuğu ‘Türkler’, Almanya Meclisi Bundestag’taki Türkiye kökenli 11 milletvekili. Geçen hafta Bundestag’ın dilimizde “Ermeni kırımı” olarak bilinen 1915 olaylarını ‘soykırım’ olarak niteleyen karara ‘evet’ diyen milletvekilleri.
Erdoğan’ın ırkçı ‘kan’ söylemi ile soykırım meselesinin iç içe olduğunu vurgulamaya gerek yok. Soykırım olarak 20. Yüzyıl Avrupasında tartışılan üç önemli olay var. Bosna’da şahit olduğumuz soykırım girişimi en sonuncusuydu. Yahudiler II. Dünya Savaşı’nda, Ermeniler I. Dünya Savaşı’nda katliam yaşadılar. Bu üç olay da hala tartışılıyor. Üç olayın da kaynağında ırkçı, milliyetçi bir ideoloji yatar.
Bosna’da ilk soykırım sinyalleri, Sırp milliyetçileri ve Miloseviç’in 15 Haziran 1989 tarihinde Kosova Meydan Muharebesi’nin 600. yıl dönümünü kutlama yürüyüşü ile geldi. İki milyon katılımla kutlanan olay, Osmanlılara karşı yenilgi değildi. Sultan I. Murat’ın Miloş Obiliç isimli bir Sırp tarafından öldürülmesiydi kutlanan, “Kosova bizimdir.” mesajıydı gündemdeki. Bosna ve Kosova’da bu yürüyüşü izleyen yıllarda yaşanan felaket ve soykırımı, acıyı biliyoruz. Ne yazık ki bizde de bu günlerde tarih sayfalarındaki ‘zaferler’ gündeme taşınıp kutlanıyor. Düşman üretiliyor. Kaygı verici bir ruh hali hakim Saray efradı ve Havuz’da.
Yakın Avrupa tarihinde en büyük felaketi ise Almanya kaynaklı. Bu felaket milliyetçiliğin, ırkçılığın en derin, en kirli, en iğrenç sayfalarını yazan Nasyonal Sosyalistlerin el yazı ile tarih sayfalarında. Öldürdükleri 6 milyon Yahudi, milyonlarca Rusya ve Polonya gibi ülke vatandaşları ile okuyoruz genellikle bu tarihi. Nazilerin faturası, Alman halkı için de ağır ve acı olmuştur.
Bugün ‘ezeli düşman’ Fransa’ya el uzatarak, Avrupa Birliği ile barışı yakalamış bir Almanya var. Ama barış ve dirliğin kırılgan olduğunu unutmayan bir Almanya. Kırılgan olduğunu PEGİDA gibi, ‘Avrupa’yı İslam’a karşı savunmayı’ hedef edinmiş grupların düzenlediği yürüyüşler ile görüyoruz. Almanya bir kez daha AfD ile yükselen ve seçim zaferlerine koşan yeni ırkçı bir hareket ile yüz yüze.
AfD’nin ağır toplarından Alexander Gauland’ın bu günlerde Almanya kamuoyunun en fazla konuştuğu politikacı olması da tesadüf değil. Almanya Milli Futbol Takımı’nın ‘kanını’ sorguluyor, ‘milli’ olmadığını söylüyor. Gauland; Schweinsteiger, Müller, Schürle, Neuer gibi milliler yanında Mesut Özil, Jerome Boateng, Emre Can, Sami Kahdira, Mario Götze gibi isimlerden rahatsız. Onlarla komşu bile olmak istemiyor. Almanya’yı milli takımda temsil etmeleri asabını bozuyor. Bu futbolcuların damarlarında akan kanın asil olamadığını düşünüyor. “Klasik değil.” diyor.
Gauland’ın Almanya tarihinin hangi kaynaklarından beslendiği malum. Irkçı, Nazi Almanya’sının derinliklerinden geliyor bu ses. Erdoğan, ”Ne Türkü be….” çıkışıyla Gauland ile aynı yerde buluştuğunun farkında mı, bilmiyorum. Ama bilip bilmemesi o kadar önemli değil. Söylemi ile Gauland’ın Almanya’da Mesut Özil veya Cem Özdemir’e karşı hedeflediği itibarsızlaştırma amacı aynı, örtüşüyor.
Türkiye’de Cumhurbaşkanı konumunda olan bir politikacının farkında olarak veya olmayarak dışa vuran bu dünyası çok kaygı verici. ‘Kan testi’ bundan sonra politikamızda sıkça dillendirilirse şaşırmayın. Balık baştan kokar. Allah Türkiye’yi, Almanya ve Yugoslavya gibi felaketlerden korusun, halkımıza aklıselim nasip etsin..